Merhabalar tüm okurlarımıza. Bu defa sizlere tesadüfen tanıştığım ve hak ettiği değeri görmemiş şenlikli bir filmi anlatacağım. Bundan birkaç yıl önce gece vakti bir tv kanalında rast geldiğimde evde uyuyanlar olduğu için kahkahalarımı tutarak izlediğim baştan sona eğlence dozu düşmeyen nefis bir film olan Duruşma.
Filmin konusu kısaca şöyle; İstanbul’da mahalle kültürünün devam ettiği eski bir muhitte, mahallenin gözde kızı Nazan (M.Cumbul) ile ona çocukluktan beri aşık olan ve bu sebepten aralarında rekabet bulunan Cavit (G.Kıraç) ve Selami’nin (Z.Algöz) hikayesi anlatılır. Her iki genç Nazan ile evlenerek mutlu olmak istemekte bir yandan rakibiyle didişmekten geri durmamaktadır. Cavit babasının yanında kendi balıkçı dükkanlarında çalışırken, Selami mahallenin kahvesini işletmektedir.
Cavit ve Selami sırasıyla Nazan ile evlenip boşanırlar fakat bir gariplik vardır. İki evlilik yaşamasına rağmen Nazan bakiredir ve iki evliliğin boşanma sebebi de kocalık görevini yerine getirememek olarak kayıtlara geçer. Burada tüm mahallenin haberdar olduğu fakat bol dedikodu ile mizenformasyonlu bir durum söz konusudur. İlk evlilikte Nazan’ın ilk gece korkusunun atamaması ve annesinin entrikaları ile Cavit’i türlü katakulli ile boşarlar. Selami ise takıntıları olan huylu biridir. Önceki evliliğinde Cavit’in yaptıklarını çok kurcalar, sorar cevabı alsa da hükmü bildiği gibi verir. Cavit takıntısından kendini evliliğine veremez ve evdeki gerginlik yüzünden paranoyak olur. Sonunda kendisine büyü yapıldığını düşünür evi neredeyse yakacak duruma geldikten sonra ayrılır.
Selami ve Cavit erkeklik yönünden zayıf olarak lanse edilmekten son derece mutsuz oldukları gibi her ikisi de kızın annesinin (G. Çorağan) evliliklerini bozduğunu iddia ederler. Durum mahalle hudutlarını aşınca olay medyatik bir hal alır. İşinin ehli bir avukat (Rutkay Aziz) bekaret davası açarak ünlü olabileceklerini söyleyerek başarılı olunması halinde yapılacak anlaşmalardan yüzde almak karşılığı davayı üstlenir. Film mahkemedeki duruşmayı merkeze alarak hikayeyi seyirciye aktarmaya başlar.
Filmin ilk dikkat çeken tarafı 13 yıl boyunca süren halen Türk halkının kalbinde gerek replikleri gerek karakterleri ile yer edinmiş olan Bizimkiler dizisinin kamera önü ve kamera arkası ekibinin elinden çıkmış olması. Tabi ki kadroda bir iki yeni isim birkaç da eksik var ama oyuncu kadrosu ve performanslar o kadar başarılı ki herkes rolüne tam oturmuş durumda. Filmde mahalle kültürü çok güzel aktarılmış replikler, senaryo olabildiğince doğal ve bizden hatta belki yıllarca aynı replikler ve karakterler ile izlediğimiz oyuncuları bir de böyle izlemek daha da hoş bir deneyim sunuyor. Filmin en hoşuma giden kısmı da senaryo içerisinde karakter ağırlıklarının çok dengeli bir şekilde yayılmış olması.
Duruşma filminde öne çıkan bir başrol var demek zor. Her oyuncu o kadar kaliteli ki kendi bulundukları sahnelerde dikkati üzerine çekme konusunda çok başarılılar. Kadrodaki oyuncuların çok büyük bir çoğunluğun tiyatro kökenli ustalar olduğunu düşününce sonuç elbette başarılı oluyor. Tabi hikayenin akışı gereği bazı oyuncuların rolleri daha ufak kalmış ama sanırım Bugay hikayenin akıcılığını ve bütünlüğünü bozmamak adına bazı karakterlere detay katmamış. Kaldı ki filmin başarısını görünce bol karakterli hikayelerin başarılı senaristi Bugay’ı Bizimkiler, Yazlıkçılar, Kapıcılar Kralı’ndan sonra bir kez daha tebrik etmek düşüyor bize. Filmin işleyişi mahkeme sahneleri ve karakterlerin duruşma sırasında geçmişi anlatmasıyla geri dönüşler aracılığıyla sağlanmış.
Zafer Algöz ve Güven Kıraç Salkım Hanımın Taneleri filmiyle aynı yıl çektikleri Duruşma’yı da aralarındaki başarılı sinerji ile bir seviye daha yukarıya taşımışlar. Bundan 11 yıl sonra Behzat Ç. dizisinde bu ikilinin tekrar bir araya gelmesinin ne kadar başarılı bir sonuç verdiğine tekrar şahit olmuştuk.
Rahmetli Selçuk Uluergüven (Salih) Güven Kıraç’ın babası rolünde yine ana kuzusu bir evlada babalık yapmaya çalışan otoriter ve sert olduğu kadar komik bir karaktere can vererek oyunculuk resitali sunuyor tıpkı yıllarca Bizimkiler dizisinde onun Alman eşini oynayan Güzin Çorağan’ın entrikacı ,fırsatçı anne rolü gibi. Meltem Cumbul da biraz aptal, biraz şımarık ve bolca cilveli Nazan rolünde sırıtmazken Rutkay Aziz kurt avukat Rafet rolünde abartılı ses tonu kullanımı ve ağdalı Türkçesi ile rolüne gayet yakışmış. Tabi küçük rollerine rağmen göründüğü sahnelerde samimiyeti ekrana taşan Ercan Yazgan (dedikoducu biraz efemine berber), Mehmet Akan (gazete haberleri ile provoke eden adam), Oktay Sözbir (sağır silahşör), Savaş Yurttaş (Üfürükçü Hoca) gibi üstadları anmamak olmaz.
Duruşma filminde öne çıkan konu ise bekaret ve erkeklik meselesi olarak ekrana yansıyor. Toplumuzda bu kadar hassas olan bir konunun mahkemede onlarca kişi nezdinde konuşulması, itiraf edilmesi, tartışılması özellikle ispat çabasına girilmesi komik durumlar oluşturuyor. Bu sırada Cavit ve Selami’nin film boyunca yaşadıkları çatışma kadar çıkarları gereği bir araya gelip ateşkes yaptıkları sahneler de gayet sevimli ve ölçülü olmuş. Filmin anahtar kelimeleri doğallık ve ölçü diyebiliriz. Cinsel bir konu üzerinden dönen bir senaryo olmasına rağmen kaba, cıvık veya aşırı bir durum oluşturmadan olabildiğince naif, erotizmin arkasına sığınmadan bir film ortaya koymaları da takdire şayan.
Konu gereği gayet filmden önce gündem yaratacak ve filmin reklamını yapacak erotik sahneler ile seyirciyi sinemaya çekme imkanı varken bu seçenek bilhassa kullanılmamış. Sonuçta bu tarz olay yaratacak magazinel çabalar içine girilmemesi filme saygın bir yer kazandırmış ve aile filmi konumuna getirmiş ama filmin adının çok sınırlı bir kitleye ulaşmasına da sebep olmuş. (O dönemler sosyal medya olmadığı için basına sızdırılan sahneler veya fotoğraflar ile pek çok filmin tanıtımı film başlamadan önce erotik sahneler üzerinden yapılarak maddi getiri bekleniyordu.)
Filmde erkeklik olgusunun cinsellikle toplum gözünde ne kadar bağdaştırıldığını anlamak da gayet mümkün. Selami ve Cavit evliliklerindeki sorunları bireyselden ziyade toplumsal etkilerini daha çok sorun eder konumda çünkü evliliklerinin ilk gününden itibaren tabir-i caizse hayırlı haberi bekleyen ve haber gelmedikçe dedikodu yaymaya başlayan bir mahalle var karşılarında. Bu da toplumumuzun yazısız en önemli kurallarından olan “El alem ne der?” fikrinin hayatlarımıza ne kadar sirayet ettiğini ve bizi ne derece yönlendirdiğini göstermekte. Sürekli bir erkeklik ispatı ve erkeklik olarak ezik olarak gördüğünü seksist biçimde aşağılayarak güç gösterisinde bulunan iki karakter üzerinden bir toplumsal saptama da yapılmış. Öte yandan cinselliğin aslında toplumumuzda cinsiyet olarak yeterliliği ve iktidarı ne kadar temsil ettiğini de görebiliyoruz.
Nazan’ın annesi de bu bekaret sorununun Nazan için de yetersizlik olarak görüleceğini ve mahallenin onları topa tutacağını belirterek kadının üzerindeki baskıyı da gözler önüne seriyor. Yani aslında toplumumuzda halen tabu olarak tanımlayabileceğimiz yatak odasının topluma ne kadar dert olduğunu da anlayabiliriz. İnsanlar önceleri kendilerine kurulan baskıyı kendinden sonrakilerine de yaparak bir şekilde bu düzenini devamını sağlamaktalar. Bir bekaret davasının bu kadar infial yaratıp medyatik olması ve bakire Nazan’ın bu dava sayesinde para kazanıp ünlü olması da gündemimizi ne kadar saçma şeylerin meşgul ettiğini ve kimlerin ne kadar temelsiz ve hak etmeden meşhur olduğunu da gösteriyor.
Filme salt komedi gözüyle baktığımızda alt metindeki toplumsal eleştiriyi görmek mümkün değil ama Bugay’ın didaktik olmayı öncelik haline getirmeden seyirciyi mesaj bombardımanına tutmadan hikayeyi gayet dengeli kotardığını da söylemek mümkün. Güleriz ağlanacak halimize kavramını da burada devreye soktuğunu da söyleyebilirim. Ne var ki filmde olan taşlamalar hiçbir zaman kasvet ve hüzün havası yaratmıyor ki bu da seyri ve hikaye akışını yüksek tempoda tutuyor.
Sinematürk’e göre gişesi 295 bin de kalmış ki günümüzde Youtuber dediğimiz Enes Batur’un komedi filmi 1,5 milyon izlenmiş dersek durumun vehametini anlamak gayet mümkün. Sanat mı maddiyat mı ikileminde kaldığınızda yaptığınız seçim birini kaybetmenize neden oluyor ne yazık ki. Filmin Melih Kibar tarafından bestelenen müziklerini de gayet başarılı bulduğumu belirtmeliyim. Filmin sesli çekilmiş olması da bir başka artısı.
Geçtiğimiz yıllarda restore edilerek cam gibi görüntü ile bizlere sunulması da bu harika filme hak ettiği itibarı tekrar kazandırmış. Şimdi düşündüm de filmde eksi diyebileceğim pek bir kısım yok. Kusursuz film olmaz tabi bazı usta oyuncuların rolleri çok sönük kalmış belki bunu sayabilirim diye düşünüyorum. Misal Mehmet Akan’ın ve Ali Uyandıran’ın rolleri daha derin olabilirdi.
Son kertede Duruşma her şeyi ile son derece eğlenceli ve doğal bir komedi sunuyor izleyicilerine ve ayırdığınız 100 dakikayı fazlasıyla güzel geçirtiyor. Son yıllarda çekilen adı ve güya türü komedi olan AVM sinemasına hizmet filmlerimizin yanında kıyas kabul etmeyecek bir başyapıt olarak parıldıyor. Başarılı oyunculuk performansları ile güzel bir nostalji yapmak isteyenlere de Duruşma filmini gönül rahatlığı ile tavsiye ediyorum. Şimdiden iyi seyirler
Can Sönmez yazdı: Bizimkilerden bir sinema filmi: Duruşma (1999)