Merhaba Sinematik Yeşilçam sakinleri. Beş filmlik futbol filmleri çözümlemelerimin ikinci ayağında yine sizlerle beraberim. Bu sefer sizi 1985 yılına götürüyorum. Yeşilçam krize girmiş, gurbetçiler için üretilen video filmler bir furya halini almış, prodüksiyon maliyetlerinin giderek kısıldığı sünnet düğünü görüntülerine benzer görüntü kalitesinde el kamerasıyla filmlerin çekildiği darbe sonrası suya sabuna dokunulmayan bir dönemde çekilmiş İlyas Salman klasiği var karşımızda.
Filmin konusuna geçmeden evvel filmin çekildiği dönemle ilgili birkaç noktaya değinmek istiyorum. İlyas Salman için 1984 yılında çevirdiği “Kızlar Sınıfı” filminden 1989’daki “Kınalı Hanzo” filmine kadar olan dönem iki üç film hariç tam bir çöküş dönemi.1990 yılında kendi hesabına çektiği bir undeground sinema örneği olan Zavallı filmi ve 1992 deki unutulmaz “Sarı Mercedes” filminden sonra yine bir video filmler dönemi yaşamış daha sonra ABD şirketlerinin pazara girmesiyle tekrar kriz yaşayan sinemayla birlikte sektörden uzaklaşmıştır. İncelediğimiz film gibi 1985 yılında oynadığı “Uyanıklar Dünyası” ,”Fakir Milyoner” ve Ya Ya Ya Şa Şa Şa haricinde sinemaya çektiği eli yüzü düzgün bir film yok gibi.
Bu düşüsün sebepleri arasında Salman’ın kişisel duruşu yer alıyor elbette. İlyas Salman gerek siyasi gerek dini konulardaki radikal muhalif duruşu sebebiyle ülkemizdeki hakim kültürün karşısında azınlık bir konumda olduğu için sık sık hakarete ve tacize uğrayan bir isim. Halen sosyal mecrada bir paylaşım yapıldığında hakkında yapılan yorumların çoğunluğu kendisini linç etmek üzerine kurulu. Bu durumdan rahatsız olan paylaşım sahibi sayfalar ya yorumları kapatarak bu linci engellemeye çalışıyor veya fotoğrafın altına uyarıcı bir ibare koyarak takipçilerini saygılı yorum yapmaya çağırıyor. Aldığı reaksiyonlar bağlamında Yılmaz Güney’den çok daha zor bir durumda olduğunu söylemek mümkün.
Salman’ın çöküşe geçtiği dönemdeki filmografisine baktığımız zaman dikkat çeken bir iki nokta var. Seçici olmadığı, filmlerin gerek prodüksiyon gerek senaryo olarak üçüncü sınıf olduğu ve bu senaryoların pek çoğunun siyah-beyaz dönemde çevrilmiş filmlerin ucuz, özensiz kopyalarının olduğu.
Beraber çalıştığı ünlü prodüktör Hulki Saner’in Sadri Alışık ile 20-25 sene evvel başarı kazandığı filmlerin itibarsızlaştırıldığı bu ucuz remake filmlerden bazıları Keklik Ali (Darıldın Mı Cicim Bana-1970), Ben Milyoner Değilim (Boyacı-1966), Para Babası (Turist Ömer-1969) gibi örneklendirilebilir. Bu filmlerde her şey o kadar vasat ki Salman’ın oyunculuğu bile bir o kadar rahatsız edici. Giderek yaşlanan ve tipolojik olarak değişen oyuncunun 10 sene önceki rollerini çok basit koşullar dahilinde tekrarlamak istemesi izlenmeye katlanılamayan dakikalar vaat ediyor.
Ya Ya Ya Şa Şa Şa ise Salman’ın mesleğine devam etmek ve film çekmek pahasına bu kara deliğe düşmeden önceki belki de en akılda kalıcı en güzel filmi. Babası (Münir Özkul) kapıcılık yapan kalabalık bir ailenin çocuğu olan İlyas (İlyas Salman) futbola meraklı olmasına rağmen babası tarafından sürekli engellenen bir gençtir. Bu uğurda dayak yemesine rağmen kaçak olarak top oynamakla kalmaz aynı zamanda maçlara gitmeye de çalışır.
Apartmanında oturan bankacıların kızı Ayşe’yi (Deniz Akbulut) gizliden gizliye sevmektedir. Mahallenin bakkalı Şevket (Erdal Özyağcılar) ve Fenerbahçe de oynayan Selim (Kemal Uzun) ile arkadaşlık etmektedir. Şevket İlyas’ın gizli aşkından haberdardır. Bir süre boyunca Ayşe’nin ağzından mektuplar yazarak İlyas’a verir. İlyas okuduğu mektupların Ayşe’den geldiğine inanarak hayal kurmaya ve bu aşkın gerçek olacağına inanmaya başlar. Mektupların içerdiği mesajların dozajı artınca İlyas ailesinden kızı istemeye gitmelerini rica eder.
Gerçekler İlyas’ın düşündüğünden çok farklı olduğu gibi sonuçları da son derece yıkıcı olacaktır. Kız istemeye gittikleri evde kovulmaktan beter olmuşlardır. İlyas babasından gizlice gittiği antrenmanlar sonunda bir amatör kulübe kabul edilir ve burada gösterdiği başarıyla futbol simsarlarının dikkatini çeker. Babasının futbola olan muhalefeti kazanılan parayı görünce değişecektir. Öncelikle ikinci lige transfer olur ve orada gol krallığı yaşar.
Apartmandaki en yakın arkadaşı, ağabeyi gibi gördüğü Selim ise disiplinsiz davranışları ve hoyrat yaşantısı yüzünden takımdan kovulana kadar çok popüler bir figürdür. Hatta İlyas’ın Ayşe’ye olan ilgisini bilmediği için kızla ilişki kurmaya çalışır. Kız da bu ilgiye kayıtsız değildir. İlyas Ayşe’nin gerçek yüzünü gördüğünde kendini futbola daha da çok adamaya başlar. Sıkı bir çalışmayla Fenerbahçe‘ye kadar kendisini taşır. Bu dakikadan itibaren çevresinin ona olan bakışı değişmiştir. Fakir ve sıradan biriyken onu ciddiye almayanlar ile hesaplaşma vakti gelmiştir.
Dönemin günümüze kadar süren futbolculuk hallerini konu eden film para, eğitim, psikolojik altyapı, bilinçli ve profesyonel futbolculuk, sınıf çatışması, toplumsal statü değişikliğinin yaşam pratiklerine ve psikolojiye etkisi, toplum ve kadınlardaki futbolcu algısı, tecimsel bir etkinlik olarak futbolu ele almakta. Özel televizyon kanalları açılmadan kısa bir süre önceki futbol iklimin yansıtan film kitle iletişim araçlarının giderek futbolun etki gücüne katkı yaptığını göstermekte.Sözgelimi üçüncü ligde gol kralı olan İlyas ile röportaj yapmak için gazeteciler sırada beklerken mahalleli de bu durumdan haberdar olur. Artık üçüncü ligdeki olaylar bile gazetelerde yer alabilmektedir.
Ya Ya Ya Şa Şa Şa filminde futbolla şöhret kazanmakla birlikte sınıf atlayarak hayatı değişen fakir ve eğitimsiz çocukların yaşamına yakın planda bakılır. İlyas üzerinden futbolcuların geçtiği evreler anlatılır. Futbola özendirici bir film olmaktan uzak olan yapımda masalsı bir havanın aksine gerçekçi bir tavır vardır. Film popüler kültürün en güçlü araçlarından olan futbolu cilalama niyetinde değildir. Futbol ve futbolculuk güzellemesi yapılmadığı gibi aksine bu dünyanın ne kadar zorlu, yozlaşmış ve sahte olduğu anlatılır.
Futbolcuların tapılacak bir nesne olmadığına bu yüzden gazete ve televizyonlarda her gün karşımıza çıkan kişilerin idolleştirilmesinin yanlış olmasına dikkat çekilir. Bu bağlamda Selim’e hayranlık duyan İlyas’ın aynı konuma geldiğinde benzer süreçlerden geçmesi manidardır. İlyas’ın çalışarak geldiği noktadan düşmesi aynı hızla olacaktır. Yetenekleri başarılı bir futbolcu olmaya yetmeyecek zihinsel altyapısındaki eksikleri fazla olduğu için şöhretin ve paranın ağırlığını kaldıramayacaktır.
Filmde dikkat çekilen unsurun kişisel gelişimin ve sportif bilginin eksik olduğu yerde yeteneklerin tek başına yeterli olmadığı söylenebilir. Bu sayede film eğitimsiz, fakir bir gencin tüm zorlukları aşarak kendini üst sınıfa kabul ettirmesinin o sınıfın gereklerini yerine getirmeden mümkün olamayacağını gösterir. Salt başarı hikâyesi anlatıp umut tacirliği yapmaya çalışmaz. Dönemin arabesk furyasının etkisinde kalıp fakirlik ve kadercilik güzellemesi yapılmadığı köy kökenlinin ve alt gelir sınıfının insani gösterilip övülüp kent soyluların ötekileştirilip yerildiği ajistayonlu bir anlatıya dönüşmez.
Hikayede İlyas’ın ana motivasyonlarından olan Ayşe’nin filmin seyrine dolaylı ve dolaysız yönden etkileri çeşitli şekillerde tezahür eder. Filmin futbol kadınlar ve toplumsal cinsiyet rolleri açısından yaptığı saptamalar çarpıcıdır. Ayşe bir banka müdürünün kızıdır. Çalışmadığı gibi eğitimine ve öğrenimine dair herhangi bir ibare bulunmamakla birlikte şımarık ve hayata üstten bakan bir karakterdir. İlyas’ın ona olan ilgisinden habersizdir.
Apartmanda oturan Fenerbahçeli futbolcu Selim’e olan ilgisini kimi zaman belli eder ama bunu açıktan değil masumiyet kisvesi altında yapar. Bekâr biri olarak tek başına yaşayan Selim’in evine gitmekten korkmaz. Bir şeylere cesaret etmeye çalışsa da bunun sonuçlarını hesaplayamayacak bir karakterdir. Selim’in onunla baş başa kaldığında sevişmeye kalkmasından rahatsız olsa da çok sert bir tepki göstermez. İlyas ve ailesinin evlerine ziyarete geleceğini duyunca üstten bakarak kendini beğenmiş bir tavır takınır, ciddiye bile almayarak misafirlerin karşısına çıkmamak üzere odasında oturur.
Babası isteme sırasında sinirlenip İlyas’ın ailesini kapı dışarı ederken Ayşe ise bir kapıcı ailesine gelin gitme fikrini duyduğu anda sinir krizi geçirir. Onun içi bekâr ve şöhretli birinin evine gidip gizlice flört etmek bir kapıcı ailesine gelin olmak kadar rahatsız edici değildir. Burada çatışmayı yaratan durum Selim’in İlyas’tan fiziki ve ahlaki olarak üstün olması değil futbolcu olmanın getirdiği ekonomik ve toplumsal statüsünün kusurlarını örtecek kadar Ayşe’nin gözünde tercih sebebi olmasıdır. Selim’in takımdan ayrılıp apartmandan gitmesine müteakiben İlyas’ın onun dairesine ve takımdaki yerine sahip olmasıyla bu sefer ilgisini İlyas’ a yöneltecektir.
Bu ilgi İlyas’ın üçüncü ligde gol kralı olduğunu duyunca küçümseyen fakat Fenerbahçe’ye transfer olup kapıya lüks bir araç ile gelen İlyas’ı görünce şekil değiştirecektir. Şahıslardan bağımsız olarak maddi getirisi olan unvanlara öncelik veren Ayşe Selim için yaptıklarının aynısını İlyas için de yapacaktır. Antrenman dönüşü pencerede bekleyerek karşılayan hatta evine kendini davet ettirmeye varacak kadar pek çok yakınlaşma çabası gösterir. İlyas’ın evine gittiğinde İlyas’ın sarhoş bir şekilde onu unuttuğunu görmekle birlikte ciddiye almadığını anlar.
Evde üç tane yarı çıplak kadın vardır. Ayşe’nin evde kalarak o kadınlarla birlikte eğlenceye katılmasını ister. “Sen de gelsene kareyi tamamlarız” Ayşe’nin kendi gözünde sıradan bir hale gelerek parayla tutulan kadınlardan farkı olmadığını göstermeye çalışır. İlyas Ayşe’ye dersini vermiş olsa da Ayşe’ye alternatif olarak hikâyenin yücelttiği başka bir kadın karakter yoktur. Filmde göze çarpan toplumsal normlara uygun bir kız bulunmaz. Filmdeki kadınların hiçbiri futbolla ilgilenmez ve futbolun üretim ve hatta tüketim pratiklerinin herhangi bir aşamasında bulunmazlar. Futbola olan ilgileri bunun ekonomik ve sosyal yansımalarından nemalanmaya çalışmaktan ibarettir.
Dönemin futbol ve futbolculuk algısını kadınlar üzerinden Ayşe ile anlatan film, ataerkil düzen gözünden görmek için Münir Özkul’un oynadığı baba karakterini portre olarak sunmaktadır. İlyas’ın babası Selami köy kökenli, sinirli, otoriter ve sabit fikirli biridir. Futbola zaman kaybı ve saçmalık olarak bakmaktadır. “Sabah akşam top peşinde koşan adama bu evde yemek yedirmem ben” Onun için önemli olan hayatını devam ettirmesini sağlayacak şekilde para kazanmak ve zaman kaybetmemektir.
Dört çocuklu bir ailenin tüm yükünü üzerinde taşımanın verdiği sorumluluk ile İlyas’ın bu düzenin dışına çıkmasını engelleyip iktidarını korumak için ceza vermek, toplum içinde dövmek, aç bırakmak, hakaret etmek ve baskı altına almak gibi pek çok sert yönteme başvurur. İlyas’ı maç esnasında yakalayarak toplumun gözü önünde sopayla döver ve bunu ayıplayarak karşı çıkan antrenöre; “Manyak gibi top peşinde koşmak ayıp değil de dayak yemek mi ayıp” diyerek dayağı meşrulaştırır.
Selami’nin bu katı tavrı eve gelen iki yöneticinin oğlunu transfer etmek istediğini söyleyene kadar sürer. Yöneticileri önce çok ters biçimde karşılayan Selami bunun bir ücret karşılığı olduğunu duyunca tavırlarını olumlu yönde değiştirir. O ana kadar futbolun para kazandıracağını bilmeyecek kadar dünyadan bihaberdir ve para unsuru dâhil olunca hak edilmemiş bir gurur yaşamaya çalışır. İlyas’ı yetiştirmek için çok çabaladığını anlatır. Böylelikle Selami’nin sorununun futbol özelinde değil İlyas’ın para kazanmadan boşa geçireceği her şeye karşı olduğu belirginleşir. Selami’nin bu andan itibaren İlyas’a olan yaklaşımı tamamen değişecektir.
İlyas’ın kazandığı paranın kendinden yüksek olmasıyla aslında bir bakıma iktidarın ona geçtiğini kabullenmiştir. Öte yandan evin en önemli gelir kaynağı da İlyas’ın kazandığı para olmuştur. Bundan böyle evin reisi olan İlyas babasının gözünde her türlü imtiyaza sahiptir. İlyas sayesinde kapıcı dairesinden üst kata çıkılmış, eşyalar ve televizyon alınmış kısaca sınıf atlanmıştır. Bodrum katından üst kata çıkılması sınıf atlandığının en önemli göstergesidir. Selami yaşanan değişimden kaynaklanan gururunu bakkala her zamanki ucuz yerli sigarayı değil ithal sigarayı istediği zaman yaşar.
Daha önceleri saçmalık olarak gördüğü futbolun getirilerinin karşılığını sınıf atlamanın getirdiği, özgüven olarak alan Selami futbola çok sıcak bakmaya başlar hatta evdeki gelişme çağındaki çocukları futbolcu olmaları için teşvik eder. Film görüldüğü üzere pek çok sosyolojik olayın röntgenini çekerken diğer yandan komedi unsurlarını kullanmış olması bu didaktik yapıyı rahatsız olunmayacak düzeye indiriyor. Filmde oyunculuklar ve reji gayet başarılı.
Sadece İlyas’ın kardeşlerinin çok küçük yaşta olması , sokakta yaşıtları değil çoluk çocukla oynaması ve cam kırma sahnesindeki gereksiz muhabbet sakil duruyor. Mizah sulu bir hal almadığı gibi dramla olan geçişleri keskin olmamış. Alışageldik babacan ,cefakar, iyilik ve dürüstlük timsali rollerin vazgeçilmezi olan Münir Özkul’u tam tersi bir karakterde izlemek hem değişik bir deneyim sunarken öte yandan Özkul’un bu rollerin de altından kalkabilen usta bir oyuncu olduğunu ispatlıyor. Karakteri ne tamamen kötü ne de tamamen komik olarak resmedilmiş.
Erdal Özyağcılar’ın ölçülü ve doğal oyunculuğu da gayet filme renk katmış. Onun rolü de artısı eksisi ile verilmiş ve karton tip yaratılmamış. İhsan Yüce’nin rolü daha öne çıkarılarak filme etki etmeliydi ama konuk oyuncu gibi yer almış filmde.
İlyas Salman ise tipolojik olarak rolüne uygun olduğu gibi yer yer komik olurken duygusal sahnelerde yürekleri dağlayan performanslar sergilemiş. Özyağcılar ile olan “Niye yaptın bunu Şevket abi” ve final sahnesi filmin unutulmaz vurucu anları arasında yer alıyor.
Tabii bunda filmin yer yer önüne geçen Oğuz Abadan’ın Bırakıp Gidersen bestesi ve yine filmde kullanılan uyumlu plaklar büyük pay sahibi. Filmde dönemin Fenerbahçeli oyuncularının yer alması ve gerçek futbol mekanlarının ,sahnelerinin kullanılması bir yana toprak sahalar,mahalle maçları, bakkal ve kasap gibi mahalle esnafı kültürü, kapıcılık mesleği gibi günümüzde olmayan veya şekil değiştirilmiş kavramlar nostalji hissi yaşatıyor.
Ya Ya Ya Şa Şa Şa hem gerçekçi yaklaşımı hem de çekildiği dönem göz önüne alındığında kaliteli bir prodüksiyon olması sebebiyle daha da anlam kazanan bir eser. Filmin tadına varmak için 100 dakikalık versiyonun izlenmesi gerektiğini sizlere bu önemli eserin restore edilmesi gerektiğini de hak sahibi firmaya hatırlatmak isterim.
Can Sönmez yazdı: Ya Ya Ya Şa Şa Şa (1985)
One thought on “Endüstriyel futbola giriş Ya Ya Ya Şa Şa Şa (1985)”