Vasatlığın yüceltildiği, cehaletin utanılacak değil aksine övünüldüğü memleketimizde Sinemacılık ya da Filmcilik mesleği ilk günden bugüne sanırım en kalitesiz, en avam, en rezil dönemini yaşıyor…
Usta-Çırak ilişkisiyle yürütülen bu meslekte ustalara saygı kavramı bitince insan yetiştirmek günümüzde namümkün vaziyette..
Sinema konusunda ahkam kesenlerin, üst perdeden konuşan şarlatanların esasında ne yönetmenlikten anladıkları ne bir filmin yapım süreçleri nelerdir bir kum tanesi kadar bilgileri olmadan bir de üstüne “atölye” adı altında insanların paralarını dolandırmaları akıl alır gibi değil..
Sosyal medyada bazı hesapların “sponsorlu” olarak reklam şeklinde gözüme çarpması bu konuda bir iki kelam etmeme vesile oldu..
Son dönem arka arkaya önüme düşen “Senaryo Atölyesi” ilanlarıyla herhalde bu yönde bir eğilim var diye düşündüm ilk önce.. Yıllardır tanıdığım ve Senaryo yazarlıkları konusunda gözüm kapalı kefil olabileceğim Ayhan Sonyürek, Eriş Akman gibi isimler online ya da yüz yüze senaryo yazarlığı eğitimi verdiklerini biliyordum.. Fakat isimlerini sektörde hiçbir zaman duymadığım bu zatlar hakkında araştırma yaptığımda hiç birisinin bir tane bile uzun metraj sinema filmi senaryosu ya da bir tane tv filmi senaryosu bile yazmadıklarını fark ettim…
Bir senaryo nasıl okunur? Ondan bile bihaber olduklarına eminim.. Dramaturji bilgisi, teknik altyapı, prodüksiyon şartlarını göz önünde bulundurma vs gibi deneyimlerden yoksun bir şekilde uyduruk teori bilgilerle insanları dolandırmaya yönelik bir mevzudur benim nezdimde..
Son yıllarda apartmandan hallice kampüs binaları olan tabela üniversiteleri, arka arkaya sinema tv bölümleri açarak öğrencilere koca bir yalan sunuyorlar. Aynı sorun burada da var. Eğitim kadrolarına baktığınızda bir tanesinin bile bir film yapım sürecinin herhangi bir yerinde yer almamış kendisini akademisyen olarak tanıtan birtakım isimler ne biliyorlar ki öğrencilere ne öğretecekler?
Bu okullardan mezun olan çocuklar kendilerini yeni bir Bergman, bir Welles, bir Kubrick zannedip ilk sete çıktıklarında hayatlarının en büyük yıkımını yaşamaktan kaçamayacaklar…
Filmcilik meselesi teoride bir yere kadar öğrenilebilinir. Ama bu konuda tecrübesi olmayan şarlatanlar yüzünden olan vaktinize ve paranıza olur sadece bunu asla aklınızdan çıkarmayın.
Eleştirel üslubumu sert bulanlar olacaktır elbette ama onlara da şunu söyleyeyim: Melih Gülgen’in tedrisatından geçmek her babayiğidin harcı değildir… Beni bu konuda en iyi anlayabilecek insanlar o yoldan yürümüş olanlardır.. Farklı bir şekilde açıklamak gerekirse; Melih Gülgen’in tedrisatının köklerinde Lütfi Akad’lar, Metin Erksan’lar, Halit Refiğ’ler, Yılmaz Güney’ler, Memduh Ün’ler, Tunç Başaran’lar, Natuk Baytan’lar, Ertem Göreç’ler hatta Yaşar Kemal’ler vardır.. Bütün bu isimlerin mirasını sırtında tam tamına 40 senedir taşıyan bir sinemacı olarak film setlerinde, montaj masalarında, seslendirme stüdyolarında, müzik stüdyolarında 100 binlerce saat emek harcamış biri olarak izin verin de bu konuda bir şeyler söyleyebileyim
Neyse konuyu fazla dağıtmadan ben bu şarlatanlardan çok sıkıldım.. Utanmadan ozalitçide bastırdıkları uyduruk sertifikalarla insanlarla resmen dalga geçtiklerini düşünüyorum… Pardon da siz bu konuda sertifika dağıtacak kadar “eğitim” verme yetkisini kimden aldınız? Milli Eğitim Bakanlığı mı? Kültür Bakanlığı mı?
Bir taraftan bakınca bu şarlatanlara da kızmamak gerek aslında… Biraz da özeleştiri yapmamız lazım.. İdeallerimizden kopup hayat mücadelesine dalınca meydan maalesef bu çakallara kaldı.. Bizler insan yetiştirmeyi sadece setlerde öğrendik ve usta-çırak ilişkisini bu şekilde devam ettirmek istedik… Film setleri haricinde de pekala insan yetiştirebilirdik.. Kalifiye elemanları farklı metodlarla eğitebilirdik bunun için de girişimlerde bulunmadık… Bu anlamda da kendimizi de sorgulamalıyız…
Ben sanmıyorum ki herhangi bir Avrupa ülkesinde ya da Amerika kıtasında yetkin olmayan insanlar bu tip konularda kolay kolay ahkam kesebilsinler.. ( Önceden Dunning – Kruger Sendromu ile ilgili bir yazı yazmıştım ordan da irdeleyebilirsiniz)
Eğitim kalitesi yüksek toplumlarda zaten böyle şeylerle karşılaşmak imkansız denebilir… Bu müptezellere hadlerini bildirmediğiniz müddetçe de fütursuzluklarına devam edeceklerdir… Amiyane tabirle; İte it gibi davranmazsan eğer; ikinci gün kendini bulunmaz hint kumaşı zanneder…
Dolayısıyla böyle tiplerle aynı ortama düşerseniz acımayın… Ben acımıyorum… Sinema; aşağılık / üstünlük kompleksli lümpenlerin egosunu tatmin edebilecekleri ve ağzında sakız olabilecek bir şey değildir… Bunlara göz yumarsak önce kendimize sonra da mesleğimize ve de ustalarımıza, hocalarımıza saygısızlık etmiş oluruz…
Hülasa; Meslek Birliklerinin, belki de sendikanın bu tip konularda daha sert davranması belki çözüm olabilir.. Gerçi Devlet politikası sinema konusunda oldukça yetersiz kaldığı için bir ihtimal önümüzdeki yıllarda bu konuda da sıkı denetimlere tabii, eğitim açısından bu tip kifayetsiz muhterisleri ortadan kaldıracak bazı yaptırımlar uygulandığında o zaman Sinema hak ettiği saygınlığını geri kazanır düşüncesindeyim…
Yazan Burak Gülgen: Ters Açı – Ayaklara Düşen Sinema (Ağustos 2022)
Malesef durum aynı burak gülgen abi nin dediği gibi ayrıca cin konulu düşük bütçeli bir sürü korku filmi yapılıyor eskiden gişe yapar dı şimdi gişe de yapmıyor yine de vizyona bakıyorum her hafta bu tarz filmler var artık gına geldi bunları görmekten film yapma olanakları kolaylaştı telefon ile bile yapılabilir bu yüzden sektör in bu kişilerden kurtulması zor gibi benim pek umudum yok böyle gelmiş böyle gider.