Gerçek Kesit – Fecaat ile Kült arasındaki ince çizgi

Merhabalar ilk defa bir film değil televizyon yapımını yazmak üzere monitörlerinize konuk oluyorum. Bu aralar bu diziye çok fena sardığımı belirtmem lazım. Nedendir bilmiyorum ama son yıllarda doğru düzgün televizyon seyretmeyen ben evde zaman geçirmek için bir alternatif geliştirmeye çalışıyordum. Hayatımızın yeterince siber olmaya başladığı bu günlerde bana çocukluğumdan beslenen bir nebze daha organik olan dönemleri hatırlatan yapımları yeninden keşfetmeye koyuldum. Gerçek Kesit ise bu dönemin kuşkusuz mihenk taşı sayılabilecek bir simgesi.

Doksanlı yıllar her açıdan çok farklı bir dönemdi ülkemiz için. Televizyonların yavaş yavaş yaygınlaşması ve özel kanalların artmasıyla yeni bir sayfa açılıyordu. Bu öyle bir dönemdi ki teknolojinin ülkemizde televizyon üzerinden yeniden anlamlandırılıp, onun üzerinden tanımlandığı bu sebeple getirdiği pek çok yeniliğin gündelik hayatımızın merkezine oturmasına tanıklık ediyordu. Açılan özel kanallar sayesinde 900’lü hatlar, gece jimnastikleri, kırmızı noktalı filmler, Parliament pazar sineması kuşağı, açık oturumlar, başta olmak üzere tek kanala bünyesi alışmış bir toplum yeni formatlarla ve yeni bir televizyonculuk anlayışı ile tanışıyordu.

O resmi ve mesafeli hepsi birer memur edasıyla hareket eden televizyon figürleri gitmiş yerine son derece cüretkar, samimi ve görece kuralsız olanları gelmişti. TRT belki çok tutucu ve resmiydi belki ama kanunlarda yer alan hükümler çerçevesinde Türk aile yapısını korumaya yönelik oto-sansürlü ve öğretici programlar yapıyordu. Ne var ki halk bu didaktik dilden çok sıkılmıştı. Özel kanallar yeni yeni açılmaya başladığı için henüz bir sistem oturmamış bu yüzden denetimsiz bir biçimde adeta tek kanallı döneme nispet yapar gibi programlar çekilmeye başlanmıştı. Çok denetimli bir yayıncılık anlayışı yerine çok denetimsiz, adeta zincirlerini koparıp kaçmışçasına hareket eden bir platform ortaya çıkmıştı.

Bu programların başında Sıcağı Sıcağına adlı belki de ülkenin ilk reality show’u yer alıyordu. Başlarda Haluk Bilginer’in sunduğu program kısa süre sonra program ile özdeşleşecek olan başka bir tiyatro sanatçısı ile devam edecekti. Cem Kurtoğlu Show Tv ekranlarından 1993-1998 arasında bu efsaneleşmiş programı sunan kişiydi. Programda üçüncü sayfa haberi olarak adlandırılan korkunç, kimi zaman şaşırtıcı cinayet ve hırsızlık haberlerine yer veriliyordu. Programın en öne çıkan ve ürküten özelliği ise bu haberleri son derece soğukkanlı ve sert bir gerçeklik anlayışı ile yansıtmasıydı. Ölü bedenleri, kana bulanmış olay mahalini, kopmuş kelleleri açıkça göstermek yetmezmiş gibi bir de bunların anlatımı ve sunumu “Elm Sokağı Kabusu” filmini solda sıfır bırakacak düzeydeydi. Cinayeti işleyenlerin kan donduran biçimde olayı anlatan halleri ve tahkikat görüntüleri ise programı bambaşka bir boyuta getiriyordu . Çocukken ben de bu programın izleyicilerinden biri olarak çok korkmama rağmen izlediğimi hatta geceleri kabuslar gördüğümü hatırlıyorum. Neyse ki annem bu duruma el koyarak izlememi yasaklamıştı. O dönemin çocukları olarak hala sağlıklı bir psikolojiye sahip olmamız gerçekten şans diye düşünüyorum .

Şimdilerde bize bıkkınlık getiren RTÜK’ün duruma el koyması ise o dönem bir kurtarıcı etkisi yaratıyordu. Bu korkunç haberler o kadar akıl almaz hikayeler içeriyordu ki film senaryosu olsa saçma diyeceğimiz pek çok şeyin aslında mümkün olabildiğine tanık oluyorduk. Bu zengin malzeme televizyonculuk için bulunmaz bir nimetti ve bundan bir format yaratma fikri sadece Show Tv’nin değil o dönem Bursa’da yayın hayatına başlayarak Türkiye’den yayın yapan ilk kanal olan Flash Tv yöneticilerinin de aklına geliyordu

Gerçek Kesit Sarı Bıyık

O dönemlerde de her şeyin merkezi şimdilerde olduğu gibi İstanbul’du. Stüdyolar, sanatçılar ve dönemin en üst düzeydeki imkanları sadece Ankara ve İstanbul’da bulunuyordu. Bursa’daki bu kanalın elinde ne yazık ki pek bir bütçe olmadığı gibi bütçe olsa da şehir sınırları içerisinde buna karşılık verecek nitelikli eleman yoktu.1993 yılında sözü geçen reality show ile aynı dönemde yapımına başlanan Gerçek Kesit ise bu imkansızlıklar içinde doğmuştu. İki program arasında bir paralellik olsa da fark bunların sunumundaydı. Biri belgesel ile araştırmacı gazetecilik kulvarında ilerlerken diğeri bunu drama yönünden ele alıyordu.

Gerçek Kesit amatör oyuncular eşliğinde asıl olayın aktörlerinin ismi değiştirilerek kısa filmler haline getiriliyordu. Programın gerçekliğini arttırmak için aktüel gazete küpürleri kullanılıyor ve olayın şahitleri (yüzü deşifre olmayacak şekilde temsili tanıklar kullanarak) konuşturuluyordu. Programın anlatıcısı ise ünlü yıldız Perihan Savaş idi. Gerçek Kesit bu özellikleri ile reality show ile dizi-film arasında nadir rastlanan bir türe göz kırpıyordu. Ne tesadüftür ki bahsi geçen iki program da 1993-1998 yılları arasında evlere konuk oluyordu.

Peki neydi Gerçek Kesit programını günümüzde bile unutulmaz kılan ve onu bir Türk Televizyon efsanesi haline getiren ? Belki daha dizi sektörümüz şimdiki gibi seri üretime geçmemişti ama dizi tarihimizin en güzel ve unutulmaz yapımları da bu dönemde seyirci karşısına çıkıyordu. Süper Baba’dan tutun İkinci Bahar’a oradan Mahallenin Muhtarları’na, Çiçek Taksi ve Sıdıka’ya kadar uzayan efsanevi yapımlar bu dönemde seyirci karşısına çıkıyordu. Ne var ki nitelik doyurucu olsa da nicelik yoktu. Televizyon ile yeni yeni haneler şenlenirken bu heves ile tüketilecek şey bulamamak büyük bir sorundu.

Kanal sayısı azdı ve bu yüzden elde olan her şey büyük bir istekle seyrediliyordu. Talep çoktu ama arz bunu karşılayacak düzeyde değildi. Gerçek Kesit’i izleyen kitleler ise farklılık gösteriyordu. Kimisi korkuyor kimisi de gülmek için izliyordu. Bana kalırsa bu tezatlığın altında yatıyordu her şey. Diziyi unutulmaz yapan farklılıklarının başında oyuncuların isminin yazılmaması geliyordu. Seyirciler bu sebepten oyunculara kendi isim koymaya çalışıyordu ama işin garibi bu durum dizinin aleyhine değil lehine işleyerek onu muadillerinden farklı bir yere taşıyordu.

Kaleci Saçlı Adam, Matkap Rıza, Beyaz Çorap, Cesi, Sarı Bıyık gibi lakaplar oyuncularla özdeşleşiyor ve bir nevi adı bilinmeyen ünlüler yapıyordu onları. Oyunculuklar da Gerçek Kesit’in öne çıkan alametifarikalarından biriydi. Yıllarca Yeşilçam starları ve tiyatrocuların performanslarına alışan bir toplum için performanslar çok sıradışıydı. Bazıları o kadar kötüydü ki kelimelerle ifade etmek güçtü. Ekiptekilerin pek çoğu imkansızlıklardan dolayı sokaktan toplanmış kişilerden ve amatör biçimde oyunculuğa gönül verenlerden oluşuyordu. Dümdüz konuşarak repliğini 23 Nisan şiiri gibi ezberlemiş olanlar mı dersiniz yoksa “ulan fırsat geldi kendimi göstereyim” diye abartan mı , hepsiyle karşılaşmak mümkündü. (“Flash tv oyunculuğu” olarak adlandırılan bir kavramı popüler kültüre kazandıran bir yapıttan bahsettiğimizi tekrar hatırlamış oluyoruz bu sayede) Oyuncuların giydiği elbiseler bir yanda dursun çeşitli sakil durumlar yapımın estetiğini baltalıyordu. Dizi her şeyiyle seyirciye o kadar ilginç geliyordu ki dizideki müzikler de dikkat çeken başka bir unsur oluyordu. Mekanlar çok sıradan ve özensizdi, oyuncular amatördü ,teknik ekipman ve çekimler yetersizdi,peki estetikten bu derece yoksun bir çalışma nasıl tepki görmeyip de çok sevilen bir yapım haline gelebiliyordu ? Bunun cevabını vermek için günümüze gelmek lazım sanırım.

Sosyal medyanın ve internetin yaygınlaşmasıyla birlikte toplumumuzda medya okur-yazarlığı yeni bir boyut kazanırken bu duruma katkı sağlayan bir başka gelişme de YouTube üzerinden para kazanmak isteyen kanalların eski yapımları tekrardan gün yüzüne çıkarması oldu. Gözden kaçmış veya unutulmuş yapımlar “Z Kuşağı” tarafından keşfedilmeye başladı. Ben Gerçek Kesit’in durumunu bu bakımdan Dünyayı Kurtaran Adam filmine benzetiyorum. İkisinin kült olma süreçleri ve nedenleri benzeşiyor. Bunu temel bir sloganla açıklamak gerekirse “O kadar kötü ki, çok iyi” diyebiliriz. Dizideki ilkel ve amatör haller kimisinde hayret uyandırdı, kimisine saçma geldi, kimisine de komik. Blu-ray film seyredip elinden tablet ve akıllı telefon düşmeyen, bir tıklama ile dünyanın her yerine ulaşabilen bu gençler için evinde telefonun olmasını nimet sayan bir neslin izlediği yapımları yıllar sonra keşfetmek epey ilginç bir deneyim oldu.

Bana kalırsa temeldeki durum insanlar artık son derece profesyonel hale gelerek endüstrileşmiş hatta makineleşmiş dizi ve film sektöründen o samimiyet alamıyorlar. Her şey o kadar kolay tüketilir oldu ve teknoloji o kadar ilerledi ki bu durum organikliği ve doğallığı bitirdi. Türk halkı zaman içinde her ne kadar değişmiş olursa olsun her şeye rağmen samimiyete ve sadeliğe ayrı bir değer veriyor. Gerçek Kesit’te onların ilgisini çeken ham, işlenmemiş bir gerçeklik ve sadelik duygusu olarak göze çarpıyor.
Gerçek Kesit’in en güzel tarafı bana göre doğallık ve samimiyetti. Oyuncular amatördü evet ama oyunculuğu amatör ruhla sevip yapıyorlardı. Bazen tonlamaları ve mimikleri çok rahatsız edici düzeyde hatalı olsa da normaldi. Pek çoğu oyunculuk eğitimi dahi almamış kişilerdi. Her şeyi kendileri hallediyordu. Giysiler, senaryo hazırlıkları, oyuncu bulma çabası, çevre düzenlemesi vb. tümü “ev yapımı kek” tadındaydı. Gösterişsiz ama içten. Onların şöhreti bir jön veya ünlü bir aktrist gibi değil mahallemizin amcası, ablası veya ağabeyi gibiydi. Kimi zaman dil sürçmesi yaşamaları ve diksiyon bozuklukları çok normaldi.

Bu olayları yaşayanların hiçbiri üst düzey yönetici veya tiyatrocu değildi zaten hepsi halktan kişilerdi. Milyonluk bütçesi olan dizi yıldızlarının ulaşılmazlığına karşı Gerçek Kesit oyuncularının çok daha içimizden insanlar olarak algılanması ekrana yansıyan içtenliklerinin sonucu diye düşünüyorum.

Sesli çekim yapılması da bu doğallığa katkı sağlıyordu. Birden banda giren ezan sesi, susturulamayan kuş ve köpek sesleri, yol yapım ekiplerin çıkardığı gürültü, tüp satan arabanın anonsları hepsi bize izole bir platoyu değil çok hayattan bir kesit izlediğimize işaret ediyordu. Sarı Bıyık lakabıyla tanınan Cahit Kaşıkçılar ise bu dizinin en önemli simgesi olmuştu.(Şimdilerde oyunculukları beğenmeyen bir kesim olsa da Cahit Kaşıkçılar Bursa’da oynadığı rolleri gerçek sananlar yüzünden pek çok kez tacize uğramış, anlaşılan gayet inandırıcı olabilmiş bu ekip) Mekanlar özensiz değildi aksine bu olayların yaşandığı semtler ve mekanlar gayet aktüeldi. Her şeyden öte Yeşilçam döneminden beri İstanbul’a hapsolmuş olan gözlerimiz yeni bir şehirde yeni mekanlar görmeye başlıyor ve imgelem dünyamız tazeleniyordu.

Bu toplumun büyük çoğunluğu ana akım dizilerde gösterdiği gibi villalarda ve butik apartman dairelerinde yaşamıyor veya lokallerde buluşmuyordu. Derme çatma evlerin, köhne kahvelerin ve sıradan dükkanların kahramanlarıydı hepsi. Dizi atmosferi de gayet başarılıydı, bazen fena halde kasvet basarken (örn: Salıncak bölümü) bazen fena halde sürükleyici, merak uyandırıcıydı fakat esasında ibret vermek bu programın temel amacıydı. Oyuncuların hiçbirisi özenle seçilmiş sokakta rastlama şansımızın çok düşük olduğu “yunan heykelleri” gibi değildi. Hepsi olayların kendisi kadar doğal ve sıradandı. Çok yakışıklı, çok güzel veya çok dikkat çekici değil aksine toplumun ekrana yansıyan aynası gibilerdi.

Gerçek Kesit sinematik ve teatral olmanın çok dışında bambaşka bir alternatif dünya içeriyordu. Artistik ve göz alıcı hiçbir unsur yoktu bu dizide, efekt de yoktu kamera oyunları da. Sanki birisi bu olaylar yaşanırken kamerayı o insanların arasına haberi olmadan yerleştirip gitmiş gibiydi. Son derece sade bir gerçeklik olduğu su götürmez bir gerçekti. İnandırıcılığı arttıran ve tüm olumsuzlukları olumlayan en önemli unsurların başında bu olayların tamamen gerçeklere dayanarak noktasına dokunulmadan aktarılmasıydı. “Bu kadar da olmaz” diyecek olduğumuz sırada gazete kupürüyle bunu doğrulayan görsellerin varlığı her şeyi tolere etmemizi ve hikayeye kendimizi kaptırmayı sağlıyordu. Dizide hoşuma giden bir başka şey de beklentiyi düşük tutup güzel bir durumla karşılaşınca bunu sahiplenmekti.

Gerçek Kesit günümüz popüler kültürüne pek çok açıdan katkı yapmış bir televizyon efsanesi olarak tanımlanıyor bugünlerde. Dizideki sahnelerden alınan görüntülerle hazırlanan capslerin bazıları “pop art” olarak tanımlanabilecek durumda iken bazı replikler dillere pelesenk diyeceğimiz kıvama gelmişler. Kimisi içi kült kimisi için kitsch olarak tanımlanabilecek bu yapımdan isteyenler istediği şekilde algılayıp zevk alabiliyor. Yıllar sonra” Gerçek Kesit: Manyak” adlı filmin çekilmesi de yapıma karşı artan talebin bir sonucu olarak tanımlanabilir. (Bana göre eski bir yapımı restore edip daha iyi imkanlarla eli yüzü düzgün hale getirme çabası) Başlarda istihza ile yaklaştığım bu yapımdan zevk almaya başlayan güruhun içindeyim. Videoların altına yazılan yorumlarda kimi zaman alaycı yaklaşımlar göze çarpsa da izledikçe bağımlılık yaptığı konusunda hemfikir olmuş durumda.

İzleyici yapımı genel olarak benimsemiş ve kimileri dönemin şartları , bütçesi dahilinde iyi iş çıkarıldığına işaret etmekte ki ben de bu grubun içindeyim. Mektepli bir yönetmenin ve senaristin elinden çıkıp, profesyonel oyuncuların oynadığı milyonlarca masraf yapılıp topa tutulan yapımları görünce halkın ilgisini çekmenin sadece janjanlı bir ambalaja bağlı olmadığını görebiliyoruz . İnsanlar ortaya kötü bir iş çıksa da iyi niyetli bir çabanın varlığını hissetmek istiyorlar. Şüphesiz Gerçek Kesit sevgisinin altında yatan temel faktörlerden biri de bu. Üzerine sayfalarca yazı yazılıp tezlere konu olacak kadar geniş bir alan işaret eden Gerçek Kesit için söylenecek çok şey var elbette. Yazıyı yazdığım sırada Flash tv’ nin 26 yıl sonra 2 aylığına yayınlarına ara vermiş olması üzücü ve endişe verici bir haber. Yakın zamanda ülkemizin neşe kaynağı olan bu kanalın dönmesi temennisiyle diyor Matkap Rıza “gözümü öldürmeden” yeni bölüm izlemek üzere YouTube’a yatay geçiş yapıyorum.

Gerçek Kesit


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir