Kuyu ve Kadına Şiddet

Türkiye denen Ortadoğu ülkesinde Kadına şiddetin kanıksanmış olduğu hatta bu konuyla alakalı iktidar partisi tarafından özellikle desteklenen bu tutum 21. Yüzyılın 21. Yılında  insanlık adına utanmanın bile hafif kaldığı bir dönemden geçiyoruz. Geçtiğimiz günlerde Aile ve Sosyal Hizmetler bakanı Derya Yanık göreve geldiğinden bu yana gaf üstüne gaf yapmaktan yorulmamış olacak ki  en son beyanında Kadına şiddet vakalarındaki artış “tolere edilebilir” dedi.. Şiddet; özellikle kadına ve çocuğa şiddet dünyanın hangi memleketinde “tolere edilebilir”?.. Yakın zamanda İstanbul Sözleşmesi ile alakalı meseleyi de  dünyada duymayan kalmadı zaten..

Türk Sineması’nda önemli bir yere sahip olan ama günümüzde pek hatırlanmayan bir filmden bahsetmek istedim bu yazımda… 1968 yapımı Metin Erksan imzalı Kuyu filmi.. Ama film ile ilgili uzun uzadıya bir inceleme yazısı yazmaya   niyetim yok. Onu bir zahmet internetten filmi bularak izlemeniz ya da inceleme yazılarını başka yerlerden okumanız daha doğru olur. Ben daha çok filmin kamera arkasını anlatmak istiyorum. Günümüz dizilerinde kadının her türlü aşağılandığı, zenginlik adına türlü kumpaslar kuran minik şeytanlar olarak tasvir edildiği, ya da bir erkeği paylaşamayan yeri geldiğinde diğer bir kadını öldürebilecek kadar canileşebilecek düzeye geldiğini göz önünde bulundurursak sanırım Kuyu filmi  burada kıymetli bir maden gibi durmaktadır.

Binlerce filmin jeneriğinde ismine aşina olduğumuz Necip Sarıcı’nın ilk yapımcılık deneyimi olması açısından da önemli bir film aslında Kuyu filmi. Zaten burada yazacaklarım da ilk ağızdan olması Necip Sarıcı’nın kendi anılarından anlatması açısından da önem arz etmekte.

 Metin Erksan, Susuz Yaz filminden sonra bir süre işsizlik dönemi yaşar. Bunun bir nedeni de piyasaya karşı tavrı. ‘Ben film başına 10 bin lira alırken Ayhan Işık 30 bin Lira alıyor. Piyasanın bir statüsü olmalı’ diye düşünmektedir. Necip Sarıcı ile ne zaman bir araya gelseler  hep film hikayeleri anlatmaktadır.

Kuyu Filmi

Burada Metin Erksan ile bir parantez açmamda yarar var diye düşünüyorum. Metin Erksan’ın kişiliği, tavrı bugün oldukça sert karşılanabilir. Günümüzde hiçbir dizi yapımcısının kendisiyle çalışabilecek kapasitede olduğunu sanmıyorum. Şimdiki yapımcılar  bir yönetmenden ziyade egosunu tatmin edeceği, kendi aşağılık komplekslerini bastırabilecekleri ezik insanları çalıştırmak zihniyetinde oldukları için Metin Erksan onlara çok çok fazla gelir. Buna en iyi örnek  Susuz Yaz filmi zamanı yaşanan bir olay daha iyi anlatır diye düşünüyorum.

Sene 1964, Susuz Yaz filmi, Berlin Film Festivali’nde büyük ödülü alır. Film sansürden geçemediği için başrol oyuncusu Ulvi Doğan filmi, arabanın bagajında gizlice kaçırarak festivale götürür. Berlin’deki jürinin başkanı Anthony Mann’dır. Ünlü bir Jüri üyesi daha vardır. Mısırlı şarkıcı ve aktör Ömer Şerif’in eşi Faten Hamame’dir. Ulvi Doğan’a ve filmine çok yardımcı olacaktır.

Film Altın Ayı ödülünü kazanınca devlet filme sahip çıkar.. (Şaşırdık mı? Tabii ki Hayır.)  O yıllarda henüz Kültür Bakanlığı yoktur. Dönemin Turizm Bakanı Kemal Satır. Sait Halim Paşa’da bir gece tertiplenir. Ancak gece olaylı geçer. Metin Erksan “-Siz bu filmi nasıl sahiplenirsiniz?” diye karşı çıkar. “-Biz bu filmi ülkeden kaçırarak götürdük ne hakkınız var?” der. Oyuncular ödüllendirilir. Film başarısız olsaydı da  yurt dışına kaçırdıkları için yüksek ihtimalle filmi yapanlar cezanlandırılırdı. Neyse  Metin Erksan’ın nasıl bir yönetmen olduğunu az çok daha iyi anlamışsınızdır. Konumuza dönecek olursak;

Metin Erksan, Necip Sarıcı’ya bir gün gazetede okuduğu bir haberden bahseder. Haberde; İnatçı bir aşık tarafından gaddarca evinden kaçırılan bir kız vardır. Ama kız onu hiç sevmiyordur. Ailesi kızı geri alıyor fakat inatçı aşığı onu tekrar kaçırıyor. Metin Erksan bu konuyu film yapmak ister. Senaryosunu yazar.  ‘Gel bu filmi yapalım çok ucuza mal ederiz’ der. Fakat Necip Sarıcı o günlerde bir film yapımcısı olmayı aklından geçirmiyordur.  Karşılıklı görüşmeler sonunda bu filmin yapımcılığını üstlenmeyi kabul eder. Ancak fiilen Lale Film Stüdyosu’nda çalışmaktadır. Ortak Film adlı bir şirket kurar. Hemen akabinde Metin Erksan ile senaryoya göre oyuncu aramaya başlarlar. İnatçı aşık Yılan Osman tipine Hayati Hamzaoğlu çok uygundur. Kaçırılan Fatma rolünü oynayacak bir oyuncu için hem karar veremiyorlar hem de bulamıyorlardır. Türkan Şoray’ı düşünürler önce. Ancak çok yoğun tempoda çalıştığı için kendisiyle bağlantı kuramazlar.

Kuyu Filmi 2

Bir ara Sevda Ferdağ’ı düşünürler. Çeşitli nedenlerle o da olmaz. Sonunda Agah Özgüç’ün getirdiği Nil Göncü (Gerçek adı Şükran Göncü) adlı bir genç kıza karar verilir. Hiç deneyimi yoktur. Annesini, çok direnmesine rağmen Aliye Rona, babasını ise Osman Alyanak’ın oynaması kararlaştırılır. Fatma ile evlenmek isteyen İbrahim Bey’i Ahmet Turgut, idamlık genç Kara Mehmet’i ise Demir Karahan oynayacaktır.

Necip Sarıcı o dönem 600 Lira maaşla Lale Film Stüdyosu’nda çalışmaktadır. O İstanbul’da kalırken ekip Dinar’daki  (Afyonkarahisar) Kovada Suyu ve çam ormanlarına gider.

O günlerde ham film bulmak oldukça zordur. Lale Film Stüdyosu sahibi Sabahat Filmer, Necip Sarıcı’nın kendi  şirketini kurmasına izin verdiği gibi ham film bulmasına da yardımcı olmuştur. Stüdyo işleri de çok sembolik bir parayla karşılanacaktır. 3.5 ay geçmesine rağmen film tamamlanamaz. Metin Erksan, durumu sık sık  mektupla bildirmektedir. Çekimler sürerken Metin Erksan, Necip Sarıcı’dan devamlı negatif film istemektedir. Bir film normalde 25-30 kutu ile biterken  70 kutu göndermek mecburiyetinde kalır. İşten ayrılmalar, aksilikler filmin çekim sürecini oldukça uzatır.

Başlangıçta Metin Erksan’ın  yeğeni Mengü Yeğin görüntü yönetmeni olarak çekimlere başlar. Ancak bir süre sonra seti bırakıp İstanbul’a gelir. Metin Erksan, bunun üzerine Necip Sarıcı’dan önceden  Susuz Yaz filminde birlikte çalıştığı  Ali Uğur’u göndermesini ister.  Kendisine teklif edildiğinde cevaben  ‘Necip, cinayet işle dersen, yaparım ama Metin Bey ile çalışmam, Susuz Yaz’ın setinde bana neler çektirdi.’ Der. Ali Uğur o sıralar Lütfi Ö. Akad ile bir film hazırlığı aşamasındadır. Lütfi Ö. Akad’dan rica edilir ve  Ali Uğur ikna edilir. Dinar’a gitmesiyle 4.5 aylık  ikinci çekim dönemi başlamış olur. Bir süre sonra idamlık genç Kara Mehmet’i oynayan Demir Karahan, Metin Erksan  ile tartışarak seti terk eder. Filmde kaçırılan Fatma kendisini asacakken Kara Mehmet onu kurtarıyor ve Fatma ona aşık oluyor. Senaryoda bu ilişkinin olduğu sahneler gerçekten çok güzeldir. Kara Mehmet’i jandarmalar yakalayacak ve Dinar cezaevinde asılacaktır. Fatma onun cesedini sırtında taşıyarak elleriyle kazacağı mezarına götürecektir. Demir Karahan setten kaçtığı için bu sahneler çekilemez. Ekip İstanbul’a döndüğünde filmin yaklaşık dörtte bir kısmının çekilmediği anlaşılır. Demir Karahan’ın çekilemeyen sahneleri için filmin montajını da yapan Veli Akbaşlı, Demir Karahan’ı oynar. Yani dublörü olur. Alibeyköy’de çekilir. Diğer sahneler ise Arnavutköy’de Halil Kut Paşa’nın köşkünde ve Tarabya sırtlarında çekilerek tamamlanır.. Filmin uzaması Nil Göncü’yü çok yıpratır. Henüz 20 yaşındadır. Menderes nehrinde çekimlerde vücuduna yapışan sülüklerle mücadele etmektedir. İzmir gösterimleri ve galalardan sonra yeni bir filme (Sarı Çizmeli) başlar. Çekimlerden oldukça  şikayetçidir. Doktorların dinlenmesi yönünde ısrarlı uyarılarına rağmen çalışmaya devam eder. Fakat sette geçirdiği bir rahatsızlıktan (Bağırsak düğümlenmesi) dolayı kısa bir süre sonra vefat eder.

Kuyu Filmi 3

Kadına şiddet temasını işleyen ve feodalitenin, ataerkil toplum olmanın getirdiği sorunları dile getiren toplumsal gerçekçi sinemanın en iyi örneklerinden olan bu film 1969 senesinde ilk kez düzenlenen 1. Adana Altın Koza Festivalinde ödüller de alır elbet. En iyi Film ve En iyi Yönetmen ödülleri ile birlikte; En iyi yardımcı kadın oyuncu (Aliye Rona), En iyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Hayati Hamzaoğlu) ve En iyi Stüdyo (Lale Film) ödülleri ile tarihe adını yazdırmış olur.

6 ay boyunca filmin prodüksiyonunu ses kayıt odasından idare eden Necip Sarıcı verdiği bir röportajda  bir de filmin diğer gizli kahramanlarından bahsetmektedir: “- Önemli müzik adamı Abdullah Bayşu’nun evinde tanıştığım Orhan Gencebay filmin müziklerini yaptı. 4-5 gün eksiksiz gelerek tek bir bağlamayla nakış gibi süsledi filmi. Sonuçta imeceyle oldu Kuyu. Herkes büyük jestler yaptı, bana bu kadar itibar edilmesi büyük bir gururdu. Yine de mantığımın almadığı şey, bir teknisyen olarak Türkiye’nin en çok konuşulan, enternasyonelleşmiş bir sinema adamıyla çalışmaya nasıl cüret ettiğimdir..”

Necip Sarıcı; Türk Sineması tarihi açısından önemli bir hafızadır. Tarihsel anlamda çok kıymetli bir yere sahiptir. Çocukluğuma dair  kocaman bir yeri vardır yüreğimde.

Bu yazı, hem bir çok kez farklı farklı kişilerden duyduğum, dinlediğim hikayelerden  hem de 2017 senesinde Necip Sarıcı’nın yaşamının kitaplaştırıldığı ve Sayın Şerif Antepli’nin derlediği kitaptan da faydalanılarak  Necip Sarıcı’ya,  Metin Erksan’a ve de  çok genç yaşta vefat eden Nil Göncü’ye ithafen yazılmıştır…

Sinematik Yeşilçam İçin Hazırlayan: Burak Gülgen – (Haziran 2021)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir