Colette Jerry ve Zambella revüsünün Türkiye’yi terk ettiği sene, 1956’da Türkiye’ye gelen Pamela, yani Türkiye’de zamanında nam-ı diğer “Dört Motorlu Pamela” ayağının tozuyla Collete kadar büyük bir fırtına koparamamıştır ama beş seneden fazla gittikçe şiddeti artan bir fırına olarak esmiştir Türkiye topraklarında ve dahi Türkiye basınında. Merhum Aydın Boysan hatırat kitabında “Pamela güzel vücutlu genç bir hanımdı. Sahneye, oldukça cömert açılmış giysilerle çıkardı. İlginç bir yanı, önünde ve arkasında ikişer püskül asılı olmasıydı. Öndeki iki püskül meme uçlarına, arkadaki iki püskül ise, poposunun iki kanadına bağlıydı. Pamela önce müziğe uyarak, göğsündeki iki püskülü çevirmeye başlardı. Kendisi dururdu, memelerini oynatırdı. Önce sağa, sonra sola doğru… Bitmedi, önce sağdakini sola, soldakini sağa döndürerek. Sonra da durduğu yerde, poposundaki püskülleri önce sağa sonra sola döndürür, sonra da memeleri gibi, sağdakini sola, soldakini sağa döndürürdü. Müzik ritmlerine uyarak yapılan gösterinin sonu, göğüs ve popodaki dört püskülü birden, önce sağa sonra sola, sonra da dört püskülü birden içeri ve dışarı doğru pervane gibi döndürerek biterdi. Paris gazinolarından, Broadway ve Las Vegas’a kadar, bir daha böylesini görmedim” yazar.
Pamela Türkiye’ye Zambella revüsüyle gelmemişti ama Zambella çok eski bir arkadaşıydı. 40’lı senelerden itibaren Paris’te Le Grand Carrousel kulüpte beraber senelerce çalışmışlardı. Pamela da klübün demirbaş stripteasecilerindendi. Belki biraz riskli fiziğinden ötürü, baby-face Coccinelle, Bambi, Sone Teal, Capucine, Kiki Moustic, Everest, Zambella gibi vedetlerden biri değildi ama senelerce kadroda kalmıştı. Ama biraz yaş almaya başlayıp yüzü de iyice eskiyince Pamela’ya yol verilmişti. O dönem ya kulübün koreografili kostümlü striptease şovları müsaade etmiyordu ya da Türkiye’de meşhur olduğu “dört motorlu” showunu henüz geliştirmemişti; yoksa merhum Aydın Boysan’ın dünyada emsalini görmedim dediği, -tahayyül etmekte bile zorlandığım- her biri ayrı yöne dönen püskül pervaneli showunu yapıyor olsa daha çok ekmek yermiş.
Neyse Pamela çaptan düşmüş olmanın hüsranıyla bulabildiği mekanlarda geçici striptease showlarını yaparken, bir süredir Türkiye’de olan Peter Wolsky‘den ekseriyatı Alman dansçılardan müteşekkil Rondelas Revüsü‘ne katılması davetini alınca tası tarağı toplayıp İstanbul yollarına düşmüş. Bazı gazetelerde İngiliz ya da Amerikalı olduğu rivayetleri yazsa da, Pamela Paris’e göç etmiş bir Fransız Kanadalı. Wolsky’e gelince o da bir göçmen, Rus kökenli olduğunu söylese de Brezilya kökenli bir ABD vatandaşı. Senelerdir Avrupa’da show bussines’ın içinde, kah koreograf, kah dansçı, kah kostüm tasarımcısı, kah organizatör. Revü grupları kurduğunda turnelere çıkıyor, gittiği yerlerde kalabildiği kadar kalıyor. Türkiye’de Rondelas Revüsü’yle hem kulüplerde çalışıyor, hem Yeşilçam filmlerinin revü sahnelerinin koreografisini yapıyor, bazen filmlere müzikler besteliyor, revüsünü bu filmlerde oynatıyor, kendisi de bazılarında solo dansçı olarak çalışıyor. Pamela, Rondelas Revüsü’ne ne fiziki, ne tarz olarak adapte olamıyor. Tam “yine yol göründü mü?” diye düşünüp, hüsranına hüsran katacakken. İstanbul’da solo striptease dansçı olarak keşfediliyor ve kısa sürede İstanbul’da sükseli bir dansöze dönüşüyor – Herhalde alamet-i farikası dört motorlu dansını artık bulmuş olacak-.
30 Haziran 1956 tarihli Taksim Gazinosu‘nun ilanında şöyle lanse ediliyor: “Casino de Paris yıldızlarından orijinal göğüs dansları ile beynelminel şöhret yapmış bu sahada dünyada yegâne dansöz Miss Pamela’yı 2 Temmuz’dan itibaren Taksim Belediye Gazinosu Varyete Bahçesi ve Teras Pavyonu’nda göreceğiz.” İstanbul seyircisi de bu “beynelmilel şöhret”e (!) ve yeni moda teyyareler misali dört motoruna ve cömertçe sergilediği mebzul vücuduna hemen tav oluyor. Ve Türkiye’de şöhreti hızla artmaya başlıyor. Rondelas Revüsü’nün dansçılığından oluyor ama vedet bir solo dansçı da oluyor. Bir mizah dergisi “Nam-ı diğer dört motorlu cıbıldak dilber İstanbul’da sekte-i kalplere vesile oluyor” yazıyor.
Pamela kısa sürede haftanın altı gecesi sahneye çıktığı gazinoyu, her gece sırf onun için gelen müşterilerle dolduruyor. Eylül ayı sonunda yine aynı gazinonun verdiği ilanda bu kez Pamela’nın ağzından şu malumatı ediniyoruz: “İstanbul’u ve Taksim Gazinosu’nu çok sevdim. Biraz daha kalıp yeni sezon başlangıcı için hazırladığım yeni striptease’leri göstereceğim.“Pamela İstanbul’da iyice meşhur olup Türk dansözlerin pabuçlarını dama atıp basını mütemadiyen işgal etmeye başlayınca bir teklifi kabul edip Ankara yollarına düşüyor. Çoğu kaynağa göre Ankara’da mesleğini ilk Gar Gazinosu‘nda icra ediyor ama Güngör Uras’ın hatıratına göre Ankara’da ilk icra-i sanat eylediği mekan Bomonti Bahçesi. Oradan Ankara Palas Oteli pavyonuna geçiyor. Belki de hem Gar gazinosu, hem de Bomonti bahçesinde çalışmıştır. Tabii Colette Jerry’le büyük iş ve sükse yapmış Ankara Palas Oteli pavyonu, şöhreti şimşek hızıyla artan Pamela’yı transfer ediyor.
İşte Dört Motorlu Pamela’nın, döneminde ancak Benli Belkıs ve Cahide Sonku‘ya nasip olan dillere ve dahi basına düşen şöhreti, hacmini asıl bu Ankara Palas Oteli döneminde buluyor. Buradaki showları dönemin devlet erkânının da hayli alâkasına mazhar oluyor. Ankara Palas Oteli pavyonunun 250 kişilik salonu tıpkı Colette Jerry’de olduğu gibi, bu sefer de Dört Motorlu Pamela için her gece tıklım tıklım doluyor. Dört Motorlu pavyonda Colette’den çok çok daha uzun süre çalışıyor. Dört Motorlu Pamela’nın müdavimlerinden birisi de, Ankara Palas Oteli’nde daimi bir odası olan Cumhurbaşkanı Celal Bayar. Bayar Dört Motorlu’nun sanatını öyle taktir ediyor ki, onu defalarca seyrediyor. Taktirini iltifatlarla taçlandırıyor, çalıştığı otelde kalan Pamela’yla zaman zaman “otel arkadaşı” olarak hasbihâl ediyor. Bazı eski Ankara hatıratlarında Bayar ve Pamela’nın hasbihâlden hayli öte bir alakaları olduğuna dair rivayetler de var. Ama ben bunu bilemem, yanlarında değildim. Merakınızı ancak merhum Bayar’ın ruhunu çağırarak ya da halâ hayatta ise Dört Motorlu Pamela’yı bulup ona sorarak giderebilirsiniz.
Dört Motorlu Pamela’nın sahnedeki tek falsosu, bazan hızına dayanamayan göğüslerindeki ya da kalçalarındaki pervanelerin kopup uçuvermesi. Ama Pamela tecrübeli ve soğuk kanlı bir dansöz, iş kazalarına önlem olarak sahnede her daim bir röpteşambır bulunduruyor. Kaza anında el çabukluğuyla röpteşambırına sarınıp kulise geçiyor, arızalan motorunu hemen tamir edip, sahneye sanatına dönüyor. Bu meslek kazalarından birini devrin bir gazetesi şöyle nakleder “İstanbul’daki alakayı başşehirde de toplamakta olan dansözün [başına], muhtelif defalar vuku bulabileceği kendisine ihtar edilen bir hadise gelmiş, fazla sürate dayanamayan püsküllü pervaneler düşüvermiştir. Motorları stop eden Pamela derhal ropdöşambrına sarılarak içeri çekilmiş, tamiratı yaptıktan sonra numarasını tamamlamıştır.” Önce Colette Jery’nin, ardından da Dört Motorlu Pamela’nın yarattığı izdiham ve aldıkları çok yüksek ücretler yerli oryantal dansözleri çıldırtıyor. Ve takkeyi önlerine koyup düşünmeye başlıyorlar. Önce devrin en şöhretlilerinden, aynı zamanda dansöz dergilerindeki iddiaları ve sık sık basın toplantılarıyla da maruf Semiramis (Semiramis Göze), nam-ı diğer Prenses Semiramis klasik dansöz kıyafetlerini bir kenara bırakıp striptease kıyafetleri diktiriyor ve dansına striptease unsurları ilave ediyor -İleriki senelerde oryantal ve striptease dans melezinin üstâdesi merhum Seher Şeniz olacaktır-. Onu pek çok oryantal dansözün katıldığı bir organizasyonla başlayarak yine devrin büyüklerinden İnci Birol takip eder. Hatta Birol işi daha da ileri götürüp revü dansçılarının makyajlarının da abartılısı, adeta bir drag queen makyajıyla stripteese-oryantal yapmaya başlar. Colette ve Pamela’nın en çok da Ankara’daki sükseleri ve kendisini gölgede bırakmaları koymuştur Birol’a, çünkü İstanbul’da en revaçta dansöz olmasa da, epey zamandır Ankara ve Adana‘nın en revaçta dansözü odur, elin ecnebileri gelip kalelerinin birini fethetmiştir. Kimilerine göre devrin en büyük rakkasesi -kimilerine göreyse Nana ya da Nimet Alp‘tir- Özcan Tekgül de striptease akımına katılır. Ve bu üçlüyü irili ufaklı diğer oryantal dansözler takip eder.
Oryantal dansözlerin striptease kayması, artık dansöz dergilerindeki fotoğraflarının da bu minvalde olmaya başlaması, basında ve içtimai hayatta da bir kıpırtı başlatır, özellikle de muhafazakâr milliyetçi zümrelerde.
Semiramis dansının ve fotoğraflarının yeni formu sebebiyle iki kez savcılığa çağrılır. Buna çok içerler ve adeti üzerine hemen bir basın toplantısı! Semiramis basın toplantısı düzenler ama bu basın toplantısı farklıdır, bu sefer mekan evinin yatak odasıdır ve izahatını yatağının üzerinde striptease gösterisi eşliğinde yapar.. “Ben müslümanmışım, günahmış… Ecnebilere mübah, bize yasak. Onlar dünya kadar para kazanıyor, üstelik bu parayı döviz olarak memleket dışına çıkarıyorlar. Devletin bize yasak koyması değil aksine teşvik etmesi lâzım ki memleketin parası memlekette kalsın“. Prenses Semiramis’in herhalde Türkiye’de kazanılan paranın döviz olarak yurt dışına çıkarılamayacağına dair, o dönemki kanundan haberi yok. Ve Prenses basın toplantısında yine iddiacı meşrebine mağlup olup, yerli ecnebi bütün dansözleri jüri önünde imtihana davet ediyor. Ve hızını alamayıp, “66 köşeli göbek attığını” iddia ederek bombasını patlatıyor. Ben 66 köşeli göbek atmanın nasıl bir şey olacağını tahayyül edemiyorum, ya siz?
Ekmek yediren sriptease furyası sadece dansözleri değil, entertainmentin farklı branşlarında icra-ı sanat eyleyen pek çok kadını da etkisi altına alır. Bunlardan biri de radyodan sahnelere sansasyonel bir geçiş yapıp, bir anda Zeki Müren’in renkli rüyalarını kabusa döndüren rakibesi olan Sevim Çağlayan, nam-ı diğer “Şahane Kadın“dır. Temmuz 1959 tarihli Yeni Sabah gazetesinin Ankara mahreçli haberi şöyle: “Şehrimizdeki gazinolardan birinde alaturka müzikle striptiz yapan Ankara Radyosu sanatkârlarından Sevim Çağlayan vali tarafından bu numarayı yapmaktan menedilmiştir. Sevim Çağlayan valinin yasak kararını duyurunca gazinoyu tıklım tıklım dolduran seyirciler ‘hadise çıkarmış‘. Ertesi gün ‘radyodaki yevmiyeli vazifesinden’ uzaklaştırılan sanatçı, ‘izinsiz striptiz yapmak ve hadiselere sebep olmak’ suçlamasıyla çıkarıldığı savcılıktaki ifadesinde ‘Yunan mitolojisinde Venüs’ün deniz dalgalarından hasıl oluşu hikâyesinden mülhem olarak deniz dekorundaki istiridye kabuğundan çıkmak suretiyle şarkı söyleyerek Türk musikisine Batı havası vermek istedim’ demiş ve çıkışta muhabirlere striptiz hareketleriyle dans ederek, bestekar Rüştü Demirci’ye ait Muhayyer Kürdi ‘Ne olursa olsun güzelim, sev sen beni’ şarkısını söylemiştir.”
Avrupalı revülerin memleket hudutları dahiline soktuğu striptease, 50’li senelerin gündem mevzularından biridir. Bir yanda gazinolarda hadise çıkaracak kadar ateşli hayranlar varken, diğer yanda “gençliği dejenere eden ve milli bünyemiz için büyük tehlike teşkil eden striptiz adı verilen soyunma dansı”nın yasaklanmasını savunanlar vardır. -Bu da o dönemin kutuplaşması-.
Kuruluş amacı, kadının siyasal haklarını elde etmesi ve sosyal yaşama eşit olarak katılmasının sağlanması olarak ilan edilmiş, kurucuları arasında, Nezihe Muhittin, Latife Bekir Çeyrekbaşı ve Sabiha Sertel’in bulunduğu, Şükufe Nihal’in en aktif üyelerinden birisi olduğu, Mustafa Kemal’in sabık karısı Latife Uşşaki’nin de “suskunluk” insivasına çekilmeden önce büyük destek verdiği Türk Kadınlar Birliği üyeleri ve MTTB-Milli Türk Talebe Birliği üyesi öğrenciler 1957’de striptease’in yasaklanması için iki ayrı gösteri düzenler. MTTB işi bir adım daha ileri götürüp striptease ile beraber rock’n’roll‘un da yasaklanmasını arz eder.
Doğan Nadi de Cumhuriyet gazetesinde striptease’in bir dans değil bir hastalık (röntgencilik) olduğunu yazarak katılır bu kampanyaya.
Striptease karşıtı kampanya gösterilerle devam ederken, Beyoğlu’nda uyanık bir organizatör de “striptizi tatbiki şekilde izah etmek” maksatlı ve bilet satın alarak girilebilen, 20 dansçı kızla birlikte tatbiki bir basın toplantısı düzenler. Bu basın toplantısında bir süre önce oryantal danstan sttriptease’e tornistan etmiş şöhretli dansöz İnci Birol da söz, pardon sahne alır, basın ve dolayısıyla halk striptesein ne olup olmadığını iyice idrak etsin diye tatbiki bir beyanat verir.
Sonunda Adliye Vekaleti savcılıklara bir tamim gönderip mevzu üzeride titizlikle durulup fazla soyunan, böyle afiş bastırıp fotoğraf çektiren dansözler hakkında dava açılmasını ister.
10 Mart 1958‘de İstanbul Valiliği striptease’i yasaklar. Bu kararın akabi stripteaseciler tebdili mekan edip, Ankara, İzmir ve Adana gazino ve kulüplerine transfer olurlar.
Mayıs 1958‘de Lübnan İç Savaşı başlayınca Ortadoğu entertainment hayatının merkezi Beyrut’tan da Türkiye’ye mebzul miktarda stripteaseci göçü olur -artık Lübnan’dan kaçıp Türkiye hudutlarından giren striptesecilere asylum seeker mı, refugee mu, immigrant mı, başka bir şey mi dersiniz, siz karar verin-. Bunun üzerine yavaş yavaş gevşeyen yasak zamanla tamamen unutulur. Yani atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiştir.
Tüm bu patırtılar koparken Dört Motorlu Pamela’nın Ankara Palas Oteli’nde keyfi yerindedir. Kazancı iyidir, hayranları her gece pavyonu tıklım tıklım doldurmaktadır, devlet erkânı tarfından el üserinde tutulmaktadır… Üstelik bu patırtı basına aksederken, ismi ve fotoğrafları sık sık kullanılmakta, oturduğu yerde başkaları onun reklamını yapmaktadır. Su akarken küpünü doldurmaya devam eden Pamela için Pazar Dergisi o günlerde “Dört motoru da stop etti: Pamela gidemiyor” başlıklı bir haber yapar:
“Memleketimizde çok tutulan bu dansöz, hayranlarının gittikçe artması üzerine başka memleketlerle olan mukavelelerini feshetmiştir. Ama kendisi her gün, sabahtan akşama kadar, doktor nişanlısını düşünerek, gitmeye karar vermekte, akşam olunca kararından vazgeçmektedir.”
“Ankara Palas Oteli demişken, önce Colette Jery, sonra Dört Motorlu Pamela pavyonunda sahne alırken “dansöz çıkarıp Ankara Palas’ın haysiyetini yer ile yeksan ettiler” diye dırdır eden muhalif basın maddi bir hata yapmaktadır. Collete de Pamela da dansöz değil, stripteaseci’dir, Batı’dan gelmişler icra-i sanatlarını Batı tarzında yapmışlardır. Yani Ankara Palas Oteli’nin gayr-i resmi parafından resmi vitrinlerinden biri olduğu “Batılılaşma” ülküsüne münâsiptirler. Ankara Palas’ta ilk oryantal dansöz DP dönenimden sonra çıkmıştır. Hem de dansöz değil dansözler! Ankara Palas’ın ilk dansözleri bir Yılbaşı balosunda sahne alan, o dönem biri 9 diğeri 11 yaşında olan kemancı Yaşar Dinletir’in “Güler Kardeşler” ismiyle maruf iki kızıdır. Bu dansöz kardeşler, çocukluktan genç kızlığa geçmelerinin akabinde babalarıyla beraber Londra‘ya göç etmiş, orada İran ve Arap kulüplerinde senelerce icra-i sanat eylemişlerdir. Arada Türk basınında da Londra caddelerinde reklam için oryantal kıyafetleriyle göbek atarken çekilmiş fotoğrafları neşredilir. Şimdi neredelerdir, ne yaparlar bilmem.
Yine Cumhuriyet’in Batılaşma ülküsü izinde, Türkiye’de senelerce sinemanın kapıları da oryantal dansözlere kapalı olmuştur. 1916’da başlanan ama tamamlanamayan Benliyan Milli Operet Kumpanyası aktör ve dansçılarının rol aldığı Leblebici Horhor Ağa‘dan itibaren, Türkiye Sineması’nda “Tiyatrocular Dönemi” olarak isimlendirilen devre boyunca, oryantal dansçılara gayr-i resmi yasak edilmiş olan kamera önü revü dansçılarına sonuna kadar açıktır. Hatta kostüme tarihi filmlerdeki rakslar bile dansözler tarafından değil revü dansçıları tarafından Batı dansı rahle-i tedrisinden geçmiş olarak edilir. Kamera önüne ilk kez, epey kısa da olsa Kerim’in Çilesi (1947) filminde Ferdi Tayfur çıkarır oryantal dansı. İsmi afişe yazılmayan ama göbeği peliküle geçen ilk dansöz de, o dönem epey şöhretli olan Nejla Ateş‘tir. Ama yine de Ateş oryantal danstaki asıl şöhretini Türkiye’de değil ABD‘de yapmıştır. Aynı sene sene peliküle iki göbek daha geçer, biri hayli kısa bir sekansta 16 yaşında yeni bir dansöz olan Nimet Alp‘in göbeği, diğeri -üçü arasında en uzun sekans olarak-, o seneler şöhretinin doruğunda bir oryantal dansöz olan revülerden yetişme 29 yaşındaki Nergis Mogol‘un (Anahit Simonyan) göbeği. Mogol şöhret olsa da onun ismi de filmin afişinde geçmez. Ancak ertesi sene dans ettiği dört filmin -o sene perdede göbeği arz-ı endam etmiş tek dansözdür- üçüncüsünde ismi ilk kez afişe yazılır. Ancak 1952’den sonra göbeğin perdedeki meta değeri keşfedilip, afişlerde “danslar şu, bu” diye dansözlerin isimleri bazen filmin baş rol aktörleriyle aynı puntoda yazılır -afişlerde henüz fotoğraf kullanılmadığı, illustrasyon afişler dönemidir; bazı afişlerde dansözlerin çizimleri baş rol aktörlerinden büyük yer alır- ve o tarihin akabinde neredeyse göbek sureti görünmeyen film çekilmez. Revüler mutlak hakimiyetini kaybetmiş ama tümden silinmemiştir, fazla tamahkâr varyete filmlerinde hem dansözler, hem revü kızları, hem de şarkıcılar hep beraber peliküle geçer.
Dört Motorlu Pamela şöyle böyle değil, adam akıllı bir şöhret olduğu halde, İstanbul’da kaldığı kısa dönemde Colette Jery’in otel kapısında baş rol oynatmak için sıraya giren Yeşilçam prodüktörleri Pamela’ya pek talepkâr değildir. Bunun iki nedeni vardır: birincisi Pamela pek fotojenik sayılmaz, ikincisi ve asıl önemlisi ise Pamela’nın 1.86’lık boyundur. Türkiye’de sinemanın yeni döneminin “jeune première”leri artık “artist yarışmaları”nda önceki dönemin tiyatro aktörlerine göre çok daha boylu poslu delikanlılardan seçilmektedir. Ama bu boylu poslu aktörlerin de tümünün boyu Pamela’dan kısadır, Pamela bu boyuyla bir de topuklu ayakkabılarını giyince… O dönem ne seyirci, ne prodüktörler, ne de karşısında oynayacak aktörler “jeune première”iden uzun bir “jeune damme”a hazır değildir -hoş Pamela’nın “jeune damme”lık yaşı da hayli geçmiştir ya-.
Pazar dergisinin dedikodu sütununda hakkında yazılanlar Pamela’nın Yeşilçan prodüktörleri tarafından neden geçer akçe görülmediğini özetler gibidir : “Pamela’nın yıldızı hâlâ parlıyor. Göğüs ve kalça püsküllerinin istikametini tayin etmeye gelenler arasında gençler ve bekârlar bilhassa göze çarpıyor. Bunlar arasında Pamela’yı pavyonun bütün masalarından on beş yirmi defa seyredenler de var. Ne yazık ki bu İngiliz dansözü hayranlarını göremiyor. Burnunun ucunu göremeyecek kadar miyop çünkü. Dansını bitirip de elbisesi ile pavyona inince, iri gözlükleri, 1.86 boyuyla dansözden çok kâtibelere benziyor zaten. Geçen akşam Pamela ile birlikte Sosis adlı köpeği de pavyona indi. Böylece pavyon Nuhun gemisi gibi bir şeye benzedi.”
27 Mayıs Askeri Darbesi belki Dört Motorlu Pamela’yı, Demokrat Parti gibi yer ile yeksan etmez ama onun saltanatı da sona erer. Kısa İstanbul ve İzmir araları verdiği ama demirbaşı olduğu Ankara Palas Oteli pavyonu artık açılmamak üzere kapanır Pamela’ya. Le Grand Carrousel’den seneler sonra bu sefer de Ankara Palas’ın kapıları yüzüne kapanmıştır Pamela’nın, üstelik artık daha da yaşlıdır.
Pılını pırtını toplayıp İstanbul’a gider. Ama bu sefer İstanbul’da da tezahüratla karşılanmaz. Üzerinden darbe geçmiş bir ülkede devrik iktidarın hükümet erkânıyla, Cumhurbaşkanı’na kadar yakın alâkası alenileşmiş Pamela, Uğur Mumcu yazmadan seneler önce “Sakıncalı Piyade” durumuna düşmüştür. Bir de başlayacak mahkemelerde Pamela’nın da dinleneceği rivayetleri dolaşmaktadır.
Türkiye’deki hayatını kraliçeler gibi geçirmiş Pamela için artık rüzgarlar ters istikametten esmektedir, gemisi yol alamaz duruma gelmiştir. İşte Yeşilçam’daki ilk ve tek filmi de bu döneme rast gelir. Tuhaf bir rastlantı İstanbul’a geldikten kısa bir süre sonra yollarını ayırdığı Rondelas Revüsü dansçılarının da rol aldığı bu film, İhsan Nuyan’ın rejisörlüğünü yaptığı Senden Ayrılamam’dır (1960). Solo bir striptease dans yaptığı filmin afişinde “danslar Sevim Zühre ve Pamella” yazar. Afişte ismi eski görkemli şanının şaşaasına yakışır bir büyüklükte değil, hayli mütevazı yazılmıştır. Artı prodüktör ve rejisör Nuyan, Pamela’nın yeni “Sakıncalı Piyade” hüviyetinden endişe duymuş olmalı ki, yanına bir de oryantal dansöz eklemiş filmine. Üstüne üstlük bu pek de şöhretli olmayan dansözün ismini Pamela’yla aynı puntoda yazmış.
Pamela bir süre sonra Türkiye’yi terk eder, Paris’e döner. Türkiye’de biriktirdiği parayı dövize çevirip çıkarabildi mi, yoksa o para ne oldu bilmiyorum. Pamela hala hayatta mı? Paris’te mi? Memleketi Montreal’e mi döndü? Yoksa bambaşka bir yerde mi? Tümü bende cevabı olmayan sorular.İsmi hızla unutulan, sadece hayatta kalan son, eski Ankara hatıratlarını yazanların hatırladığı Pamela’nın asla yazılmamış bir gerçeği daha var.Pamela’nın da tıpkı Zandella gibi senelerce Paris’teki Le Grand Carrousel revülerinin kadın impersonatorlarından biri olduğu bu yazılmamış gerçek. Yani doğuştan bir kadın değil Pamela. Queer Music Heritage, Trans As City ve Worth Poit‘de yazılanlara göre Pamela meslek hayatının bir noktasında bir ameliyat geçiriyor ve trans gender bir kadın oluyor. Büyük ihtimal Türkiye’ye geldiğinde artık bir trans birey.
Şimdi yazılıp çizilmediği halde Yeşilçam bunu anladığı için uzak durmuştur o dönem Dört Motorlu Pamela’dan diyebilirsiniz. Hiç zannetmiyorum. Vaktim olduğunda ve kupürü bulduğumda, -yanlış hatırlamıyorsam Ses Dergisi’nde neşredilmiş iki sayfalık bir haber- görsel olarak paylaşırım burada. 60’ların başında üç Yeşilçam prodüktörünün Avrupa’dan bir revüyle İstanbul’a gelmiş ve İstanbul’da bir kulüpte striptease yapan bir transgender dansçıyı baş rol oynatmak için nasıl rekabet ettikleri üzerine haber.
Mehmet Atak’ın Sinematik Yeşilçam Facebook grubundaki 22 Aralık 2021 tarihli iletisinden
Yayına hazırlayan : Sabahattin Bilgiç – Nisan 2022