Bir yıldız doğuyor; TARIK AKAN
Takvim yaprakları Haziran 1968’i gösterirken okullar yeni bitmişti. Tarık, liseye Bakırköy Lisesi’nde başlayıp İstiklal Lisesi’nden mezun olmuştu. O yaz can ciğer dostu Kozalak Zeki ile birlikte bir sandal alıp Ataköy Plajı’nda kiraya verdiler. Sandal kiralamak dışında plajın kapısında işportacılık da yaptılar. Bu heyecan verici mesleğinde tam 8 kere yakalanıp karakola düşmüştü. Sonra kış geldi. Biriktirdiği paralarla Işık Mühendislik Mimarlık Okulu’na girdi. (Bugünkü adıyla Yıldız Teknik Üniversitesi) Ama akşamları okuyordu. 500 lira olan ikinci taksiti ödemek için gündüzleri kiremitçinin yanında çalışmaya başladı. Haftada 75 lira aldığı bu işte telefonlara baktı, yerleri süpürdü. Bir buçuk ay sonra Hipodrom’da iş buldu. En uzun çalışma süresi de burada oldu. Hipodromda tabela değişikliği yapıyordu. Bu iş aynı zamanda onun ilk sigortalı işiydi. Bu işi sevmiş, bazı günlerde ise kazancını at yarışlarına yatırmıştı. Hipodromdaki işten ayrılınca Kozalak’la birlikte yeniden işportacılığa döndüler. Bu seferki işleri, Mahmutpaşa’daydı. İki maceraperest, defter kaplama kağıtlarını karaborsa olarak satıyordu. Hem eğleniyorlar hem de para kazanıyorlardı. Kozalak Zeki ise 1947 Ankara doğumlu, İstanbul Erkek Lisesi’nden terk. 1954’ten beri Bakırköy’de oturuyordu. Aksaray Gençlik Kulübü’nde futbolcuydu. Tarık’la aynı kızın peşine takılmışlar, bu şekilde dostlukları komik bir şekilde başlamıştı. Zeki okuyamamıştı. Tarık’ın üniversite okumasını çok istiyordu. Onu ideali olarak kabul etmişti. Tarık, Kozalak’ın yıldızıydı, çok değil 2 yıl sonra ise Tarık Türkiye’nin yıldızı olacaktı. Lisenin de bitmesiyle birlikte Tarık saçlarını uzatmaya başlamış, uzayan saçları onu iyice güzelleştirmişti. Yanından geçen herkes dönüp bakıyordu. Onun için “artist gibi çocuk” sözleri her yerde söylenmeye başlamıştı. Bakırköy’de yakışıklılığı ile anılır olmuştu.
1970 yılı sonlarına gelinmişti. Ses Dergisi müdavimi Zeki, Ses Mecmuası Artist Yarışması ilanını görmüştü. Yarışmada birinciye 10 bin, ikinciye 7.500, üçüncüye 5 bin lira ödül verilecekti. O ana kadar hayal ve gerçek arasında gidip gelmişti. Tarık’ın ise Hale isminde bir kız arkadaşı vardı. İzmir’de yaşıyordu. Hale, ondan bir fotoğraf istemişti, dört gün sonra İzmir’e gidecekti. (O yıllarda arkadaşlar birbirinden karşılıklı fotoğraf isterdi. Bugünkü sosyal medya takipleşmesi gibi) Tarık ise emanet bir kıyafetle fotoğraf stüdyosuna giderek hayatını değiştirecek fotoğrafı çekildi. Fotoğrafı hemen ertesi günü aldı. Hepsi 12 taneydi. Önce Hale’yle buluştular, fotoğraflardan birini çıkarıp arkasına birkaç satır yazdı ve Hale’ye verdi. Sonra Ali Baba’nın kahvesine gitti. Akşam üzeriydi. Zeki’yle buluşacaklardı. Laf döndü dolaştı Hale’ye geldi. Zeki de tanıyordu. Tarık, çekildiği fotoğrafı çıkarıp masaya koydu. Zeki fotoğrafı görünce inanamadı. “Bu sen misin?” dedi, Tarık “Benim ulan işte görmüyor musun?“, Zeki, gözlerine inanamıyordu, “fotoğrafta oynama falan yok değil mi?” dedi. Tarık “git işine lan” dedi. Zeki, fotoğrafa bakınca Tarık’ın fotojenik yüzünü, star elektriğini ve aurayı fark etmişti. Kozalak, bu fotoğraflardan birini alıp ertesi gün Tarık’tan habersiz Cağaloğlu’nda bulunan Ses Dergisi yazıhanesine giderek artist yarışmasına Tarık adına başvurmuştu. Fakat son başvuru tarihi geçmişti. Kapıda bulunan görevliler Zeki’yi içeriye almadılar. Yarışma başvurusu artık kabul edilmiyordu. Kozalak Zeki, elindeki zarftan fotoğrafı çıkarıp gösterecekken o esnada Ses Dergisinin yazı işleri müdürü Erman Şener merdivenden indi. Kozalak Zeki, takım elbiseli olan Erman Şener’in yetkili birisi olduğunu anladı ve Şener’i durdurdu. Yarışma için geldiğini söyledi. Erman Şener, yarışmaya Kozalak Zeki’nin başvuracağını sandı.
“Beyefendi başvurular bitti, neden anlamıyorsunuz?” diyerek önce azarladı, sonra fotoğrafa gözü ilişti, “Sen mi başvuracaksın” diye sordu. Kozalak, Tarık’ın bu tarihi fotoğrafını göstererek. “Hayır efendim, benim arkadaşım Tarık başvuracak.” Tarık’a yarışmadan sonra “Akan” soyadını verecek olan Erman Şener, fotoğrafı aldı ve gözlerine inanamadı.
Sinemaya bir çok isim kazandıran Şener, fotoğrafa hayranlıkla bakıyordu. Türk Sineması’na kazandırmak istediği jön, aradığı yüz, gülüş, yakışıklılık tam olarak buydu. Etkilenmişti. Tarık’ın bu fotoğrafını aldı, cebine koydu ve bu fotoğraf yarışmaya katılan son fotoğraf oldu. Ve bu tarihi fotoğraf, yarışmada tüm jüri üyelerinden 10 puan alarak 1.oldu. O yıl henüz 21 yaşında olan Tarık ise bütün bu olanlardan habersizdi… 2002 yılında henüz 59 yaşında aramızdan ayrılan Erman Şener, Tarık Akan’ın ilk aşamada nasıl birinci seçildiğini Ses Dergisi’nin 16 Ocak 1971 sayısında şu sözlerle ifade etmişti: “Bir masanın etrafında toplanmış 7 kişiydik ve resim elemesi yapıyorduk. Sinema artisti yarışmalarının en renksiz, en sıkıcı işidir bu. Düşünün, önünüzde binlerce resim. Yandan çekilmiş resimler, önden çekilmiş resimler, boy resimleri, büst resimleri, poz poz, çeşit çeşit resimler. Bir ara içimizden biri, eline aldığı resme bakınca gayri ihtiyari ”O… O… O…” dedi. Aynı resim elden ele dolaştı, sonra resim kalabalığın arasında kayboldu. Oylama usulünü karara bağladık. Ses Yazı İşleri Müdürü Erdoğan Sevgin, 6 jüri üyesine ”Birincilik için kimi aday gösteriyorsunuz?” diye sordu. İçimizden birisi Tarık Üregül dedi ve inanır mısınız o anda tam 7 kol birden havaya kalktı. Bu yıl bütün birincilik oyları Tarık’a gitmişti. Birincilik için başka aday gösterilmedi.”
Yarışmada yaşananlar, kamera önü ve jüri üyeleri karşısındaki ikinci eleme ve Tarık Akan’ın kapak olduğu tarihi 16 Ocak 1971 Ses Dergisi’ni ise bir sonraki yazımda anlatacağım. Bu yıl Tarık Akan’ın sinemadaki 50. Sanat Yılı. Sonsuz sevgi, saygı ve özlemle anıyorum. Hocam, ustam, ağabeyim, nice 50. yıllara…
Sinematik Yeşilçam için Hazırlayan: Murat Hattatoğlu – Aralık 2021