Türkiye’de ilk kez 1959’da dönemin önde gelen çizgi roman yayıncısı Ceylan Yayınları tarafından yayınlanmaya başlanan Kinova (özgün yazılışıyla Kinowa); Teksas, Tommiks ve Teks kadar olmasa da özellikle 1960’larda ülkemizdeki en popüler western çizgi romanları arasında yer alacaktı; hatta özgün Kinowa serüvenlerinin Türkiye’deki haftalık yayın periyodunda bir yıla kalmadan tükenmesi üzerine Ceylan Yayınları, Samim Utkun’a yeni Kinova serüvenleri bile hazırlatma yoluna gitmişti (1).
Ceylan Yayınları’nın bu arada bir de kısa ömürlü bir Kinova fotoroman serisi yayınlamış olduğunu ilk kez Hakan Alpin’in Ceylan Yayınları kitabında okudum. Alpin bu çalışmasında Ceylan Yayınları’nın “aktörü ve konusu kısmen Sam Boyle / Kinova’ya benzeyen yabancı bir filme ait sahnelerin olduğu fotoğrafları” fotoromana dönüştürmüş olduğunu yazar (2). Fotoromanın bazı sayfalarından taramaları, uzmanlık alanları içinde çizgi roman bağlantılı filmler de olan İtalyan sineması tarihçisi Roberto Curti’yle paylaştığımda ise böyle bir ne İtalyan filminin, ne de İtalyan fotoromanının olmadığı karşılığını aldım. Fotoromandaki oyuncuların hiçbirinin siması da en azından ilk bakışta bana tanıdık gelmediğinden yerli yapım olma olasılığını da, her ne kadar şahsen aşina olduğum yerli oyuncular esasen 1960’ların ortalarından sonraki dönemlerde faal oyuncular olduklarından ve söz konusu Kinova fotoromanı ise 1960’da basılmış olduğundan bütünüyle dışlamasam da düşük bir olasılık olarak görüyor ve dolayısıyla örneğin Fransa gibi üçüncü bir ülke menşeili olabileceğini düşünüyordum açıkçası.
Bir sosyal medya grubunda bu konuyu açmamın ardından Hüsnü Çoruk, Kinova fotoromanının yerli yapım olduğunu müteveffa Yener Çakmak’ın söylemiş olduğunu aktardı ve bu konuda ayrıca Ceylan Yayınları koleksiyoncusu, duayen sahaf Hasan Kabakçı’ya danışılabileceğini anımsattı. Nitekim Kabakçı, Kinova fotoromanının yerli yapım olduğunu söylemekle kalmadı, bu beyanını başrol oyuncusunun o dönemde Istanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim öğretmenliği yapan bir kişi olduğu bilgisiyle de takviye ederek perçinledi.
Tam bu esnada kütüphanecilik geçmişi olan yönetmen Ahmet Çadırcı da emektar Yeşilçam oyuncularından Yavuz Karakaş’ın sinema kariyerinden önce Kinova fotoromanında oynamış olduğuna dair 2002 tarihli bir gazete magazin köşesinin linkini (3) iletti. Özellikle bu tüyonun ardından hızlı bir araştırma, Erhan Tuncer’in Karakaş hakkındaki 2012 tarihli bir belgeselinde de bu bilginin bizzat söz konusu oyuncu tarafından kendi ağzıyla ifade edilişinin kaydının yer aldığını (4), hatta Tuncer’in bu belgeselden hareketle, tesadüf bu ya, tam da geçen ay yayınlanan kitabında da yinelendiğini (5) ortaya çıkardı: “1959 senesiydi, 22 yaşındaydım. Taner diye bir arkadaşımız vardı. Organizatördü… Okuyuculuğumuz falan olduğu için, işlere giderim diye Taner’le temas halindeydim. O ara Taner’e bir arkadaş gelmiş, demiş ki; yahu fotoroman falan çevriliyor demiş. Ben de o vesileyle fotoromanda oynamaya başladım. Biliyorsun gazetelerde fotoromanlar vardı. Kinova-Akkartal adlı fotoromanda kabile reisi oldum. (5)”
Nihayet Utku Uluer’in sağladığı irtibat üzerinden Karakaş’la bizzat yaptığım uzunca bir telefon sohbetinde de, Tuncer’e anlatımlarına benzer minvalde, Kinova fotoromanının Ceylan Yayınları tarafından çekildiğini, işin başında Erdoğan Egeli’nin bulunduğunu ifade etti, diğer oyunculara ilişkin sorularıma karşılık olarak ise, aradan 60 yıla yakın bir süre geçmiş olduğu için doğal olarak kesin anımsamamakla beraber, Nuray Uslu’nun da bu fotoromanda kendisiyle beraber rol almış olabileceğini ekledi.
Nuray Uslu’yu Kinova fotoromanında teşhis etme çalışmalarımız sürüyor, kesin bir sonuç aldığımızda bu yazıyı güncelleyeceğimizi taahhüt ederim. Yavuz Karakaş ise fotoromanda Kinova’nın oğlu Silver’ın yakın arkadaşı Akkartal adlı yerliyi canlandırıyor. Toplam altı sayı sürmüş olan ve ikinci sayısı hariç inceleme olanağı bulduğum Kinova fotoromanın konusu özetle şöyle: Silver ve yerli eşi Doğanay, oğullarını yazı geçirmek üzere Doğanay’ın kabilesine bırakmışlardır ama bir gün bir yerli gelip Doğanay’a çocuğunun onu özlediğini, kendisini artık almasını istediğini söyler ve Doğanay yola çıkar. Yolculuk esnasında Doğanay önce bir ayının, sonra da bir piton yılanının saldırısından kurtulur. Bütün bunlar olurken başlarından ayrı maceralar geçen Silver ve Akkartal ise bir ara kutsal bir mağaraya girerler. Mağaradan çıktıklarında Akkartal, Silver’da bir gariplik sezmeye başlar. Derken Akkartal’ın kardeşi Beyaz Ceylan, Silver’ı “casus” olduğu gerekçesiyle öldürür ve Silver’ın cesedini incelediklerinde vücudunda olması gereken bir damganın olmadığını fark ederler! Silver gömüldükten bir müddet sonra, daha önce başından bir dizi ayrı macera geçmiş olan Sam (Kinova) olay yerine tek başına geldiğinde mezarın boş olduğunu görür…
Heyhat, bu gizemin çözümünü kuvvetle muhtemelen hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz çünkü altıncı sayının son karesinin yanında “şimdi bu maceranın sonundan evvel bir çok okuyucumuzun isteği üzerine Kinova macerasının en başına dönüyoruz” ibaresi yer alan bir yazı konulur ve böylece bir sonraki sayıda serüvenin kaldığı yerden devam etmeyeceği okuyuculara peşinen duyurulur. Birkaç hafta rötarla çıkan yedinci sayıda ise yalnızca bu serüven değil, fotoroman formatı komple terkedilmiş, “Kinova macerasının en başına dönüyoruz” ifadesiyle kastedilenin eski, ilk Kinova çizgi roman serüvenlerinin en baştan yeniden yayınlanması olduğu ortaya çıkmıştır.
Fotoromanın incelediğim beş sayısından yalnızca birinin sayfalarında Sam’in şeytani Kinova maskesini taktığını görüyoruz. Fotoromanın yayının altı sayı sürmesinin ve yarım kalmasının sebebi şayet teknik veya bir başka öngörülmeyen sorun dolayısıyla çekimlere devam edilememesi değil de farzımuhal satışların düşük olması ise, okuyucuların bu muhtemel ilgisizliğine Kinova çizgi romanının temel cazibe unsurlarından biri olan bu sıra dışı figüre yeterince yer verilmemiş yol açmış olabilir. Nitekim Ceylan Yayınları’nın Kinova fotoromanının öne çıkan karakteri, ikisinde tek başına olmak üzere kapakların dördünde Doğanay’ın yer almasından da çıkarsanabileceği üzere, Kinova’dan ziyade Doğanay gibi.
Öte yandan senaryoda her bir olay dizgesinin kendi içindeki gelişmeler arasında yer yer bağlantı zayıflıkları olsa da; Kinova, Doğanay ve Silver’in başlarından eş zamanlı olarak ayrı ayrı geçen maceraların paralel kurguyla verilmesinin altından kalkılabilmiş. Ayrıca gerçek bir ayı ve belki aslen bir piton olmasa da oldukça büyük boy bir yılanın çekimlerde kullanılmış olması aşırı düşük olmayan bir yapım kalitesi ortaya koyuyor. Ancak kanımca bu fotoromanın belki de en büyük handikabı, yazıların fotoğrafların üstüne bindirilmesinde okunurluğun zorlaşmasının dikkate alınmamış olması: pek çok karede yazıların bazı bölümleri fotoğrafların koyu bölgeleri üzerine denk geldiğinden yer yer okunamıyorlar.
Tüm bu artılarıyla ve eksileriyle Ceylan Yayınları’nın Kinova fotoromanı, Türkiye’deki popüler yayıncılığın ilginç bir örneği, hele Kinowa çizgi romanının anavatanı olan İtalya’daki yayıncısı böyle bir projeye, Kinova’yı (üstelik aslen İtalyan yayıncıların geliştirdiği bir mecra olan) fotoroman mecrasına uyarlamaya girişmemişken bunun ilk ve tek örneğinin ülkemizden çıkmış olması gerçeği ışığında.
(1) Levent Cantek, Türkiye’de Çizgi Roman (İletişim Y., 2. Baskı: 2002), sf. 154.
(2) Hakan Alpin, Ceylan Yayınları (2018), sf. 101.
(3) arsiv.sabah.com.tr/2002/02/09/z04.html
(4) www.youtube.com/watch?v=ErMXObnHlL0
(5) Erhan Tuncer, Yeşilçam’da Bir Ömür – Yavuz Karakaş, (Lukka Kitap 2018) sf. 22.
YAZAN: Kaya Özkaracalar
One thought on “Kaya Özkaracalar – Yerli Yapım Kinova Fotoromanı”