Cüneyt Arkın & Meral Zeren : YANAŞMA (1973)

Cüneyt Arkın

1960’lı yıllarda Vatan ve Namık Kemal ve 1970’li yılların ilk döneminde etkisini sürdüren melodram sinemanın örneklerinden Satın Alınan Koca ile başlayan Yeşilçam’ın uzun soluklu yapımcı yönetmen işbirliğinin örneklerinden birisi Memduh Ün ve Duygu Sağıroğlu ikilisinin Cüneyt Arkın ile çekmiş olduğu filmlerdir.

Bu isimlerin işbirliği 1973 yılında Yanaşma filmiyle yeni bir ekip çalışmasına imza attı.

Derviş Ağa’nın (Turgut Özatay) yanaşması Mehmet (Cüneyt Arkın) ve  Müslüm Ağa’nın (Haydar Karaer) kızı Cano’nun (Meral Zeren) aşk hikayeri üzerinden ilerleyen bir hikayedir. 

Sinemamızın altın yılları olarak kabul edilebilecek 1960’lı yılların bitişine doğru Türkiye’nin siyasi ve sosyolojik dinamiklerinin değişimi sinemada garantili hikayeler üzerine eğilme ve dolayısıyla ticari getirisine öncelik verilmiş filmlerin artışına yol açar. Bu dönemde geçerli olan anlayış daha önce başarılı olmuş senaryo tiplerini birebir veya bir kaç başarılı senaryonun başarılı noktalarını biraraya getirerek yeniden filme almaktır.

Yanaşma bu formülü takip eden bir film olarak ilk 5 dakikalık bölümündeki siyasi ve toplumsal gönderme haricinde senaryoya zenginlik katan bir yönetmen dokunuşu sunmuyor. Küçük Mehmedin koyunları sürmek yerine ilkokul çocuklarına katılarak onlarla beraber şarkı söylemek için sürüyü terk etmesi, bu ‘suç’ sebebiyle ağa tarafından ciddi bir şekilde cezalandırılması ve kendisini bu işkenceden kurtaranın bir eşkiya oluşu. Ağa zulmünden kurtulmak için kendine kahraman model olarak eşkiyayı seçen bir çocuğun gözünden feodalizm ve toplum yapısı üzerine güzel bir mesaj sunulmakta.

Oldukça güçlü bu girişin ardından yıllar geçer ve güçlenip dik başlı bir yapıyla olgunlaşan Yanaşma Mehmet durumunu kabullenmiş şekilde kurtuluşu Almanya’da işçi olarak çalışabilmekte görmektedir. Kaldı ki ilk bölümde İlkokul çocukları, Jandarma ve Almanya temaları haricinde filmi günümüze bağlayan herhangi başka bir tema yoktur. Aynı hikayenin acaba 100 yıl öncemi yoksa bugün mü geçtiğine dair soru işaretlerini ortadan kaldırabilen öğelerde bunlardır.

Yanaşma Mehmedin umutsuz hayatı Eşkiya Kara Ali’nin (Hayati Hamzaoğlu) dağlardan inmeye karar verip kendi toprağının ağası olmasıyla değişir. Öncelikle bileğinin gücü ve çocukluğunun kahraman modelinin desteğiyle kişiliğini bulmaya başlamıştır. Güçlü olarak hayatta var olabileceğine inanmaya başlarken ağalar arası güç oyunları arasında kullanıldığını dahi fark edemez.

Müslüm Ağa’nın kızı Cano’yu oğlu Dursun’la (İbrahim Uğurlu) evlendirmek isteyen Derviş Ağa’nın amacı kurdukları feodal düzeni devam ettirmektir. Buna karşılık oyuna sonradan katılıp kendi düzenini kurma çabasında olan Kara Ali’de Cano ile evlenerek kendi düzenini kalıcı kılmayı istemektedir.

Usül ve töre takip ederek düzenlerini sürdürmeye çalışan geleneksel ağalara karşı eşkıya olarak sonradan sisteme dahil olan ve yaşlanmış Kara Ali’ye karşı denge siyaseti gütmeye çalışan Müslüm Ağa alelacele Derviş Ağa’nın teklifini kabul eder. Kara Ali ise elindeki güç kozunu kullanarak Yanaşma Mehmed’e Cano’yu kaçırmasını teklif eder.

Olağan şartlarda böyle bir teklifi kabul etmeyecek Mehmet, Cano’nun Kara Ali’yı sevdiğine inandırılmıştır. Oysaki Cano’nun tek sevdiği Mehmettir ve gerçeği anlaması uzun zaman almaz. İki aşık o noktadan itibaren üç ağanın zulmünden kaçmak için büyük bir serüvene atılır.

Kız kaçırma noktasından itibaren  at, silah ve avrat üçlüsüne dönüşle feodalizm eleştirisini bir yana bırakarak aksiyon ve dram kalıplarına evrilen hikaye benzerlerinde olduğu gibi orta karar bir finalle bitmekte. Filmin ikinci bölümünde böyle bir filmde neden sorusunu akıllara defalarca kazırcasına verilen El Bombası teması ise filmin gizli sürprizini oluşturuyor.

El bombası, fişeği çabuk tükenen kırma tüfeğe karşı mermisi hiç bitmeyen tabanca ve kazmayla adam öldürmek gibi fantastik Cüneyt Arkın intikam yöntemlerini izlememize olanak tanıyarak misyonunu başarılı şekilde tamamlayan film güzel mesajlarla yola koyularak garantili hikayelere dönüşle orta derecede bir Yeşilçam eseri olarak filmografideki yerini alıyor.

Yanaşma incelediği tema açısından Sinematik Yeşilçam’da bir alt tür olarak ele aldığımız Anadolu Westernleri başlığına uyabilecek bir filmken, filmin tekdüze seyri ve aksiyon gerilim dengesinin ayarlanmamış olması vizyon filmi olarak kabul edilebilir bir izlence olmasını sağlıyor.

1971 yılında Çetin İnanç‘ın yönettiği ve ağaları Erol Taş ve Hayati Hamzaoğlu’nun, yanaşmayı ise Yılmaz Köksal’ın canlandırdığı Kara Memed, Yanaşma ile aynı hikayeyi ele alıyor olmasına karşı içerdiği B sineması temaları (sürekli gerilim, gore çizgisine yakın şiddet olayları, spaghetti western göndermeleri) Köksal’ın Arkın’a kıyaslandığında köy temalı filmler için daha alaturka bir karakter oluşuyla Anadolu Western‘ine daha yakın bir filmdir.

Burada da buyurunuz filmin Linki!!

Yazan: Gökay GELGEÇ – Yojimbooo

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir