Yazarın Notu: Bir nevi önsöz olsun bu kısa yazıma… Eski bir yazımı, taslaklarda 4 yıl beklettikten sonra paylaşmak istedim. Pek bir şey değişmediğini düşünmekle birlikte son yıllarda iyileşme var gibi. Bu eski yazımı paylaşmaya karar verme sebebim ise Youtube Kanalı Kamusal Mizah kanalındaki Yerli Komedi Filmleri Kurgucusu videosu. Yazının sonunda videoyu izleyebilirsiniz…
Uzun zamandır, 5-6 komedi film dışında Türk komedi filmlerine güldüğümü hatırlamıyorum. Tamamen komedi filmi olmamasına rağmen Her Şey Çok Güzel Olacak ve Vizyontele filmleri bir dönme kadar farklılık yaratıyordu ancak 2010’lu yıllarda işin rengi iyice değişti. Aslında amacım filmleri tek tek ele almak değil ancak çok uzun zamandır paylaşmak istediğim bazı detaylar tabii ki var.
2013 yılında sitede Recep İvedik üzerine bir yazı yazmıştım ve sanırım sitede İvedik üzerine de tek yazımızda bu… Şaban ile karşılaştırma heveslisi basınımızı pek ciddiye almazsak da konu üzerine söylenecek çok şey var. Konu başlığımız olan Yeni Türk sinemasının skeç takıntısı ile konunun ucunu Şahan’a dokundurmak gerekiyor sanırım. Tv’deki programını çok sevdiğim Şahan zaten işin kolayına kaçtığını veya popülizm yaptığını aslında açık açık söylüyor. Ama ne olursa olsun Recep İvedik bazı şeylerin sebebi değil ama sonucu.
Recep İvedik filmi ile 35 milyon dinleyiciye ulaşılması o tarz için bir başarıdır. Öncesine baktığımızda yeni Hababam sınıfları, Maskeli 5ler, O şimdi asker ve benzeri filmler veya Mehmet Ali filmlerinin çoğuna baktığımızda Recep İvedik daha derli toplu bir film olarak önümüze çıkıyor. Yani kendi türü içinde bir gelişim yaratabilmiş ancak ana sorun zaten bu türde… Bir fıkranın filme uyarlanması ile 15 dakika önceden hangi esprinin yapılacağını biliyoruz zaten. Her şeyden kötüsü skeç tarzını sinemaya taşıyan ve içinden bir adet Mali geçen filmler birbirinin tekrarı olarak yıllarca üst üste geldi. Bu yüzden en azından farklı bir kahraman yaratmayan çalışan Şahan bence o dönemin sonucu olarak ortaya çıkıyor. Skeç takıntısının doruğa ulaştığı yerde 3-5 milyon gişe yapıyor.
Yazımda şunun altını da çizmek isterim bazen benzer formülü kullansa da ben Cem Yılmaz filmlerini bunun dışında tutuyorum. Bu konuda pozitif ayrımcılık yapmaya da devam edeceğim.
Peki bu skeç konusunu nereden başlatmalıyız?
İşin ilginci aşağıda örnek vereceklerim kendi alanları içinde önemli ve bence güzel işler ancak sinema platformuna taşındıklarında sinemaseverler için ve sinemamız için sorun yaratan skeç sorunsalının üzerindeki Demokles’in kılıcı; taklit ettikleri:
1. Olacak O Kadar:
Levent Kırca, Olacak O Kadar ile bir döneme damgasını buldu. Olacak O Kadar‘a baktığımızda o dönemde yeni komedi filmlerinin pek olmadığını, Yeşilçam’ın tükendiğini ve olacak o kadarın çok büyük bir kitleye de ulaşabildiğini görüyoruz.
Devekuşu Kabare‘yi bir adım öne götüren, kara mizahı kullanarak politik mesajlar da yollayan ve birkaç jenerasyonun espri anlayışına damgasını vuran program öte yandan TV’nin skeçler ile güldürü yapılma alışkanlığını ister istemez bizlere alıştırmıştı. Tabii iyi olan bir şeyin taklitleri o başarıya erişmediği ve bazı şeylerin garanti olduğunu gösteren olacak o kadar bence yeni Türk sinema’sındaki skeç alışkanlığı için önemli bir referans noktasıdır.
2. Stand up modası:
Aslında Ferhan Şensoyla başladı diyebiliriz.
Modern meddah olsa da amerikan tarzı güldürü ülkemizdeki her şey gibi ilk döneminde oldukça iyi idi. Cem Yılmaz’ın yükselişi ve daha sonra birbiri ardına çıkan ve özgün olmayan yeni stand up gösterileri bir noktada sinemaya yönelimi tetiklerken diğer taraftan stand up gösterilerindeki bazı formüller ister istemez sinemaya da taşındı. Zaten sonrasında ipin ucu koptu.
3. Devekuşu Kabare
12 Eylül darbesi sonrasında resmen bir Reset atılmış, insanlar tedirgin ve askeri bir yönetim var. Sonrasında ise Serbest Piyasa ekonomisine geçiş ile Özal’lı yıllar inanılmaz bir değişimin, dönüşümün başladığı bir dönem…
O yıllarda tek muhalefet “Mizah” idi.
Güldürürken düşündüren muazzam bir kadronun kaleme aldığı ve inanılmaz zengin bir kadro ve usta tiyatrocuların yer aldığı Devekuşu Kabare oyunları 2000’lerin başına dek espri anlayışımızın belirleyicisi idi. Oradaki yapının pek çok filmi direkt etkilediğini düşünüyorum. Ancak Devekuşu Kabare oyunları kendi içinde tutarlı idi…
3. Hababam Sınıfı efsanesi:
Ertem Eğilmez, Hababam sınıfının hikayesini beyazperdeye öyle bir kadro ile taşıdı ki filmler efsane halini aldı. 90larla birlikte kalabalık kadrolu filmlere baktığımızda Hababam sınıfının bu filmler üzerinde Demokles’in kılıcı gibi durduğunu görebiliriz. İşin ilginci yapılan filmlerin çoğu da Hababam Sınıfını taklit etmeye çalışan okul formülünü veya askerlik formülünü kullanmaya çalışan filmler oldular. Oysa tekrar etmek yerine veya işin kolayına kaçmak yerine daha özgün çalışmalara yönelinseydi belki de daha deneysel bazı çalışmalar olabilirdi ancak Hababam Sınıfı formülü kendisinden sonra birçok filme etki ettiği gibi kendisinden 1-2 jenerasyon sonrasında da can simidi oldu. Tabii gişe yönünden baktığımızda ne kadar başarılı tartışabiliriz.
Bu arada ilginç bir noktayı da belirtmeden geçemeyeceğim. Hababam Sınıfı filmleri de skeçlerden oluşan bir film olarak eleştirilmiş. Demek ki sonradan çekilen taklidin taklidi filmler o kimyayı bile yakalayamıyorlar…
Tabii bu 3 unsur yanı sıra Yeni Türk Komedi Filmlerinde negatif unsurlar da var; Kötü senaryolar ile fıkralardan film yaratmaya çalışanlar, “halk bunu seviyor” formülü ile işin kolayına kaçanlar, tanınmış yüzleri sinemaya taşıyarak gişe yapacağını düşünenler, Sinan Çetin’in 90larda başlayan popülist ve reklamcı yaklaşımları, Mali ve özel tvlerde türeyen ve birbirine benzeyen diziler…
Yine de benim hala umudum var…
Utku Uluer 2016