Sinema Orta Direğin Eğlencesi Olmalı

Yeşim Tabak - Sinema Orta Direğin Eğlencesi Olmalı ( 9 Ekim 2004 Radikal)

Yeşim Tabak

Sinema salonlarıyla ilgili bunca derdi konu ederken, bir de işletmecilerden görüş alalım dedik. Ve her anlamda en çok beğenilen sinemalardan biri olan Odeon Cineplex’le en yaygın ağa sahip olan AFM’ye öncelik verdik. AFM yetkilileri, ‘salonlarıyla ilgili hiçbir sorun olmadığı’nı söyleyerek, görüşmeyi reddetti. Fakat Odeon Cineplex’in Yönetim Kurulu üyelerinden Derya Uras’la görüşme fırsatımız oldu.


Temel unsurlar
“Sinema salonunda bulacağınız kalite seviyesi, sinemanın duvarlarının izolasyonundan başlayıp koltukların konforuna, öndekinin kafasının görüntüye girmemesini sağlayacak stadyum tipi oturma sistemine, akustiği gözeten salon boyutlarına, perde ve ses sistemlerinin seçimine kadar uzanıyor. Perde seçimi çok önemli. 20 bin dolara da var 500 dolara da. Mesela bizde perdeyle projeksiyon makinesi birbirine bağlı ve perde her formata uyacak şekilde, maskelemeyi otomatik olarak kendisi yapıyor. Ayrıca projeksiyon makinesiyle ilgili, seyir defteri gibi bir şey tutuluyor sürekli. Projeksiyon lambasının kaç saattir kullanıldığı gibi bilgilerin hepsini buradan kontrol ediyoruz.”


‘Gizli müşteri’ denetimi
“Gizli müşteri anlaşmamız var. Bu işi yapan profesyonel bir şirketten birileri buraya müşteri olarak gelip temizlik de dahil her bakımdan bir denetim yapıyor. Biz dahi tanımıyoruz onları. Sadece e-mail’le raporu geliyor. Çok detaylı, 150 soruya cevap verilen bir rapor. Buna da bütçe ayırıyoruz çünkü kısa yoldan kalitemizle ilgili bize yol gösteriyor. Bunun dışında, film gösterimlerini hem ekibimiz takip ediyor hem de bu konuyla ilgili bir alarm sistemimiz var. Yani film herhangi bir nedenle durduğu zaman, hemen alarm sistemimiz çalışıyor. Arkadaşlar onu her yerden duyabiliyorlar. Multiplex’lerde bunu yapmak kaçınılmaz zaten.”

Personel
“Bir salonda kaç kişi çalışmalı diye düşünmek lazım. Projeksiyonda iki kişi olması lazım mesela. Çünkü bir kişi götüremez. Hatta SSK beyannamelerini hesaba katınca, 2,5 kişi olması lazım. Bir gün içinde iki vardiyalı olarak çalıştıklarını düşünün. Dolayısıyla tek salonlu sinemalardaki maliyet sorunu çıkıyor ortaya. Tek salonunuz da olsa, üç salonunuz da olsa üç kişi gerekiyor.
Yedi salonlu İstanbul – Odeon’da, büfedekiler de dahil toplam 30 kişi çalışıyor. Ankara’da 10 salonumuz, yöneticilerle birlikte 45 kişilik personelimiz var ve hepsi sürekli eğitiliyor. Bir multiplex’te çalışanlar, belli bir sayının altına düşemez.”


Sinemalarla ilgili mevzuat var mı?
“Ancak Belediye’nin mecbur tuttuğu, normal iş yerlerindekiyle aynı olan bir mevzuat var. O da sadece yangın çıkışlarıyla ilgili. Onun dışında belli bir standart yok. Bu standardı meslek kuruluşlarının getirmesi lazım. Onlar da minimumda belirlenen standartlar olur ancak. Yatırım yapan kişinin beklentisine, finansman gücüne, bulunduğu lokasyona bağlı bir olay. Birçok sektörde yaptığımız gibi, belli modelleri örnek almamız lazım. Başka ülkelere gideceğiz, standartlarına bakacağız ve onu Türkiye’ye uyarlayacağız. Ama aşağı çekmeden. Belki projeksiyon makinesinin markasını mecbur tutamazsınız ama en azından salon boyutu, izolasyon olarak bunlar sağlanmalı.”


Suç bazen kopyalarda
“Türkiye’ye birçok filmin kullanılmış kopyası geliyor. Bundan dolayı bir kere bir yıpranmışlık oluyor. Çünkü film ilk başta çok yıpranır. Ondan sonra düzgün, bakımı yapılan bir makinede çalışıyorsa, görüntü kalitesinin grafiği, ilk birkaç günden sonra düz gider. Kopyalar bize hem geç geliyor, hem de altyazı veya dublajda da hasar gördüğü oluyor. Birçok filmde büyük şikayetlerimiz oldu; dağıtımcılara da söyledik. Troy’da oldu mesela. Kopyayı değiştirttik. İpincecik bir çizgi vardı üzerinde. Biz yeni kopyayla oynattık ama başka sinemalarda bu şekilde oynadı. Projeksiyon makinesinin sürekli bakım ve temizliğinin yapılması gerek. Temizlenmezse filmi çizebiliyor çünkü.”


Türkiye’deki sektör
“Bir kere sinema olayı Türkiye’de bir sektör değil henüz. Bunun bir ucu sinema seyircisiyse, başka bir ucu da yaratıcılık. Böyle baktığımızda, hiçbir noktası tamamlanmış değil. Üstüne üstlük sinema salonları da hem sayı hem de kalite olarak yetersiz. Sayı olarak belli bölgelerde yeterli ama insanlar yeterli olan bölgelere yatırım yapmayı tercih ediyorlar. Yakında mesela Nişantaşı’yla İstinye arasındaki bölgede koltuk sayısı 3-3,5 buçuk katına çıkacak. Buna karşın hiç sinema olmayan yerler var. Bu tarz bir yapı, sinemaya giden insan sayısını artırmayacak. Sadece kurulan sinemalar daha düşük doluluk oranıyla, daha az verimle çalışacak.”


Standartlar
“Yapmak istediğimiz yeni yatırımlara, şu standartlarda, şu salon boyutlarında yer bulamıyoruz. Bunun için çok çalışmamız, gayri menkule yatırım yapan insanları ikna etmemiz lazım. “Bir alışveriş merkezi yaptık, sinemaya da şurayı ayırdık. Kiralamak için teklif istiyoruz,” diye gelenler oluyor mesela. Bakıyoruz, sinema mimarisi hiç düşünülmemiş ama sinemaya yer ayrılmış. Bu tarz yatırım yapacakların muhakkak birkaç sinema işletmesiyle önceden konuşması lazım. Mesela bizim en küçük salonun yüksekliğinin yedi metre olması gibi bir standardımız var. Altı metrelik perde demek bu. iki buçuk-üç metrelik perdeler var birçok yerde. Bir yere yatırım yapmak için talip olduğumuz zaman bizim 4 milyon dolar maliyet biçtiğimiz yere 1-1,5 milyon dolar arasında bir maliyeti biçiyor bazıları. O da şikayet ettiğimiz sinemalardan birinin yapılacağı anlamına geliyor. Sonuçta biz de, çok paramız var, harcayalım demiyoruz.”


Sinemaya gitme sıklığımız
“Şu anda Türkiye’de sinemaya gitme sıklığı, kişi başına yılda 0,3. Amerika’daki gibi yılda altı defaya çıksın demiyorum ama, iki defaya ulaşsa keşke. Tabii bu biraz da kültürle, en önemlisi gelir düzeyiyle bağlantılı. Aslında her türlü sosyal aktivitenin önündeki engel bu. Sinema orta direğin eğlencesi olmalı. Biz bunu sağlayamıyoruz Türkiye’de.”


Neden yabancı yatırımcı yok?
“Türkiye yabancı sinema işletmeleri için cazip bir ülke haline gelemedi. Format olarak biz iyiyiz ama biz de zincir değiliz. Zincir olanların da formatları müsait değil. Bu yüzden yabancılar yatırıma yanaşmıyor. İşi anlayan insanlar da en önemli şeylerden birinin format olduğunu söylüyorlar. O zincirin çoğu cep sinemaları veya bir-iki lokasyondan oluşuyorsa, o bir zincir olarak kabul edilmiyor.”

Yerli yapımlar çok önemli
“Bizim pazar payımız, yüzde yedi civarında. Bizim için iyi bir rakam. Ama diğer taraftan sektörün ne kadar zayıf olduğunu gösteriyor. Payımız keşke yüzde iki olsaydı da, gelirimiz çok daha fazla olsaydı. Geçen sene 70 milyon dolarlık gişe hasılatı vardı Türkiye’de. Bu sene de 100’de kapanacak herhalde. O da olursa G.O.R.A. sayesinde olur. Güney Kore’de 500-600 milyon dolar civarında hasılat oluşmaya başladı. Bunun da yüzde 50’nin biraz üzerindeki kısmı yerli filmlerden. Konu olarak her zaman kaliteli olmayabilirler ama çekim tekniği açısından kaliteleri çok yüksek. Yerli filmler çok önemli. İnsanlar kendi yaşamlarıyla gördükleri şey arasında bağlantı kurabiliyorlarsa, bunun çok daha büyük etkisi oluyor. Sektörün çok daha büyük rakamlara çıkması lazım. Bunu da sadece Hollywood filmleriyle yapmak mümkün değil. Kaliteli yerli filmlerin bu işe çok büyük faydası olacağına inanıyorum. Tabii televizyon dizilerinin üzerinde kalite olması lazım ki, insanlar oradan buraya çekilsin.”

Yeşim Tabak - Sinema Orta Direğin Eğlencesi Olmalı ( 9 Ekim 2004 Radikal)

İSTANBUL’DAN


Bobin karışınca erken öldü
Ergin Ertan: Sinema Yazarı
Anlata anlata dilimizde tüy bitti. Hayır sevgili seyirciler, izlediğiniz o filmde yönetmenin kabiliyetsizliğinden dolayı mikrofon gözükmüyordu. Filmi izlediğiniz sinema salonundaki makinist doğru kaş ayarı yapmadığı için görmemeniz gereken “şey”ler kadrajın içinde salınıyorlardı. Evet, yanlış kaş ayarı başta olmak üzere, seste gidip gelmeler, flu veya fazlasıyla karanlık görüntüler, sonuna kadar gösterilmeyen kapanış jenerikleri, kirli perdeler, sineplekslerde yan salondaki filmden gelen gürültüler… Bunlarla hangi salonda karşılaşıp, hangisinde karşılaşmayacağımızı kestirmek güç. Ne yazık ki bu tarz tatsız sürprizler her zaman, her yerde karşımıza çıkabiliyor. Bunlardan gayrı, sinemada film izlerken başıma gelen ilginç bir olay ise şöyle: Gandhi’yi izlerken bobinlerin karışması. Yanılmıyorsam, bir toplu gösterim esnasında Alkazar Sineması’nda olmuştu. Görevlilerden gelen özürler eşliğinde Mahatma Gandhi önce öldü, sonra dirildi. Attenborough’nun gayet klasik bir anlatıya sahip biyografisi böylece Ucuz Roman ile 21 Gram arası bir şey oldu çıktı. Neyse ki öncesinde videodan bildiğimiz “yönetmenin kurgusu”nu izlemiştim.

“Filmin kendisi öyle, bozuk yani”
M. Emir Eren: Sinema Yazarı
Söz gelimi Kadıköy Moda Sineması’nda, Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü filmini izlerken filmin ilk yarısının son 15 dakikası boyunca filmin sesi Dolby Digital’dan, Mono/tek kanal bir hale gelir. Arada yetkililere bu sorun iletildiğinde alınan yanıt: “Filmin kendisi öyle. Bozuk yani, öyle yapılmış.” Elbette bu salona bir daha güvenip gitmek olası değil. Aynı biçimde büyük bir sinema kompleksindeki (Beyoğlu AFM) adaletsizlikten de söz etmek istiyorum. Bu sinema kompleksinin ilk iki büyük salonundaki kaliteli gösterim koşulları, diğer yedi salonunda kesinlikle “var olmamasına” rağmen, tüm salonlardan eşit ücret alınması son derece adaletsiz. Bence ses düzeni stereo olan, kapasitesi dar, perdesi ufak olan salonlardan bu firma daha az para alarak insanları sinemaya teşvik etmelidir…

İlgisizlik, bıkkınlık, bakımsızlık
Raife Polat: Gazeteci, Önder Üsküdarlı: Film editörü
Kadıköy’de oturduğumuz için ağırlıklı olarak burada film izliyoruz. Çoğalan alışveriş merkezleriyle birlikte sinema salonları da artınca eski salonlar varlığını koruyabilsin diye bir süre bu yeni çoklu salonlara direndik, ancak Bahariye Caddesi’ndeki çoğu salon ne yazık ki ilgisizlik / bıkkınlık / bakımsızlıktan bırakın rekabet edebilmeyi, ellerindeki izleyiciyi bile tutabilme gayretinde değil ne yazık ki. (Süreyya’yı bunlardan ayrı tutmak isterim.) Üstelik küçük bir fark da olsa daha pahalılar. Dolayısıyla bizim de tercihimiz yavaş yavaş bu alışveriş merkezlerindeki yeni, teknik olarak daha donanımlı salonlara kaydı.

“Sizin için sonunu bir daha gösterelim…”
Selim Eyüboğlu: Akademisyen
Bir sinema seyircisi olarak en büyük arzum, bir filmi gerçekten sonuna kadar göstermeleri. Yani filmin sonunda yazılar çıkmaya başladığında, makinistin istediği bir anda projektörü kapatmaması. Bence salonda hiç kimse kalmasa da filmi sonuna kadar göstermek bir adet olmalı. Çünkü makinistin filmi her an keseceği ve yine sinirleneceğim kaygısı film seyretme zevkini de yok ediyor. Filmin nerede kesileceğine dair kıstas da, bir an önce gitmesi arzulanan son seyircinin ayağa kalkmış olması. Bu durum şikayet edildiğinde de, önce özür dilenip sonra ‘sorun değil, sizin için sonunu bir daha gösterelim,’ deniyor. Bunu da ancak şaka olarak kabul edebiliyorum.

Projeksiyonda kesilen kafalar
Kaya Özkaracalar: Akademisyen
Beni en çok rahatsız eden unsurların başında projekte edilen görüntünün kimi salonlarda perdeye tam yansıtılmaması geliyor. Bu sorun özellikle yeni sinemalarda söz konusu. Bu sinemalar ekranın sağında-solunda ve altında- üstünde hareket edebilir perdeler içeriyorlar ve projekte edilecek görüntünün oranlarına göre, yani sinemaskop olup olmamasına göre, bu perdeler aracılığıyla ekranda projeksiyonun yansıyacağı alanı daraltıyor ve açıyorlar. Ama bunu neredeyse hiçbir zaman tam doğru bir ayarla yapmayı beceremiyorlar ve böylece örneğin portre içeren görüntülerde kafaları kesik izliyoruz.


İZMİR’DEN


Gürkan Demiral: Tüccar
Alsancak’ta yaşadığım için tercihim yıllardır İzmir sineması. Yeni ses sistemi ve üç salona çıkmasıyla modern bir görünüme kavuştu. Ama koltukların darlığı, ön sırayla mesafenin çok kısa olması film keyfini doyasıya yaşatmıyor.

Sezgin Demir: Öğrenci
Haftasonları tek tutkum sinema. Arkadaş ve dostlarımla film izleyerek güzel vakit geçiriyoruz. Çiğli Kipa’daki yedi salonda sık sık karşılaştığım sorunların en başında klima geliyor. Kimi zaman sıcaktan atletle kalıyor, kimi zaman ise montumu bile çıkarmıyorum. Yıllardır bu sorun giderilemedi.

Müjde Cansever: Ev kadını
İzmir’in en merkezi noktası Konak’ta açılan Konak Pier içindeki Cinebonus, ulaşım açısından en kolay ulaşılabilen salonlara sahip. Vapur, metro, otobüsle çok rahat ulaşabilirsiniz. Ama fiyat olarak İzmir’deki bence en pahalı salon. Üç kişilik bir aileyiz, su, mısır, giriş ücreti, yol parası derken ciddi bir rakam ortaya çıkıyor. Kredi kartı da kullanılamıyor.

Kaan Çetiner: Üniversiteye hazırlanıyor
Sinema bir tutku. Fakat bilet ücretleri bizi bundan mahrum bırakıyor. Karşıyaka Deniz Sineması gidebildiğim en iyi salonlara sahip. Fakat kredi kartı uygulaması yok.

Zeynep Soner: Promotör
Mavişehir’de oturuyorum. Hemen yanı başımızdaki EGS Park içindeki AFM Sinemaları’nda izlediğim filmlerde sürekli ses problemi yaşıyorum. Bir de son seansta özellikle perdenin arkasındaki eğlence mekanlarından salon içine inanılmaz müzik sesleri geliyor. Komik olmasına rağmen üzücü bir durum.

Sinan Olcay: Müzisyen
Agora Alışveriş Merkezi içindeki sekiz salonu tercih ediyorum. Özellikle pazar günleri rezervasyon sorunu nedeniyle filmleri kaçırdığım oluyor. Perdeye yansıyan görüntü ise tam oturmuyor. Zaman zaman sağa sola, yukarı aşağıya kaymalar yaşanıyor. İlgililere sordum ama bir yanıt alamadım.

Mehmet Kardelen: Emekli
Özellikle tercihim Türk filmleri. Yıllardır ayak alışkanlığından olsa gerek, Konak’taki Çınar Sineması’nı tercih ederim. Filmler vizyonda kısa kalıyor. Belki seyircinin oranıyla ilgili. Bir de görüntü kaymasıyla da karşılaşıyorum.


Salon arttıkça sorun artıyor
Cem Köksal: Kızılırmak Sineması İşletmecisi
Son zamanlarda sinemanın eğlence yönünün yanı sıra sanat yönü de ön plana çıkmaya başladı. Ancak bilet fiyatlarının çok yüksek olmasından dolayı, DVD-VCD rekabeti gündeme geldi. Bugün sinemanın üç temel problemi var. İlki yüksek vergiler. Biz biletlerden kazandığımızın yüzde 40’nı devlete ödüyoruz. Ayrıca kazancımızın yarısını da dağıtımcı firmaya veriyoruz. Yani toplam kaynağın yüzde 70’ini vergi olarak ödüyoruz. İkinci sorun ise korsan VCD ve DVD’ler. Bir de televizyon sorun olarak karşımızda duruyor. Aslında DVD-VCD’ler ve televizyon bizim yan destekçimiz olabilir. Fakat CD’lerin korsan olmaları halinde sinemanın değerlenme imkanı azalıyor. Teknik anlamda malzemenin naklinin yanı sıra broşür, afiş ve filmlerin istenilen kalitede basılmasında da sorunlar yaşıyoruz.
Ankara’daki sinema salonları arasında nasıl bir rekabet yaşanıyor?
Aslında alışveriş merkezlerinde sinemaların olması gerekir. Çocuklara ait, sadece çizgi filmleri ve çocuk filmlerini gösteren sinemlar da olmalı. Herkes ilkokulda aynı seviyeden okumaya başlamaz. Sinema için de bu geçerli, sanatsal filmleri izlemek için önce bazı aşamalardan geçmek gerekir. Ama Türkiye’de rekabet kanunu yeterli değil. Bu nedenle büyük sermaye dağıtımı ele geçirdi. Sinemada ilk tekelleşme dağıtımda oluştu. Şimdi de gösterim bölümlerinde yani salonlarda yaşanıyor. Demirkol ve Tüze Grupları tekelleşmenin en güzel örneği. Diğer salonlara daha popüler filmler geliyor. Ama seyirci de kendine göre salonları kategorize etmiş. Popüler filmler bu sinemada gitmiyor. Burada çok izlenenler de popüler salonlarda izlenmiyor. Dağıtımcılar buna bir çözüm bulmalı. Bir de bizde ‘çok sayıda çıkalım, çok kişiye ulaşalım anlayışı’ oluşmuş. Bölünen salon sayısı zamanla artıyor. Ancak bölünmeler sağlıklı yapılmadığı için salon sayısıyla, yaşanan sorunlar da artıyor.

Ayşe Sarıkavak: Ata On Tower Sineması yetkilisi
Sinemamızla ilgili bize ulaşan herhangi bir şikayet söz konusu değil. Aksine gerek salonlarımız gerekse teknik açıdan çok olumlu tepkiler alıyoruz. Örneğin Garfield filminin en çok izlendiği üçüncü sinema olduk. Görevliler film giriş ve çıkışlarında gerekli kontrolleri yapıyorlar. Teknik konularla ilgili ufak aksaklıklar yaşansa da anında müdahale edebiliyoruz. Salonlarımız da uzman ekipler tarafından yapıldığı için standarttır. Sinema sektörüyle ilgili ise herhangi bir şikayetimiz yok. Çalıştığımız firmalar gerçekten konularında uzmanlar.

Yeşim Tabak - Sinema Orta Direğin Eğlencesi Olmalı ( 9 Ekim 2004 Radikal)


ANKARA’DAN


Şükrü Küçükşahin: Hürriyet Ankara
En çok Kızılırmak sinemasına gitmeyi tercih ediyorum. Biraz bakımsız olmasına rağmen gösterilen filmler çok kaliteli. Genellikle konuları nedeniyle tercih ettiğim filmler ve Avrupa filmleri gösteriliyor. Kavaklıdere sinemasını da nostaljik olması nedeniyle zaman zaman tercih ediyorum. Moviepol ise rahat ve lüks. Bunlar dışında birkaç kez Atakule’ye gittim. Ancak koltukları duvara dayalı ve çok rahatsız. Bir de salonda tek acil çıkış var.

Deniz Güçer: Vatan Ankara
Genellikle Odeon sinemasını tercih ediyorum. Çünkü koltukları çok rahat ve ekran da yeterli büyüklükte; salonlar konforlu ve ferah. Ayrıca benim tarzım olan korku-gerilim filmleri ve vizyon filmlerinin gösterilmesi de tercih nedenlerim arasında. Birkaç kez Atakule’ye gitim. Ancak salonların havalandırmaları çok yetersiz ve koltuklar da çok kötü yerleştirilmiş. Arka sıralardan filmi izlemeniz neredeyse imkansız. Bir de Bilkent’teki sinemanın salonlarını beğenmedim. Oturma yerleri çok rahatsız.

Bülent Göktaş: İşsiz
Çok fazla sinemaya gidemiyorum. Ancak gittiğim zamanlarda da tercihim Kızılırmak. Çünkü popüler kültürün dayattığı filmleri ön plana çıkarmıyor. Daha özgün yapımları burada buluyorum. Ayrıca burası eski bir sinema olmasına rağmen teknik anlamda, görüntü kayması gibi olağanüstü bir durumla da karşılaşmadım.

Alev Özgüler: Öğrenci
Çoğu zaman gösterilen filmlerden dolayı Kızılırmak sinemasını tercih ediyorum. İstanbul’da da sinemaya gidiyorum ve genelde seslerin boğuk olması, konuşmaların anlaşılmaması gibi sorunlarla karşılaşıyorum. Fakat burada teknik anlamda bir sorunla henüz karşılaşmadım.

Aslı Öztan: İngilizce okutmanı
En fazla Bilkent Tepe Cinemaxx sinemasını tercih ediyorum. Çünkü evime çok yakın ve salonları çok konforlu. Megapol ve Metropol sinemalarını ise tercih etmiyorum. Salonları rahat değil. Ayrıca zaman zaman da jenerik kayması, görüntü kesilmesi gibi sorunlarla karşılaşılıyor.

Gürsen Çetin: Emekli
Atakule’deki sinema salonları çok rahat olduğu için burada film izlemeyi tercih ediyorum. Ayrıca çalışanlardan çok memnunum. Bugüne kadar teknik anlamda da bir sorunla karşılaşmadım. Yalnızca izlemek istediğim bir film henüz gelmediyse başka sinemalara gidiyorum. Onun dışında sürekli buraya geliyorum. Eskiden Cine Magic sinemasına giderdim. Ama salonları çok sıkıntılıydı. Özellikle kalabalık seanslarda nefes alamazdınız. Havalandırmalarda çok sorun yaşanıyordu.

Türkü Aras: Öğrenci
Büyülü Fener sinemasına gitmekten çok keyif alıyorum. Çünkü çok kalabalık olmuyor. Bahçelievler’de olduğu için Kızılay’ın kalabalığına girmeme gerek kalmıyor. Ayrıca vizyon filmlerinin gösterildiği diğer sinemalar kadar pahalı değil. Salonlar çok rahat, görüntü ve ses sistemleriyle ilgili de herhangi bir problem yaşanmıyor. Zaman zaman Kızılırmak’a da gidiyorum. Çünkü Kızılırmak’ta popüler olmayan ve diğer sinemalarda gösterilmeyen Avrupa filmlerini ve eski filmleri izleme fırsatı buluyorum. Metropol sinemasına gitmeyi tercih etmiyorum. Çünkü salonları çok rahatsız ve küçük. Evde televizyon izliyormuş gibi hissediyor insan.


ADANA’DAN


Enver Gündoğdu: Öğrenci
Diğerlerinden çok daha iyi olduğu için, Cinemaxx ve Arıplex’e gidiyorum. Cinemaxx’ın koltukları rahat. Arıplex’deki bazı salonlar küçük ve koltuklar sık. Görüntü ve seste ve klima konusunda ikisinde de problem yok.

Tülay Tuskan: Memur
Ayda iki-üç kez sinemaya giderim. Hem şehir merkezinde olması hem de konforu nedeniyle Arıplex’i tercih ediyorum. Bir kez Metro’ya gittim, salonu beğenmedim.

Mehmet Atay: Öğrenci
Sık sık sinemaya gitmeme rağmen, Adana’daki sinemalarda teknik bir sorunla karşılaşmıyorum. Ama daha çok Arıplex’i tercih ediyorum. Ses ve görüntü güzel. Koltuklar çok rahat değil ama klimalar çalışıyor, acil çıkış kapısı var.

Ayşegül Albe: Öğrenci
Her fırsatta sinemaya giderim. Çoğunlukla Arıplex’e geliyorum. Ses sistemlerini ve perdesini beğeniyorum. Bazı salonları küçük ve koltuklar rahat değil ama, genel olarak memnunum. Klima sorunu yaşamıyorum.

Mustafa Kaplan: Esnaf
Metro ve Arıplex’e gidiyorum. Metro Sineması’nda görüntüde sorun olmasa da ses bozukluğu oluyor. Koltukları da dar. Görüntü kalitesi ikisinde de iyi.

Serpil Tıraş: Ev kadını
Ben Avrupa’da da bir-iki defa sinemaya gitme imkanı buldum. Adana’daki sinemaların konfor ve teknik özellikler bakımından Avrupa sinemalarından geri kalır bir yanını göremedim.

Atilla Sungur: Teknisyen
Ailece düzenli olarak sinemaya gideriz. Adana’daki bütün sinemalara gittik. Bazı salonları küçük olsa da Arıplex’i tercih ediyoruz. Ses ve görüntü problemini hiçbir yerde yaşamadık.

Yeşim Tabak - Sinema Orta Direğin Eğlencesi Olmalı ( 9 Ekim 2004 Radikal)

Araştırma: Yeşim Tabak

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir