Türkan Şoray & Engin Çağlar – Günah Bende mi? (1969)

Neredeyse 2 sene olmuş yazmayalı. Aslında insan yazmaya başladığı zaman onun tadını da alıyorsa peş peşe kelimelerini dizip bilgisini paylaşma arzusu duyuyor. Şimdi başına oturunca fark ettim geçen zamanı boşuna harcadığımı. 1969 yılı yapımı Günah Bende mi filminin bendeki yeri belki de bu iki senelik arayı bitiren unsur oldu. Kendime not olsun da bu kadar arayı açmayayım. Herkesin ilgi duyduğu şeyle fark etmeden tanıştığı ve ona ilgi duymasını sağlayan bazı etmenler vardır. Ondan ilham aldığımızı fark etmeyiz ama bize o şeyi sevdiren her şeyi başlatan bir özne vardır. Babamın futbolu sevmesi ve libero olmak istemesi Beckenbauer’e olan sevgisinden ileri gelmişse benim de sinema üzerine yazı yazma isteğim bu filmi izleyince farkında olmadan gelişmişti. Film bittikten sonra kendimi filmin artılarını, eksilerini ve olması gerekenleri sıralarken buldum. Sene 2005 veya 2006 idi ve anneannemlerin apartmanından çıkmış eve doğru yürüyordum. Hayatımda ilk defa bir film üstüne derinlemesine düşünmüş ve hakkında bir şeyler söyleme isteği uyanmıştı. Kaldı ki ne Türkan Şoray ne Engin Çağlar benim favori oyuncularımdı. Filmin başrolü benim için senaryoydu.

Günah Bende Mi filmi Kerime Nadir’in 1939 tarihli aynı adlı romanından uyarlama olmasına rağmen bazı karakter isimleri değiştirilmiş durumda. Bunun sebeplerine ileride değineceğim. 1964’te aynı isimle bir film daha var ama hakkında bilgi edinemedim, büyük ihtimalle yine romandan uyarlanan siyah-beyaz bir film. Romanda daha derinlemesine işlenen konunun aksine bazı kısımlar filme eklenmemiş ve üstünden yüzeysel biçimde geçilmiş. Baştan şunu söyleyebilirim bu film çok güzel bir film olma imkanı varken hiç edilmiş ve sürekli olması gereken pek çok özellikten mahrum bırakılmış. Senaryonun Yeşilçam normlarına uydurulması pahasına pek çok sakil durumla karşılaşmak mümkün olduğu gibi başarılı olan sahnelerin bile rötuşa ihtiyacı olduğu şüphesiz. Film yıllarca yurt dışında yaşadıktan sonra ülkesine dönen olgunluk çağına gelmiş 40 yaşındaki Haluk Giray (Engin Çağlar) ile ona aşık olan 16 yaşındaki Ümran’ın (Fatma Karanfil) flört etmesiyle başlıyor. Haluk Ümran’ın kolyesinde annesinin resmini görünce onu çok önemli bir şey anlatmak için evine çağırıyor. Ümran’a tüm hayat hikayesini anlatmaya başlıyor.

Hikaye 20.nci yüzyılın başında Osmanlı’nın son dönemlerinde İstanbul-Erenköy’de ahşap bir köşkte başlıyor. Babannesi (Şaziye Moral),halası(Mahmure Handan) ve onun kızıyla yaşayan Harbiye öğrencisi Haluk Giray (Engin Çağlar) ölüm döşeğinde olan babasından diğer çocukların aldığından çok farklı bir vasiyet alıyor. Çocukluğundan beri tanımadığı annesinin ecnebi uyruklu olduğunu babasıyla onun yurt dışında yaptığı seyahatlerde birinde tanıştığını ve evlendikten yıllar sonra kendi milletinden bir subayın onun aklını çelmesiyle evi terk edip gittiğini öğrenen Haluk bunların üstüne annesinin kaçtığı adamı öldürmek üzere babasına intikam sözü veriyor. Günahkar bir kadın olarak nitelendirilen annesinin fotoğrafını ilk defa burada görüyor. Babası ona bu ağır yükü verirken günahın Haluk’a ait olmadığını söylemesine rağmen öldürmesini istediği adamın ismini veremeden vefat ediyor. Halasının kızı Nüvit’e (Türkan Şoray) aşık olan Haluk okulunu bitirdikten sonra onunla evlenmek istiyor fakat halası annesi yabancı ve günahkar olan birine


kızını vermek istemiyor. Nüvit’in de annesine rest çekmesiyle birlikte engeller ortadan kalkıyor ve evleniyorlar. Evlilikleri Balkan Harbi’ne kadar devam ediyor.

 

Savaşa katıldıktan sonra evine dönen Haluk’u tatsız bir sürpriz beklemekte.Uzak akrabası olan Muhtar (Erol Tezeren) adındaki kimsesiz ve hasta genç köşke yerleşmiş ve hasta olduğu için Nüvit ona bir abla gibi şefkat göstermekte.Haluk bundan rahatsız olmakta haklıdır zira Muhtar’ın gözü Nüvit’tedir. Muhtar Nüvit’e sahip olmaya çalışırken ikisini birlikte gören Haluk sinirli biçimde hiçbir şey dinlemeden Nüvit’i boşamaya karar verir. Kendi deyimiyle çok sevdiği karısını doğru düzgün dinlemeden son derece soğukkanlı biçimde çabucak gözden çıkaran Haluk boşanarak evliliğini sona erdirir. Arkasında perişan olmuş masum bir kadın bırakan Haluk tekrardan patlayan savaşa katılarak yaşadıklarını unutmaya çalışıyordur.

Savaşta uçağı düştüğünden dolayı kendilerine esir düşen Pierre Ramon (Cenk Er) önce nişanlı olduğunu ve merhamet timsali gördüğü Türkler adına Haluk’tan serbest bırakılmasını ister ve genç subaydan aman dilenir fakat reddedilince kaçmaya çalışır, izini kaybettirmeye çalıştığı sırada Haluk arkasından ateş edilmesini istemez. Bu merhameti ileride ona beklemediği kadar faydalı olacaktır. Bir süre sonra savaştığı cephelerin birilerinde sağ kalan birkaç arkadaşıyla beraber düşmana esir düşerek siyasi sürgünlerle birlikte Rusya’da bir garnizona kapatılır. Esaretinin ikinci senesinde kaderin bir cilvesiyle garnizona teftişe gelen kumandan Pierre Ramon ile karşılaşır ve o da kendisine yapılan iyiliği unutmamıştır .Ona bir esir gibi muamele edilmesini istemez ve imtiyazlar tanıyarak onun rahat ettirilmesini sağlar. Babası General Ramon (Müfit Kiper) ile tanıştırarak onun kasaba içerisinde rahat dolaşmasını sağlar ve dostluk kurmasına yardımcı olur.

Günah Bende mi?

Haluk katıldığı bir davette Nüvit’i görmesiyle beyninden vurulmuşa döner. Siyasi sürgünlerden Ali Rıza Bey (Aydın Tezel) ile evlenen Nüvit’e sitem eden Haluk u bir başka sürpriz beklemektedir. Cephedeyken okumadan yaktığı mektuplarda bir kızının olacağı yazmaktadır fakat bunu öğrendiği zaman Nüvit kızının öldüğünü söyler. Pierre’de Nüvit ile Haluk arasında yaşanan gerginliği fark eder. İkisinin birbirini tanıdığını anlar ve bu uğurda Haluk’a yardımcı olmaya söz verir. Haluk ise elindekinin değerini kaybedince anlar, Ali Rıza Bey ile evli olmasına rağmen kocasıyla mutlu olmadığını öğrendiği Nüvit’in aklına girerek beraber kaçmayı teklif eder. Bundan sonra yaşanacaklar ise Haluk’un burada karşılaşacağı tatsız sürprizlerin sonu gelmeyeceğini göstermektedir.

Normalde bu kadar konu anlatmamaya özen gösteririm fakat Günah Bende mi filmindeki senaryonun iniş ve çıkışları o kadar ilgi çekici ve akıcı ki izlemek isteyen insanlara yol gösterici olur diye düşündüm.Ne var ki yönetmen koltuğunda oturan Nevzat Pesen bu malzemeyi kullanmayı beceremediği gibi bir de konuyu basitleştirerek zaten melodramatik öğeleri olan konuyu basit bir aşk filmine çevirmiş.İyi bir yönetmenin elinde gerilim,aşk ve macera gibi pek çok türü bir arada sunan bu senaryo ile ödül alınması işten bile değilmiş. Bu sefer farklı bir metot uygulayıp filmin artı ve eksilerini iki başlık halinde madde madde yazacağım.

ARTILAR
Senaryo. Konu her ne kadar kötü işlenmiş olursa olsun içerdiği farklılıklar bakımından benzerlerinden ayrılıyor. Her şeyden önce sinemamızda Rusya teması ve Rus kültürünün işlenişi yok denecek kadar az. Filmde üstü kapalı da olsa bu soğuk iklimli uzak ülkeye atıfta bulunan müzikler,görüntüler ve replikler var.

Kullanılan mekanlar çok hoş. Ahşap köşk, Rusya olarak bize aksettirilen karlı sokaklar, park ve binalar güzel seçilmiş. Özellikle Haluk ve Nüvit’in buluştuğu park harika olmakla birlikte film için kurulduğu belli olan bazı dekorlar hoşuma gitti.Filme öncüllerine oranla büyük bütçe ayrıldığı belli.

Dönem tasviri gayet başarılı. Kullanılan mekanlar dışında sanat yönetmenliğini başarılı buldum diyebilirim. Kullanılan kıyafetler ilgi çekici ve özenli.Kafkas kültürünü temsil eden dansçıların gösterileri ve performansları başarılı.

Günah Bende mi?

Seslendirme. Hayri Esen’in donuk ve oldukça soğuk olan Engin Çağlar’a kattığı ruh dikkate değer.Özellikle hikayeyi anlatma kısımlarına geçtiği zaman adeta bir masal dinler gibi oluyorsunuz. Diğer yandan aslında şöyle bir ikilemde kaldım diyebilirim. Haluk Giray karakteri mi soğuk yoksa Engin Çağlar çıkışları olan bu karakteri oynayamadığı için Hayri Esen dublajını ona göre yapıp bunu bir tarzmış gibi mi aksettirdi ?Filmde uyumsuz bir dublaj eşleşmesi yok aksine kulağı okşayan masalsı bir mükemmellik söz konusu. Fatma Karanfil’in duru ve masum güzelliğine Tijen Par’ın uyumu da bir o kadar harika

Günah Bende mi’nin müzikleri. Paul Mauriat’ın Russian Album adlı 1965 tarihli LP’sinden alınan parçalar filme müthiş bir uyum sağlamış. Bazı parçalar size, görkemli Rus mimarisiyle yapılmış bir sarayda baloya katılmışsınız hissi veriyor. Hem Katioucha’nın kullanıldığı kaç Yeşilçam filmi vardır ki ? Öte yandan filmde Manos Hadjidakis’in Blue (1968) ve Giaconda’s Smile (1965) adlı albümlerinin parçaları da çok uyumlu olmuş

Oyuncuların görsel olarak rollerine uyumu. Müfit Kiper’in Avrupai görüntüsü üniformayı giydiği zaman tam bir Rus kumandan etkisi yaratmış olmakla birlikte,anaçlık sembolü Şaziye Moral’ın sevecen bir babaanne olarak soylu Osmanlı hanımı kompozisyonu,Fatma Karanfil’in masum kız prototipi, Avukat Ali Rıza Bey rolünde Aydın Tezel’in dönemin janti giyimli beyefendi tipine tam uyması, Cenk Er’in zengin yüzü, Türkan Şoray’ın baloda giydiği mor tuvalet ile masal prensesi görüntüsü vermesi gözü okşayan detaylar

Günah Bende mi?
Günah Bende mi’deki cast seçiminin alışa geldikten farklı olması. Müfit Kiper gibi şehir tiyatrolarının önemli bir isminin ilk defa bu kadar büyük rolde oynaması, Cenk Er’in kariyerinin en önemli prodüksiyonunda önemli bir rolde görünmesi,bir dönem vamp rolleriyle parlayan ama sinemadan çabuk kopan Meltem Mete’nin varlığı, dönemin en ünlü jönlerinden birinin değil de kariyerinin başındaki Engin Çağlar’ın seçilmesi.
1969 yılında Eastman Color ile renkli olarak çekilmesi ve restore edilmemiş görüntüsünün bile aynı dönemde çekilen filmlere göre kaliteli olması. O dönemlerde renkli filmin maliyetinin düşünürsek filmin bütçesi hakkında bilgi sahibi olmak olası (elbette Yeşilçam şartları içerisinde)
Öte yandan filme dair ilginç bir anektod ise Haluk’un annesine ait olan portrenin 1965 tarihli Ah Güzel İstanbul’da Sadri Alışık’ın annesine ait olan portre ile aynı olması

EKSİLER

Reji. Senaryoyu verimli kullanmak bir yana üçüncü sınıf mendil ıslattıran bir film yapma güdüsüyle çıkarılan ve eklenen sahneler. Oyuncu yönetimi de başarısız diyebiliriz. Türkan Şoray’ın klasik mimiklerini tekrarlaması ve Engin Çağlar’ın donuk performansına müdahale edilmemesi veya edilemeyişi.

Konunun yüzeysel olarak işlenilmesi ve derinlik kazandırılmadan ilkokul müsameresi tadında geçişlerle olay örgüsünün sıradan hale getirilmesi. Karakterlerin duygu değişiminin zayıf olması ve var olan geçişlerin kademesiz olarak çok çabuk biçimde basitleştirilmesi. Örneğin; Haluk’un Rusya’da Nüvit’i görünce nefretle bakması ama sonra aralarında bir iletişim olmamasına rağmen birden tekrar delicesine istemesi Günah Bende mi deki tüm malzemeye sahip olmasına rağmen yer yer sıradan salon filmine dönüşmesi. Senaryonun içerdiği gerilim ve entrikanın başarılı biçimde işlenememesi

Mantık hataları ve kopukluklar. Örneğin; beynine kurşun sıktıktan sonra 15 dakika konuşan bir adamı gördükten sonra filmin seyircisini ne kadar ciddiye aldığını söyleyebiliriz ? (Absürd komedi filmi çekilmiyorsa tabi)

Haluk karakterinin dengesizliği. Romanın dokusundan ayrılarak yaratılan Günah Bende mi?senaryosunda saçma sapan davranışlar sergileyen esas oğlanın betimlenişi çok başarısız. Romanda belli bir çizgi tutturulmuş olan Haluk karakterini anlaşılmaz bir hale getirilmesi. Haluk karısı taciz edilirken izleyip müdahale etmiyor ve konuşmaları duymasına rağmen karısını suçlayarak boşuyor,elinde olan esiri odada yalnız bırakarak kaçmasına davetiye çıkarıyor, uzun zamandır hınçlı olduğu Nüvit’i hakikati öğrenmediği halde birden tekrar elde etmek istiyor gibi sayabileceğimiz birçok alakasız davranış gösteriyor.Haluk’un karakterine dair söylenebilecek tek tutarlı yan ise soğukkanlı oluşu ki bence bu da Engin Çağlar’ın oyunculuk yeteneğinin bu kadar olmasından kaynaklanıyor

Engin Çağlar. Donuk kelimesi onu anlatmaya yetmez. Kendi sesiyle oynadığını tahayyül ediyorum da Hayri Esen dublajıyla bile performansı rahatsız ederken ortaya çıkacak durumu tahmin etmek istemiyorum. Karakteri aslında yazıldığı kadar düz değil ama sadece soğukkanlı yanı öne çıkıyor, hikayenin iniş ve çıkışlarında tepkileri çok zayıf. Örneğin; Babaanesi ile konuşurken artık Nüvit ile evlenebileceğini öğrenince mimiklerini takip edin.

Savaş sahnelerinin alıntı görüntülerle geçiştirilip atmosferinin yansıtılmaması. Haluk’un asker olmasına rağmen onun askeri yaşamına dair hiçbir detayın bulunmaması. Askeri birlik için hazırlanan dekorlar çok sıradan ve özensiz, savaş sahneleri için prodüksiyon az da olsa yapılmamakla birlikte Çanakkale Aslanları (1964) filminden görüntülerin alıntılanarak ucuzca geçiştirilmesi
Haydarpaşa Tren Garı’nın bir kısmının çekilerek Rus binasıymış gibi gösterilmesi

Romana ev sahipliği yapan Rusya’nın dillendirilmeyip sadece senenin yarısı karlı geçen dili, dini farklı isimsiz bir ülke olarak anlatılması. Öte yandan müzikler, giyimler ve danslarla açık açık Rusya’yı işaret edip bahsetmemek. Romanda Voronikof olarak geçen karakterin adının Pierre Ramon, General Voronikof’un General Ramon olarak isimlerinin değiştirilmesi.Bunun sebebini ise Türkiye’de o dönemlerden beri süren anti komünist, anti-sosyalist propagandaların etkisi olduğunu söylemek mümkün. Bırakın eski kuşak eğitim almamış veya alamamış insanları üniversite’den apolitik (ama sağcı) arkadaşımın yolda ellerinde flamalarla yürüyen komünist partiye üye gençlere küfür edip din düşmanı bunlar dediğini görünce Sovyetler ve komünizme olan bakışın vehametini görmek mümkün. Bunun en acı örneğini Sovyet karşıtı tüm bu düşünceleri çocuk tiyatrosu tadında temelsiz kuru hamasetle aşılayan Güneş Ne Zaman Doğacak (1977) filminin Maraş’taki gösterimi sonrası olanlara bakarak anlamak mümkün.

SONUÇ
Günah Bende Mi döneminin çok ötesinde bir film olması muhtemel iken harcanan bir fırsat olarak göze çarpıyor. Rusya’yı, onu kötülemeden işleyerek bir aşk filmi fonunda kullanmak ilginç bir deneme. Karlarla kaplı bir romantizm isteyenler için çok cazip. Evet pek çok eksisini saydım ama kesinlikle kötü bir film değil. Sadece elde böyle bir fırsat varken çok daha iyisini çekemediklerine üzüldüm. Engin Çağlar yerine Cüneyt Arkın kullanılsa savaş sahneleri de çekilebilirdi diye düşünüyorum. Hatta birkaç dövüş sahnesi de eklenmesi muhtemel. Hem filmin hareket alanı genişler hem de ekran karizması ve oyunculuk yeteneği fersahlarca ileride olan Arkın filme bambaşka bir renk getirerek melodramatik kasvetli atmosfere aksiyon katarak filmin temposunu yükseltirdi. Günah Bende mi’de Şoray-Arkın arasındaki görsel ve sanatsal uyumun çok daha başarılı olacağını tahmin etmek zor değil. Film tüm eksilerine rağmen keyifli bir seyirlik özellikle Türkan Şoray hayranları için. Restore edilerek izleyicilere sunulması ise seyir keyfini yükseltiyor. Eğer melodram filmleriyle ilgili farklı bir konu arıyorsanız Türkan Şoray’ın Rusya macerası ilginizi çekecektir.

Can Sönmez 2018 – Günah Bende mi? (1969)

One thought on “Türkan Şoray & Engin Çağlar – Günah Bende mi? (1969)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir