Cezaevinden Oscar’a Giden Yol

Tarık Akan Yol

12 Eylül 1980… Demokrasi tarihine “kara bir leke” olarak geçen askeri darbe gerçekleşmiş ve Türkiye’de hayat durmuştu. O gün durmayan birisi vardı. Durmadan çalışan, kafasındaki filmi senaryolaştıran biri. İmralı Yarıaçık Cezaevi’nde, portakal sandıkları üzerinde filmini yazan bir sanatçı vardı. Türkiye Sineması’nın dehası; Yılmaz Güney… Aylardır üzerinde çalıştığı senaryonun son bölümlerini yazıyordu. Kurban Bayramı’nda izne çıkan mahkumların on bir tanesinin öyküsü. 2 cilt olarak yazdığı senaryonun ilkinin adı Arife, ikincisinin adı ise Bayram. Güney, filmin senaryosunu bitirmiş ve yönetmen olarak Erden Kıral’ı seçmişti. Erden Kıral’ı görüşmeye çağırırken Tarık Akan’a da filmle ilgili bilgi vermesini istemişti. Bu bilgi, başrolde Tarık Akan’ı oynatacağının şifresi, “hazırlan” mesajıydı.

Tarık Akan: “Denizli’deki yedek subaylığım bitmeden Erden Kıral’dan telefon gelmişti:
“Yılmaz Güney beni İmralı Yarı Açık Cezaevi’ne çağırıyor, ne yapayım?”
“Hemen git, mutlaka bir proje vardır.”
Telefonlarım dinlendiği için bir-iki kelime söyledi:
“Bayram iznine çıkan on iki mahkum, bir hafta sonra geri dönerler,” dedi. Bu kadarı bile heyecanlanmama yetmişti. Askerliğim biter bitmez Yılmaz Ağabey’in Moda’daki evinde görüştük
.”

Erden Kıral, sık sık İmralı’ya gidiyor, Güney’le cast, senaryo ve mekanlar üzerine görüşmeler yapıyordu. Tarık Akan ise askerliği biter bitmez Isparta Cezaevi’ne, Güney’in yanına gitmişti. Akan, Anne Kafamda Bit Var kitabında Güney’le görüşmesini şöyle anlatmıştı;

Tarık Akan: “Yatağa oturmuştu. Önüne bir portakal sandığı çekmiş, üstüne kağıtları yaymış, elinde kalemler, çalışıyordu. Beni görünce yerinden fırladı. Sarıldık; beni kollarıyla sımsıkı sardığını hatırlıyorum. Keyfi yerinde olduğu zaman böyle yapardı; uzun uzun, sıkı sıkı sarılırdı. Beni hemen çalışma masası gibi kullandığı portakal sandığının yanına oturttu, senaryoyu anlatmaya başladı: “On iki mahkum: Battal, Mercan, Süleyman; Seyit, Abbas, Mevlüt, Yusuf, Ömer, Mehmet, İsmail, Hamza, Mirza … Hepsinin hikayeleri hazır, ama daha etlenmedi, sahneler ve diyaloglar yok:” Hayranlık ve heyecanla dinliyordum. Hepsinin hikayesi bir başka güzeldi… Karşılaşmamızın ve film tasarısının ilk heyecanını atlattıktan sonra çay içip konuştuk. Hangi rolü oynamak istediğimi sordu.”Hepsini birden oynamak istiyorum,” deyince kahkahayı patlattı.”Bana sorsalar ben de bu yanıtı verirdim aslında, hepsini çok sevdim, hepsi de çok gerçek, değil mi?” dedi. Abbas’ı oynamamı istiyordu. Çok güzel bir roldü, ama sonraki günlerde Abbas’ı ve Abbas’ın olaylarını geliştiremeyeceğini fark etti. Bir hafta sonra Seyit Ali rolüne geçtim… Bütün görüşmelerin, tartışmaların, karşılıklı değerlendirmelerin ardından Yılmaz Ağabey, ‘Yol’ (Bayram) filminin senaryosunu tam sekiz kez yazdı. Sekizinci senaryoyu hapishaneden ben alıp getirdim. Senaryonun arkasına şöyle yazmıştı: ”Artık çok yoruldum. Bazı yerleri daktiloya çekemedim. Siz halledin. Başarılar.

Tarık Akan Yol 2

Ve senaryo artık hazırdı. Tarık Akan, Sansür Kurulu için hazırlanan senaryoyu Ankara’ya götürdü. Ve o gün belki de hayatının en güzel rolünü oynadı. Çünkü Bayram’ın kuruldan geçmesi imkansızdı. Tarık Akan, o gün imkansızı başarmış, filmin çekilebilmesi için Sansür Kurulu’nu ikna etmişti.

Senaryonun adı: Bayram
Ait olduğu kurum: Güney Film
Senaryo yazarı: Yılmaz Güney
Dosya no: 91134-618
Çekileceği yerler: İstanbul, Bursa, İzmir, Konya, Eskişehir, Mersin, Adana, Bingöl, Gaziantep,
Urfa, Diyarbakır, Ankara.
Çekileceği tarih: 1980-1981
Karar tarihi: 17.12.1980

1981 yılının Ocak ayında Erden Kıral yönetmenliğinde “Bayram”ın çekimlerine başlandı. Şubat ayının ortasına kadar çekimler sürdü. Fakat Yılmaz Güney, çekilen set fotoğraflarını beğenmiyordu. İlk filmin neden aksadığını Tarık Akan’a sorduğumda bana şöyle anlatmıştı;

Tarık Akan: “Bayram ismiyle çekilen ilk filmde çok zorluklar yaşamıştık. Yeni darbe olmuştu. Kibrit kutusu kadar bir paramız vardı. İlk filmin oyuncu kadrosu tiyatrocuydu. Onların programına uymak zorunda kaldık. Filmin ilk gününden itibaren sarkmalar başladı. Hiçbir şey yolunda gitmiyordu.

Yılmaz Güney ise merakla filmi bekliyordu. Gazeteci-yazar Muhsin Kızılkaya, 1992 yılında Özgür Gündem gazetesindeki “İyi Hal Kağıdı” adlı köşesinde, Yol filminin ilk yönetmeni Erdel Kıral’ın yönetmenlikten nasıl alındığını şu sözlerle anlatıyordu;

Muhsin Kızılkaya: “Kıral, filmi bitirmiş, gönül rahatlığıyla hapishanedeki Yılmaz Güney’e götürmüş. Güney, filmi seyretmiş ancak beğenmemiş. Memnuniyetsizliğini de açıkça ifade etmiş. Tasarladığı film bu değil. ”Yalvardım Yılmaz’a… N’olursun, bu filme çok emeğim geçti. Ver onu bana. Sana söz veriyorum, bu filmi çektiğimi kimse bilmeyecek. Bu ikimizin arasında bir sır olarak kalacak. Ancak Yılmaz kararlı filmi yakacak. Bunca emekle çektiğim filmi, Yılmaz hapishanede yaktı. Sanki beni oracıkta yakmıştı.” Ben Kıral’ın yalancısıyım. Belki o gün bana anlattıklarını bugün yalanlıyor olabilir. Çünkü bu öyküye şimdiye dek hiçbir basılı yayın organında rastlamadım. Beni Hakkari’de lisede okuyan bir öğrenci olarak görmüş ve içini dökmüş olabilirdi. Aradan yıllar geçtikten sonra şimdi yazıyorum.”

Tarık Akan Yol 3

Yılmaz Güney, çekilen filmi beğenmemiş ve çekimleri durdurmuş, ekibin dağılması için mektup göndermişti. Fatoş Güney sette bu mektubu okumuş ve Ayvalık Cunda Adası’nda film durdurulmuştu. Ekipte üç otobüs dolusu figüran ve bir otobüs de teknik ekip vardı. Gece yarısı herkes uyandırıldı ve İstanbul’a dönüldü. Filmde oynayan Mahmut Cevher, Aytaç Arman, Savaş Yurttaş, Erol Demiröz, Kamil Sönmez gibi isimler ise filmin durdurulmasını protesto ettiler. Ve daha sonra çekilecek olan Yol’da oynamayı kabul etmediler. Sonraki gün Yılmaz Güney Cezaevi’nden izin alıp Moda’daki evine geldi ve Tarık Akan’ı çağırdı. Durum değerlendirmesi yaptılar. Yılmaz Güney filmin hemen çekilmesini istiyordu. Zeki Ökten arandı. Ökten “Bir başka yönetmenin bıraktığı filme ben devam edemem.” deyip reddetti. Yılmaz Güney’in asistanı olan Şerif Gören ise hapisteydi. Bu filmi çekebilecek yönetmen yoktu. Yılmaz Güney hiçbir yönetmeni beğenmediği için bu duruma sinirlenmiş ve filmi çekmekten vazgeçmişti. Tarık Akan ise böylesi güzel bir senaryoyu mutlaka çekmeleri gerektiğini söylüyor, Güney’i vazgeçirmeye çalışıyordu. Ayrıldılar, Tarık Akan o günü şöyle anlatmıştı;

Tarık Akan; “O gün sokağa çıkma yasağı vardı. Yasak başlamadan önce Taksim’de Akşam gazetesi aldım, okurken bir baktım “Yönetmen Şerif Gören serbest bırakıldı” başlıklı bir haber. Havalara uçtum. Çünkü bu filmi sadece o çekebilirdi. Yılmaz Abi ertesi sabah cezaevine gidecekti onu yakalamak için sabahın ilk saatleri Bakırköy’den Moda’ya gittim. Müjdeyi verdim, bana sarıldı Yılmaz Abi, çok mutluyduk. O gün 23:00’ e kadar her yerde Şerif Gören arandı. Meğerse akşama kadar serbest bırakmamışlar. 4 aydır Metris’te tutukluydu. 23:30 gibi evine girecekken Yılmaz Abi’nin adamları senaryoyu veriyorlar, “bunu mutlaka oku, yarın Yılmaz Abi Moda’daki şu adreste seni bekliyor” diye ve ertesi gün Yılmaz Abi’nin evinde buluştuk.

Şerif Gören senaryoyu çok beğenmişti fakat şartları vardı. On iki mahkumun altıya inmesini istiyordu. Yılmaz Güney tamamını çekmesini istiyordu. Tartışmalar sürüp gitti ve en sonunda Yılmaz Güney “Peki Şerif kardeş” diyerek kabul etti. Güney, asistanı olan Gören’e her zaman “Şerif kardeş” diye seslenirdi. Aslında Şerif Gören’in başka bir projesi vardı. İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanını filme çekmek istiyordu. Cezaevindeyken çalışmalara başlamıştı. Fakat ustası Yılmaz Güney’in bu isteğini geri çeviremezdi. Şerif Gören, kendi projesini erteledi ve Yol projesini kabul etti. Yeni bir ekiple, yeni oyuncularla hazırlıklar başladı. Şerif Gören, çekimler başlamadan önce Isparta Cezaevi’ne gidip Yılmaz Güney’le görüştü. Son hazırlıklar tamamlandı. Karların erimeye başlamasından dolayı Tarık Akan’ın karlı sahnelerinin acilen çekilmesi gerekiyordu. Bu yüzden filmin çekimlerine Bingöl’den başlandı. Film ekibi 22 kişiydi. Ekip, Bingöl’e bağlı Yolçatı’daki Kayakevi’ne yerleşti. 6 Mart 1981 Cuma günü, Bingöl Karlıova’da Tarık Akan’ın karlı sahnelerinin çekimleriyle başlayan bu mücadeleli “Yol” 18 Ağustos günü Halil Ergün’ün oynadığı “Kuyumcu Soygunu” sahnesiyle tamamlanıyordu. 46 günde çekilen filmde türlü zorluklar yaşandı. Sıkıyönetimle, doğa koşullarıyla, parasızlıklarla mücadele edildi.

Yılmaz Güney ise film çekimleri bittikten sonra “Yol”lara düştü. 9 Ekim 1981 tarihinde izinli olarak çıktığı Isparta Yarı Açık Cezaevi’nden firar etti. Antalya Kemer’de bir otelde konakladıktan sonra, önce Rodos’a, oradan Atina aktarmalı olarak Fransa’ya geçti. Fransa günlerinde ziyaretine giden usta yönetmen Ali Özgentürk, yıllar önce Yılmaz Güney’e ait bir anısını “Herkes Ondan Söz Ediyor” adlı kitapta şöyle anlatmıştı.

Tarık Akan Yol 4

Ali Özgentürk: “Yılmaz Abi, o gün Yol ve Sürü filminde çalışan arkadaşların listesini yaptı, imzaladı ve para verdi. Tarık Akan’dan Zeki Ökten’e, Şerif Gören’e kadar. Ben de kendisinden imzalı bir belge ve parayı aldım. İstanbul’da Papirüs’te bütün arkadaşları yuvarlak bir masada topladım. Yılmaz Abi’nin yazdığı listeyi gösterdim. Her isim yazılmıştı ve karşısında ne kadar verileceği yazıyordu. Hiç kimse bu parayı almadı. O parayı kardeşim aracılığıyla, Yılmaz Abi’nin İzmir’deki kız kardeşine gönderdim.”

Yol filmine ayrılan, kibrit kutusu kadarki bütçe, ilk film olan “Bayram” da bitmiş, “Yol” için bütçe kalmamıştı. Yol’un tüm emekçileri, filmde para almadan çalışmışlar ve sinema tarihimizin en önemli filmine imza atmışlardı.

26 Mayıs 1982… Yol, Cannes Film Festivali’nde büyük ödül Altın Palmiye‘yi kazandı. Tarık Akan ise En İyi Erkek Oyuncu dalında aday gösterildi. (Tarık Akan yurtdışına çıkış yasağı nedeniyle ödül törenine gidemedi.) Yol filmi daha sonrasında Hollywood’da Altın Küre (Golden Globe) ödüllerinde de aday gösterildi. “Yol” Altın Küre ödülüne aday gösterilen ilk ve tek Türk filmi oldu. Oscar macerası ise sıkıyönetim yasağına takıldı. 1982 yılının en iyi filmlerini değerlendiren Akademi üyeleri, en iyi yabancı film dalındaki Oscar ödülleri listesini oluştururken “Yol”u Türkiye’de yasaklandığı için maalesef değerlendirmeye alamadılar. Ülkelerin resmi seçimleri yarışmaya aday olarak gönderildiği için Yol, Oscar’a aday olamadı. Eğer yasaklanmamış olsaydı, Oscar Ödülleri’nde 1947’den beri verilen “En İyi Yabancı Film” ödülünü alması içten bile değildi. Şu bir gerçek ki, “Yol” , Türkiye’den bir filmin Oscar heykelciğine en çok yaklaştığı film olmuştu.

O yıl ise “Yol” u sinemada izleyen 18 yaşında bir genç vardı. Alejandro González Iñárritu… Müzik tutkunu bu genç, Yol’u izlemiş ve çok etkilenmişti. “Yol filmini izledikten sonra sinemaya karar verdim” diyen bu genç yönetmen, Yılmaz Güney hayranı olduğunu çeşitli röportajlarda dile getiriyordu. Ve 2015’te çektiği, Leonardo Di Caprio‘nun başrolde oynadığı Diriliş (The Revenant) filmindeki at sahnesinde ”Yol” filmine ve Yılmaz Güney’e selam çakmıştı. Ve bu film, 2016 yılında 12 dalda Oscar’a aday gösterilirken, Leonardo DiCaprio “En İyi Erkek Oyuncu”, Alejandro González Iñárritu ise “En İyi Yönetmen” dallarında Oscar ödülünü kazanıyordu. Bu ödüller belki de Tarık Akan ve Yılmaz Güney’in yerlerine havaya kaldırılıyordu.

Cezaevinden Oscar’a Giden Yol Sinematik Yeşilçam için Hazırlayan : Murat Hattatoğlu – Mart 2022

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir