Yeşilçam’a Kurban Edilen Film: Koçero (1964)

/koçero hep durur orda, dağlarda./

“gocunmayın güzel beyler, hanımlar
alınıp incinmeyin!
koçero bir oyundur
yazılır,
yazılır,
bitmez.
koçero bir oyundur
oynanır,
oynanır,
bitmez.” [1]

Türk Sineması’nda son yıllarda biyografi tarzında filmlerin çoğalması ve haliyle Müslüm, Ayla başta olmak üzere birkaç biyografik filmin büyük rağbet görmesi, Yeşilçam’da biyografinin olup olmadığını da araştırmamıza neden oldu.

Aslında bir sinema türü olarak biyografi denemeleri, Türk Sineması’nın durumu düşünüldüğünde, Yeşilçam’da erkenden başlamıştır diyebiliriz. Mesela 1919 yapımı Mürebbiye, haliyle bir Fransız dadısının durumunu incelediğinden kısmi bir biyografi denemesi sayılamaz mı? Yine sinemamızın kalıpları içerisinde bakıldığında Karanlık Dünya – Âşık Veysel ve Hayatı, Vatan ve Namık Kemal, Karacaoğlan (2 ayrı filmle anlatıldı, diğer film: Karacaoğlan’ın Kara Sevdası, Âşıklar Kabesi Mevlana’nın Hayatı (3 ayrı filmle anlatıldı, diğer film: Gönüller Sultanı Mevlana, Mevlana Celaleddin-i Rumi: Aşkın Dansı), Atçalı Kel Mehmet, Çakırcalı Mehmet Efe (3 kez filme alındı), Kamalı Zeybek (3 kez filme alındı), Hacı Bektaşı Veli (2 kez filme alındı), Kartal Yavrusu Hamido, Eşkıya Celladı, Allah’ın Aslanı Hazreti Ali, Cingöz Recai (2 ayrı filmle anlatıldı), Bilal-i Habeşi, Rabia, Pir Sultan Abdal, Yunus Emre Destanı (4 ayrı film ile anlatıldı.

Diğer filmler: Gönüller Fatihi Yunus Emre, Yunus Emre, Yunus Emre: Aşkın Sesi),  İskilipli Atıf Hoca: Kelebekler Sonsuza Uçar, Uzlaşma: Abdi İpekçi Suikastı Üzerine Bir Film, Mavi Gözlü Dev, Mustafa, Dersimiz Atatürk, Nene Hatun, Hür Adam, Bediüzzaman Saidi Nursi, Türkan, Asasız Musa, Cep Herkülü Naim Süleymanoğlu, Bizim İçin Şampiyon, Müslüm ve Ayla filmleri, biyografik türe örnek verilebilir. (Burada bir parantez açma gereği duyduk. Birazdan da bahsedeceğimiz üzere eşkıya isimleri sadece ismen kullanılmıştır. Hatta Salako filminde Hamido isimli, gerçekte kahramanlıkları ile nam salan eşkıya kötü gösterilmiştir.)

Aslında sadece bu listeye baktığımızda şunları görebiliyoruz. Filmler genellikle halk ozanları ve dini şahsiyetler üzerinden ele alınmış olup, ağırlıklı olarak onların biyografik incelemeleri veya anlatımları sinemamızda yapılagelmiştir. Ancak 1990’lardan sonra tek tük ama 2000’lerden sonra sıkça siyasi figürler ve diğer alanlardan isimler de biyografik incelemeye tabi tutulmuş ve filme alınmıştır.  

Koçero

KOÇERO, DAVUDO, TİLKİ SELİM…

Bu makalede inceleyeceğimiz ve yazımızın da konusunu oluşturan film ise Koçero: Dağların Taçsız Kralı. Sinemamızdaki Robin Hood devşirmesi filmlerden biri diyebiliriz ama konusu itibariyle çok özgün ve içimizden biri olan bir eşkıyanın hayatı filme alınmıştır, buna da yeri gelmişken değinelim. Filmin oyuncusu Yılmaz Güney’in, isminden biyografik olacağı düşünülen Davudo, Tilki Selim gibi eşkıya isimleri içeren filmleri olsa da, bunlar avantürden öteye geçmeyen maceralardır. Sadece ünlü eşkıyaların isimleri filme verilmiştir. Bunların ötesinde babasının hayatını kısmen incelediği Umut, Güney filmografisinde daha çok biyografik olarak değerlendirilmeyi hak eden bir filmdir diyebiliriz. İnce Cumali ise yine bir kabadayı isminin filme verildiği ancak özü itibariyle Yaşar Kemal’in İnce Memed‘ine göz kırpan bir filmdir.

Yine ismi itibariyle ön planda olan ve 2 bölüm halinde çekilen Kasımpaşalı Recep, Marmara Hasan, Piyade Osman, Eşrefpaşalı ve Kovboy Ali, ucuz avantür ve kovboy filmi denemeleridir. Pire Nuri ve Balatlı Arif ise özenerek yapılmış filmlerdendir. Eşkıya Celladı‘nda şaki Çobanoğlu ve oğullarının hayatı filme alınırken, yine o dönemlerde çekilen Kozanoğlu ise daha eli yüzü düzgün bir şekilde, Adana’nın Kozan ilçesinde yaşayan ve Osmanlı’nın bozulduğu devirlerde oradaki riyakâr ve rüşvetçi yöneticilere karşı koyan bir halk kahramanının hikâyesini anlatır. Bu haliyle tamamen biyografik bir denemedir.

Konuyu fazla dağıtmadan Koçero filmi ve bu filme konu olan Siirtli eşkıya Mehmet İhsan Kilit’in gerçek yaşam öyküsünü sizlere anlatmak istiyorum. Koçero, Ahmet Kaya ve Selda Bağcan’ın birlikte düet yaptığı şiir/şarkıdan (Şiir: Hasan Hüseyin Korkmazgil / Koçero: Vatan Şiiri) sonra daha bir ün salmıştır ama onu Doğu taraflarında bilmeyen ve kahramanlıklarını dinlemeyen neredeyse yok gibidir. Koçer aslında Kürtçe’de göçebe anlamına gelmektedir. Eşkıya Kilit’in kendine neden bu adı seçtiğine de şaşırmamalı. Bilinir ki eşkıyaların belirli bir yeri yoktur, dağdan dağa dolaşır dururlar. Mehmet Ali İzmir tarafından Birey Yayıncılık imzasıyla yayınlanan Son Eşkıya Koçero adlı kitapta Koçero’nun 13 yıllık eşkıyalık hayatıyla ilgili ilginç bilgiler mevcut.

Babası ile kavga eden genci vurması, Koçero’nun eşkıyalık hikayesinin de başlangıcı olur. Ya kaçacak ya da mahpus yatacaktır. Kaçarken, ilk tanıştığı kişi de Şerif’tir. Zira Şerif de bir kaçaktır. İkisi de adam vurmuştur. Her ikisinin de daha bıyıkları terlememiştir. Kavgayla başlayan arkadaşlıkları kan kardeşliğe dönüşür sonraları… Önce Şerif vurulur. Hem de birlikte kaçaklık yaptığı arkadaşı Ali tarafından. Koçero Şerif’in intikamı alır. Ali’yi öldürür. Koçero’nun hikayesi bölge insanın yaşamından kesitler de taşıyor ve anlatılan Kürtlerin yaşadığı coğrafyadır. Geçim dayanakları arasında en önemli yeri tutan sınır kaçakçılığıdır, kitapta yapanların karşılaştıkları zorluklar ele alınmıştır.

Eşkıyalık dünyasına genç yaşta başlamasına karşın tez zamanda nam salar Koçero ve arkadaşları… Koçero, amca kızına, Şirin’e vurulmuştur. Koçero’nun annesi, Şirin’in de Koçero’ya gönlünün olduğunu ve haber beklediğini söyler Koçero’ya… Derken düğün yapılır. Eşkıya Koçero’nun artık bir evi de vardır. Koçero ve arkadaşlarının kaçaklığı sürer. Birçok yer gezerler. Kah Van’da, kah Siirt’te, kah Şırnak’ta, Batman’da… Suriye, İran, Irak’a kadar giderler. Kaçak mal getirip götürürler. Kah orada, kah buradadır Koçero… Koçero halkın yanındadır. Mazlumdan yanadır. Namı her geçen gün yayılır. Yaptığı eylemler ise halk arasında efsanevi şekilde anlatılır. Koçero’yla ilk karşılaşanlar heyecanlarını gizleyemezler… Koçero’nun sonu, henüz yaşı 31 iken trajik bir biçimde gelir. Ama namı sürer…” [2]

ADİL BİR EŞKIYA

Yine onun hakkında yapılan anlatılardan evlendikten sonra eşini ve çocuklarını Suriye’ye yerleştirip kaçakçılığa devam ettiğini biliyoruz. Yine iki anlatıyı burada size aktarmak isteriz:

Garzan’da uzun süre petrol mühendisliği yapan eski Bakanlardan Esat Kıratlıoğlu, Garzan kampı yolunda karşılaştığı Koçero’yu anlatırken “Garzan Dağında yeni petrol bulunmuştu. Garzan ile Batman arasında o tarihlerde mekik dokuyordum. Gündüzümüz Garzan, gecemiz ise Batman’da geçiyordu. Bir gün Garzan’a doğru petrol mühendisi arkadaşlarımızla yola çıkmıştık. Kampa yaklaştığımızda önümüzü kesen isim Koçero’ydu. O insaflı ve adil bir eşkıyaydı. Bizi uyardı, siz de para çoktur, fakir halka yardım edin dedi. Paraları bizden aldığı için asla Koçero’ya kızmazdık. Çünkü zenginden alıp fakire verirdi” ifadelerini kullanıyor.

HALK ÇOK SEVİYORDU

Koçero’nun ölüm hikâyesine ilişkin yayılan başka bir söylentide “Koçero ve arkadaşları, ayın başı olduğu için, petrol şirketi kampını basmayı planlamışlar. Koçero, bekçiyi silahla korkutarak tehdit etmiş. Paraların yerini sormuş. Bekçi, paraların yarın geleceğini söylemiş. Koçero ve arkadaşları ertesi gün yine kampa gelmiş ancak jandarma ile bazı arkadaşları tarafından pusuya düşürülmüş. Kamp amirine nişan alan arkadaşı Ali Sevim, yanlışlıkla Koçero’yu vurmuş. Herkes kaçabilmiş ama Koçero bir dere yatağında ölü bulunmuş. Ali Sevim, Hasan Kaya ve Hamo Demir daha sonra yakalanmış” deniliyor. [3]

Yine bir diğer söylentide de köy halkına zulmeden bir komutanın evini basarak, ona kahve yaptırdığı ve “bundan sonrayı kahveyi eşin değil, sen yapacaksın” dediği ve komutanın da korkarak görevi bıraktığı da belirtiliyor.

Özetle yaşamından ve hakkında söylenenlerden çıkarım yaparsak Koçero mert, namuslu, halktan yana tavır alan, ezilenin yanında, ezenin karşısında bir kişiliktir. Adeta modern zamanların Robin Hood‘u gibidir. Aslına bakarsak esaslı eşkıyaların çoğunun sistemle bir problemi vardı ve düzeni değiştirmek istiyorlardı. Bir yanıyla sosyalist, bir yanıyla devrimci bir tutum içerisindeydiler. Tabi mevcut düzen ve ordu tarafından ifade edersek kendisi halk düşmanı bir şakidir, eşkıyadır. Hatta ilerleyen satırlarda değineceğiniz üzere Ümit Utku, Koçero’yu filme alacağını açıkladığında ilk tepki gösteren kurumların başında da ordu gelmekteydi.

Dağların Taçsız Kralı Koçero

VE KOÇERO FİLME ALINIYOR

Koçero öldürüldüğünde takvimler, 4 Temmuz 1964’ü gösteriyordu. En azından cesedi bulunduğunda diyelim. Beşli Çete denilen bir çetenin halkasıydı Koçero. Hakimolar, Tilki Selimler, Şerifolar, Hamidolar, Alikolar…

Ümit Utku, halk tarafından dillendirilip destanlaştırılan bu güncel olayı hemen filme almak istemiş ve bu hususta Kervan Film adına girişimlerde bulunmuştu. O dönemde yayınlanan mecmualardan edindiğimiz bilgilere göre Türk Silahlı Kuvvetleri, bu açıklamanın üzerine alelacele bir açıklama kaleme almış ve özetle memlekette çekilecek başka bir konu kalmamış gibi, bir eşkıyanın, bir şakinin hayatının filmle alınmasının hangi amaca hizmet ettiğini sormuş ve durumu kendilerince protesto etmişlerdi. Ancak Ümit Utku, bunların hiçbirine kulak asmadı ve Koçero filmini, biraz da Yeşilçam kurallarına uyarak veya o kurallara kurban ederek yine aynı acelecilikte çekip bitirdi.

1964 yılında Ümit Utku tarafından Kervan Film namına çekilen Koçero’da [4] başrolü Yılmaz Güney oynuyordu. Ona Muhterem Nur, Sevim Emre, Hüseyin Peyda, Tuncer Necmioğlu, Osman Türkoğlu, Leman Akçatepe, Atilla Ergün, Hüseyin Baradan, Muharrem Gürses, Renan Fosforoğlu, Danyal Topatan gibi birçok isim eşlik ediyordu. [5] Film, konu itibariye Koçero’nun hayat hikâyesini anlatsa ve yer yer bulunan kopyası eksik de olsa, birçok açıdan problemli bir filmdir. Türküleri Ömer Şan okumuştur. Filmin belki tek iyi tarafı Binali Selman’ın müzikleri ve katkılarıdır.

FİLMİN KONUSU

Film, bir soygun sırasında paraları alıp kaçmak adına Koçero’yu ihbar eden Beşir’in, yani ağanın (Muharrem Gürses) vurulması ile başlıyor. Daha sonraki sahnede Koçero’nun eşi ile çocuğunu görüyoruz. Koçero’nun kızı Zeynep, babasını özlediğini, babasını jandarmalarını öldüreceğini söyleyip annesiyle dertleşiyor. Annesi “Baban kötü adam değil yavrum. Babanın kaderi böyle. Baban altın kalpli, dünyanın en iyi adamı” diyor. Kızı “Babamı istiyorum” diye sürekli ağlıyor. Sonrasında biri kadın, biri erkek iki gazeteci ama aslında hafiye olan birileri Koçero ile röportaj yapmak için dağa çıkıyor. Röportajı yaparak gazetede yayınlatıyorlar. Röportaj sırasında Koçero’dan “Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte” diye bahsediliyor. Korkutucu bir tasvir çizilmesine rağmen kadersizliğine de vurgu yapılıyor. Koçero gazetecilere af çıkıp çıkmayacağını ümitsiz bir biçimde soruyor. Derken Koçero, bir baskın sırasında üzerinde Arap kıyafetleri varken yaralanıyor. Sevgilisi Muhterem Nur’un evine gidip orada saklanıyor ve yine orada iyileşiyor.

Bu zaman zarfında askerler köşe bucak onu arıyorlar ve Koçero’nun önüne büyük bir soygun planı getiriliyor. Koçero bu işe gönülsüz yaklaşıyor. Devamında kızı Zeynep’i babası Koçero’ya götüren adam tuzağa düşürülüyor ve Koçero’nun kızı alıkonuluyor. Zeynep’i kaçıranların Koçero’nun eski düşmanlarından biri olduğu anlaşılıyor. Neden sonra Koçero tebdili kıyafet içerisinde kendisine gönderilen adamın elbisesini giyiyor ve kendisine kurulan pusudan kurtulup kızını kurtarıyor ve onu eve bırakıyor. Tüm bu soygunlar, kaçırmalar ve yaralanmalar içerisinde Koçero’nun tek umudunun umumi bir af olduğunun altı çiziliyor. Şayet af çıkarsa her şeyi yapacaktır, son bir vurgundan sonra artık bu işi tamamen bırakacaktır.

Koçero, “Çocuklarımı düşünmeliyim, babasız kalmasınlar” deyip duruyor. Kızı Zeynep ise babasını özlemeye devam ediyor. Sonunda Koçero’yu soygun işine ikna ediyorlar ve Koçero, son soygun öncesi kızı, eşini ve sevgilisini görüyor. Ancak ihbar edildiğinden haberi olmuyor. Sonraki sahnede onu ihbar eden muhbiri, komutanla görüyoruz. Soygun başlıyor ve bu esnada jandarma ani bir baskın yaparak adamlarından birçoğu ile birlikte Koçero’yu da öldürüyor. Onun cesedinin fotoğrafını çekenlerinse o iki gazeteciden biri olduğunu izliyoruz. Sonrasında ailesine haber veriliyor ve cenaze merasimi ile film son buluyor.

Koçero Gazete

Gözlemlerimizden yazdığımız bu, isterseniz konuyu bir de ünlü sinema tarihçisi Agâh Özgüç’ten dinleyelim: “Çevresinde ‘Dağların Kurdu’ adıyla anılan Koçero (Yılmaz Güney), fakir köylünün sevdiği bir eşkıyadır. Toprak sahibi zalim ağalardan ve tefecilerden aldığı paraları köylülere dağıtır. Fakir köylünün kanını sömürenlerin daima karşısındadır. Muhtaç köylünün koruyucusu, zalimlerin ise acımasız celladıdır. Seveni olduğu gibi düşmanı da çok olan Koçero, bir ihbar sonucu, dağlarda pusu kuran jandarmaya yakalanıp hapse girer. Koçero’nun hapiste olmasından yararlanan düşmanlarından büyük toprak ağası Beşiro (Muharrem Gürses), eline geçen fırsatı değerlendirir. Koçero’nun kız kardeşini kaçırır. Çiftliğine götürüp tecavüz eder. Koçero, bu acı haberi alınca hapisten kaçar. Köylünün kanını emen Beşiro’ya hayatı boyunca unutamayacağı bir ders verecektir. Düşmanını çifltiğinde kötü durumda suçüstü yakalar. Beşiro, masum köylü kızlarını zorla toplayıp oturak alemi yapmaktadır. Bu ani baskın sonucundan Koçero, Beşiro’nun kulaklarını keser, bacaklarını kırar. Hem kız kardeşinin hem de köylülerin intikamını almıştır. Bu olaydan sonra haklarını koruduğu köylülerin gözünde giderek büyüyen Koçero, tekrar dağlara çıkar.

Bölgede Koçero adını kullanıp köylüleri soyan bir eşkıya çetesiyle hesaplaşmak zorundadır. Ve civar köylerden bir adam Koçero’ya bir soygun teklifinde bulunur. Tarım işçilerine dağıtılmak üzere saklanan paralara el koyacaklardır. Koçero, bu teklife karşı çıkar. Alınteriyle kazanılan paraya el koymak, köylüden yana olan Koçero gibi bir eşkıyaya yakışmaz. Ama adam teklifinde direnir. Ve parayı yine fakir köylülere dağıtmasını önerir. Bu öneri, Koçero’nun aklına yatar. Ne var ki kurulan tuzağın farkında değildir. Soygunu gerçekleştirecekleri sırada, Koçero’nun çevresini jandarmalara sarar. Onu bu işe kışkırtan adam, aslında toprak ağalarının maşasıdır. Jandarmalara ihbar ederek Koçero’yu tuzağa düşürmüştür. Koçero, büyük bir çatışmaya girer ve kaçamaz. Ölmekten başka çaresi yoktur.” [6]

FİLMİN KUSURLARI

Piyasada bulunan 40 dakikalık bir kopyasından dahi filmin kusurları hemen anlaşılabiliyor. Film, öncelikle tamamen Yeşilçam’a kurban edilmiştir. Koçero’nun bir sevgilisi var mıdır? Varsa kimdir, bu bir muammadır. Ayrıca eşi ile çocuğunun konuşmaları tamamen Doğu’nun gerçekliğinden kopuk, Yeşilçam’ın salon filmlerine özgü diyaloglardır. Koçero’nun kızı bir eşkıya tarafından kaçırılmış mıdır, bunun tarihi gerçekliği var mıdır? Koçero filmde adeta bir soyguncu olarak gösterilmiş, adi bir şaki gibi işlenmiş ama esas Koçero, zenginden alıp fakire veren bir kişilik. Bu özellikleri hiçbir şekilde filme yansıtılmamış.

Teknik olarak filmi, kopyasının bozukluğundan ötürü inceleme şansımız yok ama ileride iyi bir kopyası çıkar ise bu açıdan da filme bakılabilir. Tabi birçok kısım eksik kalıyor ama gazetecilerin dağa çıkması, hele hele hiçbir güvenlik önlemi almadan bunu yapması da filmin eleştirilecek bir başka tarafı. Belli ki Ümit Utku, sıcağı sıcağına Koçero’yu filme alıp, gişe başarısı elde etmek istemiş olmalı. Film 1964 yılında vizyona girdiğine göre, Temmuz’dan 65 Ocak’ına kadar 5 aylık bir süre var. Filmin çekimi, montajı vb. derken kısa sürede bitirilip kotarılmış ucuz bir film olmuş maalesef. Tabi ki bu o dönem iyi filmler çeken Kervan Film’e çok yakışmamış.

Özetle eşkıyalar Türk Sineması’nın ilgisini çekmiş ama gerçekleri tüm olgunluğuyla anlatmaktan çok öte, ucuz ve günü kurtaran, Yeşilçam anlayışına uygun filmler çekilmiştir. Umarız bir gün bu eşkıyaların ve diğer nice isimlerin hikâyeleri bizlere doğru düzgün anlatılabilir.

Koçero Haber

[1] Hasan Hüseyin Korkmazgil’in Koçero – Vatan Şiiri şiiri.

[2] https://www.evrensel.net/haber/251466/kocero-hala-yasiyor , Erişim Tarihi: 08.02.2021

[3] Mehmet Ali İzmir, Son Eşkıya Koçero, Birey Yayıncılık.

[4] Filmin jeneriğinde yönetmeni ve senaristi jenerikte Nazif Kurthan, görüntü yönetmeni de Yılmaz Gürbüz olarak geçiyor, ama filmin afişinde ve Agâh Özgüç’ün Ansiklopedik Türk Filmleri Sözlüğü’nde (s. 179) yönetmen Ümit Utku, senarist Yılmaz Güney, görüntü yönetmeni de Ali Yaver gözüküyor. , https://www.tsa.org.tr/tr/film/filmgoster/6793/kocero , Erişim Tarihi: 08.02.2021

[5] Film, “Anası Yiğit Doğurmuş – Kerimo” filmiyle iç içe çekilmiştir. Ancak Kerimo 2 yıl sonra gösterime girebilmiştir. Bu da Koçero’nun hemen vizyona girilmesinin çok istendiğini biz gösteriyor.

[6] Agâh Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney”, Agora Kitaplığı

Sinematik Yeşilçam için Hazırlayan : Savaş Güller – Şubat 2021

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir