Yeşilçam’ın öteki kadınları (2): Diclehan Baban; Bir düşüş, kendini yok ediş efsanesi
Popüler dünya sinemada da ünlenen, yıldızlaşan insanların yaşam öykülerini ince ayrıntılarına kadar göz önüne sererken yan oyuncuların, kamera arkası insanlarının yaşamlarına, bilgilerine mesafelidir. Paparazzi kültürü ancak kullanacağı, sömüreceği, acılarından, gözyaşından fayda sağlayacağı, rant ya da reyting elde edeceği zaman ilgilenir çoğuyla. Bunu birçok acıklı durumda, acı biçimde yaşadık, gördük. Döneminin büyük yıldızı “Cahide Sonku bataklıkta gül olmayı seçmişti seçmesine fakat bizler beter bataklıklardık.(1) Medya eski ve yeni fotoğraflarını yan yana yayımlayarak “Neydi ne oldu” gibi başlıklarla haber yapmayı seçmişti sanatçının yaşadığı “çöküşü” aktarırken.
Ferda Ferdağ, kırgın ve öfkelidir. On üç yaşında Tepebaşı Şehir Tiyatrolarına Kül Kedisi Sinderella’nın provalarına kadrolu girmiş, on dört yaşında Yeşilçamı keşfetmiştir. Ne umutlarla fakat hep hayal kırıklıklarıyla, acılarla ve yalnızlıklarla geçen otuz beş-kırk yıl… Sonunda annesinin altın bileziği, oğlunun yardımlarıyla beş yıllık borç farkını tamamlayarak emekli olur. Emekli olduktan sonra yapımcı ve yönetmenlere kendini hatırlatmak amacıyla bir gece düzenler. “35 yıl 109 gün Türk sinema ve tiyatrosuna gönül verip emekli oldum. Onurlandırmanızı rica ediyorum. 19 Haziran 1987 Cuma günü saat 17.00-19.00 Perapalas Orient Ekspres barda.” yazılı bir davetiye dağıtır. Nerede ve ne zaman davet ettiğini hatırlayamadığı bir avukat ve Gazanfer Özcan ailesinin çiçekleri” gelir yalnızca.(2)
BİR DÜŞÜŞ EFSANESİ: DİCLEHAN BABAN
’90’lı yıllarda bir gece yarısı Taksim Gezi Parkı’nda birlikte içtiğimiz berduşlardan biri Diclehan Baban‘dan söz edince çok şaşırmıştım. Diclehan Baban, Yeşilçam filmlerini seven, izleyen herkesin yüzünü iyi bildiği, unutulmayacak bir oyuncu olmasına karşın adı çok da akılda kalmayan yan oyunculardandı. Yeşilçamın önemli, iz bırakmış “kötü kadınlarındandı.” Bunu insanların küçümsediği, uzak durduğu bir berduşun biliyor olması hayatın hoşluklarındandı.
Sinema tarihimize 105 filmle adını yazdırıp unutulmazlar arasına katılan, alanında yıldızlaşan Diclehan Baban’ın yaşam öyküsü, Diyarbakırlı tanınan bir Kürt ailesinin (Babanzadelerin) en küçük çocuğu olarak 3 Mayıs 1934 tarihinde İstanbul’da başlar. Babası Türkiye’nin eski valilerinden Abbas Recai Nüzhet, annesi Çerkez Sare Hanım’dı. Gazeteci, siyaset insanı olarak tanınan Mustafa Cihad Baban’ın yeğeni, Necip Fazıl Kısakürekin baldızıydı.
“Nevzat Pesen’in 1962 yapımı müthiş filmini, İkimize Bir Dünya’yı, o yaz tatilinde seyrettim. Ertem Göreç’in 1961 yapımı Otobüs Yolcularını da, Atıf Yılmaz Batıbeki’nin 1969 yapımı sezon filmi Kızıl Vazo’sunu da. Bu filmlerde en çok Diclehan Baban isimli kötü kadın portresine çarpılmıştım. Kızılcahamam’da seyrettiğim Namus Uğruna’dan ve Şoför Nebahat’tan yakinen tanıdığım bu kötü kadın, birden benim favori oyuncularımdan biri oluvermişti. Aslında, kimselere benzemeyen bir fiziği vardı: Işıl ışıl müstehzi bakışları, siyah rimeliyle hep en öne çıkıyor, esas kızların rol icabı masumiyetlerini mezbelelere silkeliyordu. Uzun ince, sosyete eskisi 35lik bir kadın gibi perdeye yayılıveren yüz çizgilerinde, muhakkak bir “düşmüşlük” vardı.” (3)
Diclehan Baban, Çamlıca Kız Lisesini son sınıfta terk eder, İstanbul Şehir Konservatuarının müzik bölümünden mezun olur. 1950’li yıllarda İstanbul Radyosunda şarkılar söyler.
1960 yılında Metin Erksan‘ın yönettiği, Sezer Sezin’in başrolünde oynadığı “Şoför Nebahat” filmiyle sinema oyunculuğuna başlar. Sinemanın yanı sıra tiyatroda da oyunculuk yapar. Tevhit Bilge Tiyatrosunda ve Aksaray Küçük Operada sahneye çıkar.
Sinemada genellikle üvey anne, baştan çıkarıcı, yuva yıkan kötü kadın, güzel masum başrol kadınlarına tuzak kurmaya çalışan, kötü kalpli ikinci kadın, vamp rollerinde oynar.
“O zamanlar femme fatale her nedense yabancı filmlerin oyuncuları için kullanılır; Türk sinemasından söz açılacaksa, ille vamp denirdi.” (4)Femme fatale ilişkiye girdiği erkeklere sonunda büyük sıkıntılar yaşatan çekici ve baştan çıkarıcı kadın, Fransızcada “Felakete neden olan kadın” anlamına gelir.
Diclehan Baban vamp kadın, kötü kadın rollerini o kadar başarıyla oynar ki belleklerde yer eder, iz bırakır, filmlerin vazgeçilmezlerinden olur. Fakat onun da hak ettiği yerde olamayan birçok başarılı kadın, başarılı oyuncu gibi yanlış bir ülkede, yanlış bir sinemaya doğduğu düşünülür.
Sinemada ve sahnede ünlenen, tanınan, sevilen Diclehan Baban’ın dişçiye gidecek parası olmadığı için ağzına diş şekline sokulmuş sakız yapıştırarak bir gazino sahnesinde oynadığı da yazılır, söylenir. Ne yazık ki bu ülke ve birçok güzellikler sunan Yeşilçam, kimi zaman insanına öteki, soğuk, acımasız, vefasız yüzünü de gösterir. Hayatın bu acımasızlığını Cahide Sonku, Ferda Ferdağ, Yıldırım Önal, Suphi Kaner, Gönül Bayhan, (Gönül Özkökleşen) gibi oyuncuların yaşadıkları dramlardan biliyoruz. Diclehan Baban da birçok sanatçı gibi bu acıları, yalnızlığı sahipsizliği, yoksulluk ve açlığı yaşar. Üç kez intihara teşebbüs etse de kurtarılır.
“Bu acımasız hayat insanları ya intihara sürüklüyor ya da kanser ediyor.” denir. Diclehan Baban da ne yazık ki yaşadığı onca sıkıntı sonrası yakalandığı kanser nedeniyle 1978 yılında, daha 44 yaşında yoksulluk ve sefalet içinde ayrılır aramızdan.
Selim İleri “Farklı bir vamp” başlıklı yazısında şunları yazar: “Oysa Diclehan Baban, insanın trajik serüvenine saygı duyabilen bir toplumda yaşasaydı romanlara, filmlere, tiyatro oyunlarına geçebilecek bir kadındı. Bir düşüş, bir kendini yok ediş efsanesi. Ama efsane göze çarpmadı.(5)
(1-2) Artizler Kahvesi. Mesut Kara, Birinci Baskı Parantez Yayınları, Mart 1997
(3-4-5), Selim İleri, Kar Yağıyor Hayatıma. Everest Yayınları.