Merhaba Sinematik Yeşilçam sakinleri. Futbol yazılarımın üçüncü ayağı olan bir Türk komedi klasiği olan İnek Şaban filmiyle karşınızdayım. Kemal Sunal’ın en üretken olduğu yıllarda peş peşe birbirinden güzel filmleri 70’lerin sonlarına sığdırması izleyenlere keyif verirken sonradan şunu gördük ki tüm mermileri erkenden harcamıştı. 1980’den itibaren Kartal Tibet ile çekilen filmlerin pek çoğundaki başarısızlık ünlü oyuncunun kariyerinin giderek gerilemesine neden olmuştu. Sunal’ın kariyer yönetimi iyi yapılamayınca En Büyük Şaban, Şaban Pabucu Yarım, Katma Değer Şaban, Gurbetçi Şaban, Uyanık Gazeteci gibi sıradan yapımlar filmografisinde sırıtmıştı.
İnek Şaban ise Sunal’ı bizlere tanıtan ve onunla özdeşleşen Hababam Sınıfı orijinli İnek Şaban karakterinin adından beslenen ve Şaban takısıyla başlayan ikinci film. Şabanoğlu Şaban filmine göre farkı ise filmdeki tüm yükün Sunal’ın üzerinde olması. Benim de Kemal Sunal Filmi olarak adlandırılan bu film serisinin en sevdiğim halkası diyebilirim. Filmde Şaban (Kemal Sunal) fakir bir semtte tek başına yaşayan bir karpuzcudur ve en büyük isteği Almanya’ya giderek başlık parasını kazanıp sevdiği kız Ayşe (Saadet Gürses) ile evlenmektir. Bosman kanunlarının (sözleşmesi biten oyuncunun serbestçe bonservis ücreti olmaksızın transfer olabilmesi kısacası futbolcunun kölelikten kurtulması) henüz uygulanmadığı dönemde mafya destekli biçimde esasında Galatasaray ile antrenmanlara çıkmışken kaçırılarak Fenerbahçe’ye transfer edilen Bülent (Kemal Sunal) menajerinin telkinleriyle maça çıkmadan başkanlığını Ahmet Ertegün’ün yaptığı o dönem Yasin Özdenak, Pele gibi isimleri kadrosunda bulunduran New York Cosmos’a transfer olmak için uçağa binmeye karar verir. Bülent uçağa binip gitmiştir ama bunu geç haber alarak fark eden mafya üyeleri havaalanına gittiklerinde Bülent’e tıpatıp benzeyen Şaban’ı Bülent sanarak alıkoyarlar. Şaban mafya-futbol-para üçgenine zamanla uyum sağlarken menajeri tarafından kandırılan Bülent’in transfer olamayıp ülkeye geri dönmesiyle işler tekrar karışacaktır. Hikaye Vratar adlı 1936 tarihli Sovyet yapımı bir filmden esinlenilmiştir.
Filmin konusunun dönemin ünlü futbolcusu Cemil Turan’ın transfer sürecini hatırlatan durumlara yaslanması gerçekle kurgunun birleşerek ülkedeki futbol kültürünün yansıtılmasıdır. 1972 yılında İstanbulspor, Fenerbahçe‘de oynamak isteyen oyuncusu Cemil Turan‘ı Galatasaray‘a satmıştır. Bunun öğrenen İstanbul’un o dönemdeki ünlü kabadayılarından Fenerbahçe taraftarı Sultan Demircan, Cemil Turan‘ı kaçırarak Fenerbahçe’ye getirmiştir. Fenerbahçe’ye transfer gerçekleşmiştir fakat Sultan Demircan transferdeki payından ötürü sürekli Fenerbahçe‘den para istemiş en sonunda kulübün devletten istediği yardım sonucunda Demircan uzaklaştırılmıştır. Film dönemin futbol iklimi, futbol algısı ve ilişkilerini güldürü unsurunu kullanarak sabun köpüğü kıvamında seyirciyi mesaj kaygısı içinde sıkmadan anlatır.
İnek Şaban filminde herhangi bir futbol güzellemesi görmek mümkün değildir. Futbolu sinema üzerinden okunacak bir duruma getirmesi komedi kisvesi altında eleştirel biçimdedir. Filmde futbolun rant kavgası haline dönmesinden dolayı yozlaştığından dem vurulur. Futbolu, futbolculuğu özendirmediği gibi aidiyet, hırs, başarı, takım olma duygusu, mücadele, inanç gibi değerlere yaslanılmaz. Kulübe, takıma arkadaşlarına ve taraftarlara olan saygısı az olan Bülent’in üzerinden yıldız futbolcuların eleştirisi yapılır. Filmde hiçbir futbolcu makbul gösterilip kahraman mertebesine ulaştırılmaz. Takımların herhangi biri diğerinden duruş ve değer olarak ayrılmaz. Takımların rekabetlerine derinlemesine inilmez. Hiçbir futbol öğesine olağanüstülük katılmaz.
Filmdeki karakterleri değerlendirmek filmi anlamak adına belirleyici olur diye düşündüğüm için kendimce önemli gördüğüm ve ilk değinmek istediğim Sunal kadar göze çarpan hatta bazen rol çalan Kara Mithat karakteridir. Dinçer Çekmez tarafından başarıyla canlandırılmıştır. Sunal filmlerinde bazen oyuncu bazen seslendirme sanatçısı olarak üretim aşamalarında çokça yer alan Çekmez bu filmlerin önemli emektarlarından ve ruhunu katanlardan biridir. Osman Seden’in Kemal Film döneminden gelen slogan laflarından olan “O Kadarrr” repliğini kendi sesiyle bol bol kullanır. Kara Mithat (Sultan Demircan’ın tezahürü) her zaman Türk futbolunun ayrılmaz bir parçası olan, başkanları zaman zaman kukla haline getirecek kadar üzerinde tahakküm kuran mafya babalarının karikatürize edilmiş halidir.
Futboldan nemalanan, yönetimde ve kongrede belirli resmi bir unvanı olmamasına rağmen arkasında saha içi ve dışı pek çok bölüme nüfuz eden bir “iş adamı”dır. Futbolcu kaçırmak, başkandan haraç almanın yanı sıra takımın iç işlerine de sık sık karışan Kara Mithat maçları tribünde başkanın yanında izler. Kulüp başkanına ve teknik direktöre saygı göstermez, takım programına göre değil kendi istediği programa göre davranır. “O kadar” repliğini uzatarak her söylediği an sözünün üstüne söz istenmediğini dediğini kesin olarak yaptıracağını ima eder ve öyle olur. Maço bir erkek portresi çizer ve mafya babası olmanın gerektirdiği tavırları sergiler. Dediği dedik, nüfuzuna güvenen, tehditkâr, saldırgan bir tip olan Kara Mithat gol yediği için vurmak üzere olduğu kalecisinin para karşılığı şike yaptığını duyunca öfkesini bir kenara bırakarak şike için verilen çeki alır. Renklere ve kulübe olan bağlılığını eleştirdiği Bülent’i söz konusu para kendi cebine girince unutur. Burada film boyunca delikanlılık, erkeklik gibi ataerkil değerleri öne çıkararak racon kesen Mithat’ın aslında erdem ve değerleri belli bir ücret karşılığında unutabileceği de anlatılır. Futbola olan ilgisi ve delikanlılık olgusuna olan hassasiyeti tamamen çıkarları doğrultusundadır.
Çekmez gibi Sunal filmlerinde unutulmaz bir yer edinen ve halen Marmara Kazım karakteriyle (Sakar Şakir-1977) akıllarda kalan Macit Flordun ’un Fenerbahçe antrenörünü canlandırdığı filmde hiç isminin geçmemesi Türkiye’de teknik adamlara ne kadar değer verildiğini vurgular gibidir. Büyük paralar verilerek kaçırılan Bülent ile atıştıklarında alttan alan ve Kara Mithat vasıtasıyla bu nedenle işten kovulma tehdidi yaşayan kişidir. Kısa vadede işinden olmamak üzere futbolcuların, yöneticilerin, mafyanın oyuncağı olur ve hiçbirine söz geçirmek bir yana hiçbirinin sözünden çıkmaz. Hiçbir yaptırım gücü ve söz hakkı yoktur.
Kanımca en güzel Sunal filmlerinde yönetmenlik yapan Osman Seden’in canlandırdığı Natuk Bey mafya babası tarafından manipüle edilen, gözü korkutulan, iyi niyetli ama parasından başka bir özelliği olmayan pasif bir kulüp başkanıdır. 4,5 milyon liraya transfer ettiği Bülent’in kaçmasıyla koltuğu tehlikeye girer ve soluğu Kara Mithat’ın yanında alır. Mithat’a Bülent kaynaklı durumlar sebebiyle sürekli gebe kalır ve takımın iç işlerine karışmasına izin verdiği gibi yüklü miktarda çekler ile ihya eder.
Sunal’ın canlandırdığı iki karakterden biri olan Kaleci Bülent Türkiye’deki futbolcu davranışları, hayata bakışı ve toplumdaki algısı açısından uygun bir örnek teşkil eder niteliktedir. Daha sonra Emre Belözoğlu, Mehmet Topuz gibi futbolcuların da yapacağı şekilde transfer olduğu ezeli rakibe geçince eskiden beri o takımı tuttuğunu açıklayarak önceki kulüplerini yok sayar ve akıntıya kürek çeker. Film boyunca ağzında çikletiyle gamsız, ruhsuz ve yeteneğinin her şeye yeteceğinden emin biçimde ani ve sert çıkışlar göstermeden işlerini yürütür. Mafya patronları ile ilişki içinde bulunmakta beis görmez hatta kız kardeşiyle nişanlanmaktan geri durmaz. Galatasaray ve Fenerbahçe’ye kaçtığı gibi New York Cosmos takımına da aynı şekilde kaçarak kısa sürede 3 takımı birden yarı yolda bırakır. Cosmos transferinin menajerinin bir komisyon oyunu olduğu ortaya çıkınca hiçbir çekince duymadan bir şey olmamış gibi döner.
Kara Mithat gibi acımasız bir mafyanın veya Fenerbahçe yönetiminin, taraftarının yarı yolda bırakılmış olmalarından dolayı ona gösterecekleri tepkiyi hesaba katmamaktadır. Her ne olursa olsun kabul göreceğinden emin biçimde ilk uçakla geri döner. Türkiye’de bulunmadığı sırada kalede kimin olduğu takımın hangi sırada olduğu ve kendisinden kaynaklı mağdur ettiği kişiler umurunda değildir. Mesleğine olan saygısı düşüktür kısaca Bülent endüstriyel futbolun ürettiği futbol yıldızlarından biridir.
İnek Şaban filminin esas karakteri ve hikayeyi sürükleyen komedi unsuru olan Şaban ise film boyunca Bülent üzerinden tanımlanan yıldız futbolculara yüklenilen anlamın, istenen performans karşılığında verilen ücretin yüksekliğinin altı doldurulamaz bir boşluk olduğunu ifade ederek futbol dünyasının spordan çok rant kavgasına döndüğünü ima eder. Kara Mithat’ın mafya dünyasında sağ kolu olarak mekân basmaktan, silah çekmekten geri durmayan cesur bir karakter olarak lanse edilen Şaban, Bülent ile yüzleştiği zaman (Bülent de aksine çıtkırıldım ve korkaktır) içine girene kadar bilgi sahibi olmadığı futbol piyasası ve mafya dünyasına yönelik dik bir duruş sergileyerek sistem eleştirisinde bulunur. “Bu haybeciler sizi inek gibi sağıyorlar. Haram verdiğiniz paralar. 4,5 milyon lira kaptırdınız bu keleğe. Ben 55 bin liralık başlık parası için ölümlere atıldım. Allahtan reva mı be?”
Sade bir yaşam süren ve 55 bin liralık hayalleri olan Şaban sefahat içinde yaşayanların dünyasına adapte olmak yerine rahatsız olması da futbol ve mafya dünyasının kirlenmişliğinin eleştirisidir. Bülent’in dikkatsizliği yüzünden kaza geçirmesi üzerine yöneticiler tekrar Şaban’a giderek kaleye geçmesini isterler. Şaban dönmesi için rica eden yöneticileri veya Fenerbahçe’yi sevdiği için değil sadece para için tekrardan futbola döner. Böylece sıradan bir karpuzcunun milyon liralar alan bir kaleciden farkı olmadığı futbolculara gereğinden fazla anlam yüklenmemesi gerektiği anlatılır. Şaban’ın yarattığı farkındalık sadece bir taraftar veya futbolsever değil futbol ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan kişiler için de rehber olma görevi görür. Şaban sade vatandaşın kısacası filmi izleyen kitlenin karşılığıdır.
Filmdeki kadın karakterlerinin azlığı dikkat çekmektedir. Bu eksende Şaban’ın sevgilisi Ayşe ile Mithat’ın kardeşi Zeliha (Defne Yalnız) farklılık gösterir. Zeliha dediğini yaptıran inatçı, gerektiğinde tehditkâr gerektiğinde cüretkâr olan baskın bir karakterdir. İçinde bulunduğu mafya ve futbol ortamına uyum sağlayarak iyi silah kullanması, tehdit etmesi, zor kullanması maskülen bir kadın olarak güçlü olduğunu gösterir. Ayşe ise kendi halinde, fakir bir mahallede yaşayan mazbut bir kızdır. Hikâyenin pasif kadın karakteri olan Ayşe’nin hiçbir yaptırım gücü bulunmamaktadır.
Filmdeki detaylara baktığımızda göze hoş gelen pek çok taraf var. Filmde jenerikte gösterilen derbi maçı görüntüleri 20 Mayıs 1977 tarihli müsabakaya aittir. Dönemin pek çok ünlü oyuncusunu ve futbol koşullarını görmek mümkün. Galatasaray Ali Sami Yen de antrenman yaparken Fatih Terim, Gökmen Özdenak ve Bülent Ünder , Fenerbahçe’de jübile yapmış olan Cemil Turan haricinde Ali Kemal, Alparslan ve Cem Pamiroğlu göze çarpıyor. Filmde kullanılan plaklar çok uyumlu. Herbie Mann’in İmpressions of Middle East (1967), John Barry’nin The Spy Who Loved Me (1977) dışında Lipstick (1976) sahnelerle mükemmel bir uyum yakalıyor.
İnek Şaban filminin marşı diyebileceğimiz ve sonrasında Sunal’ın futbol içeren sahnelerinde kullanılan Heinz Schönberger’in World Cup Parade (1974) parçası ise enfes ve akılda yer edici. Futbol sahnelerinde Sunal uzun boyuyla kaleye yakışmış ve kanımca Yeşilçam da futbol geçmişi olmadan bu sahnelerde en iyi oynayabilen de kendisiydi.
Tabi sahneler montajla kotarıldığı için bazen sahneler arası geçiş zayıf olmuş fakat futbol sahasında da komik durumlar ve diyaloglar çok başarılı biçimde yansıtılmış. Filmde en unutulmaz anlardan biri de ikizi ile aynı sahnede gösterilmeye çalışılan baş karakterlerin teknik imkansızlık sebebiyle ekrana amatörce yansıması. Filmin rengi o sahnelerde soluyor ve ortadan kalınca bir çizgi geçiyor. Yırtık pantolonun yaması gibi çok belli bir sahne olmuş bir diğer sahne ise hem karpuzların atıldığı hem de tutulduğu kamyonetin aynı olması ama farklıymış gibi gösterilmesi fakat başta Sunal olmak üzere tüm oyuncuların film boyunca performansı o kadar ölçülü ki filmi hiçbir aksaklık bozamıyor. Burada kısacık sahnelerinde bile çok sevimli görünen Baykal Kent’i, konuk oyuncu olarak tek bir sahnede görünen Zeki Sezer (Ord.Profesör) ve hiç alışık olmadığımız bir dublajla karşımıza çıkan Ali Şen’i (başlık parası isteyen kız babası) anmak istiyorum. Ali Şen Kemal Sunal arasındaki kimyanın konuşmadan bile sağlanabildiği bu sahnede bir de Rıza Tüzün’ün dublajı olsaydı neler olurdu acaba dedim. Zeki Sezer ve Kemal Sunal arasındaki az diyaloglu sahne de ayrıca filmin en komik anlarından. Filmin sonunda kare dondurma tekniği ile çekilen futbol sahasındaki fotoğraflar çok hoş olmuş hele sonunda direğin üstünde gülümseyerek top tutan Sunal çok eğlenceli ve ilginç bir görüntü oluşturmuş. Filmin tek eksisi soluk kopyasının hala restore edilmemiş olması.
Son kertede karşımızda hem Türk Sineması hem de Kemal Sunal klasiği var. Defalarca izlenilse de sıkılması zor ve hala günümüze ulaşabilen esprileri ve toplumsal saptamaları olan ölümsüz bir eser olduğunu söylemek mümkün. İnek Şaban filminin restore edilerek arşivlerimize katılmasını beklediğim bu filmin afişinin de bir o kadar hoş olduğunu ve duvarımda boş kalan son yere onu asmak istediğimi belirterek huzurlarınızdan ayrılıyorum.
Yazan: Can Sönmez 2020