Sinematik Yeşilçam okurları ve tüm sinema sevenlere merhaba diyerek futbol yazılarımın 4.ncü ayağı olan yeni bir filmle karşınızdayım. Yakın dönem sinemamızın kıymeti bilinmeyen örneklerinden olan Dar Alanda Kısa Paslaşmalar karakterler ve mahalle kültürü olduğu kadar amatör-endüstriyel futbol çatışması olarak da okunabilecek zengin metne sahip bir film diyelim ve anlatımıza şöyle bir bakalım.
2000 yılında yönetmenliğini Serdar Akar’ın başrollerini Erkan Can, Müjde Ar ve Savaş Dinçel in üstlendiği Dar Alanda Kısa Paslaşmalar darbe sonrası 1982 yılında Bursa ilinde geçer. Esnafspor aldı amatör bir kulüp ve onun etrafında kümelenmiş mahallenin yaşamı ele alınır. Takımın teknik direktörü Hacı (Savaş Dinçel), günlerini futbol dışında kahvede oturarak bir dargın bir barışık eski sevgilisi olan hayat kadını Aynur(Müjde Ar) ile birlikte kalarak geçirmektedir. Takımın kalecisi Suat (Erkan Can) ise mahallesindeki Nurten’e (Şahnaz Çakıralp) âşıktır. Esnafspor başkanı fırıncı Hamdi (Sezai Aydın), Ülküspor’un yeni başkanı, genç işadamı Cem’e (Uğur Polat) inat; forvet oyuncusu Serkan’ı (Rafet El Roman) onun elinden alarak transfer eder. Serkan’ın gelişi hem Suat hem Nurten hem de mahallenin kaderini değiştirecektir.
Bakanlıktan gelen bir mektup devletin profesyonel futbolu desteklediğini ve amatör kulüplerin bu geçişi sağlaması için teşvik edeceğini beyan eder. Ne var ki bu takımı ve mahalleyi zor durumda bırakacak pek çok engel çıkaracaktır. Hepsi belli yaşın üstüne gelmiş ve asıl mesleği futbolculuk olmayan mahalleli için sonun başlangıcı olan bu karara rağmen hepsi kafa kafaya vererek takım ruhu içerisinde takımı şampiyon olarak kapatmak için ellerinden geleni yapacaklardır. Bilmedikleri en önemli şey ise takımı bir arada tutan Hacı’nın gittikçe ilerleyen ciddi hastalığıdır.
Hacı (Savaş Dinçel) orta yaşı geçmiş, tek iş olarak antrenörlük yapan, evinden çok kahvede ve eski sevgilisi Aynur un evinde vakit geçiren, yıllarını futbola vermiş, mahalleye yıllar önce nereden geldiği bilinmeyen ama çevreden saygı gören akil bir karakterdir. Eski sevgilisi Aynur ise geçkin yaşına rağmen hayatını fahişelik yaparak kazanmaktadır. İkisi arasındaki ilişki bir dargın bir barışık olarak nitelendirebileceğimiz “ne seninle ne sensiz” durumudur. Hacı bu ilişkide çabalayan, masum ve naif olan taraf göründüğü kadar Aynur ise bir o kadar umursamaz ve minnetsiz davranmaktadır. Hacı Aynur’un evinde zaman geçirse de Aynur’un evine başka erkekler gelmeye devam eder. Kimseye belli etmeden yaşamaya çalıştıkları bu aşkta kazanan yoktur. İkisinin geçmişi hakkında hiçbir kesin bilginin kimseler tarafından bilinmemesine rağmen hukukları eskiye dayanan bu ikilinin hayatlarının bu mahallede kesişmesine dair kimsede sorgulama içgüdüsü oluşmamıştır. Herkes Hacı’nın Aynur ile ilişkisi olduğunu bilir. Aynur’un mesleği bilinmesine rağmen kimse bu ilişki için onları sorgulamaz.
Hacı oyunculara futbolu sadece topla oynanan bir takım sporu olmaktan öte belli felsefelere dayandığını anlatır ve futbola daha çok takım ve aile olmak meselesi üzerinden yaklaşır. Bir spor olmanın dışında hayat ile aralarında pek çok bileşen ve tamamlayıcı olduğunu anlatarak ikisini felsefi açıdan bütünleştirir.
”Hayat futbola fena halde benzer. Futbol şahsi beceri gerektirir ama aslında toplu oynanan insanların bir takım halinde oynadığı bir oyundur. Hayatta öyle değil mi? İstediğin kadar yetenekli ol iyi bir takımın yoksa kaybedersin”
İnsanların yetenekli olmasının yeterli olmadığını bir amaç çevresinde yardımlaşarak hayata dâhil olunabileceğini anlatır. Burada takımın işaret ettiği kavramın hayattaki karşılığı aile ve arkadaşlardır. Hacı’nın futbola bilimsel değil felsefi denecek geleneksel bir bakış açısı vardır. Oyunculara çok özel taktikler ve stratejik hamlelerin direktifini vermez. Takım üzerindeki etkisi taktiksel zekâya veya şaşaalı futbol geçmişine dayanmaz. Bir aile sahibi olmamasına rağmen Hacı futbolcularına bir nevi babalık yapmakla birlikte bunu otorite sağlamak için sert biçimde değil ders çıkartmalarını sağlayacak şekilde yol gösterici görevini üstlenerek yapar. Formanın uğruna savaşılmazsa önemsiz olduğunu formaya anlam yükleyenin şekiller ve renkler değil insanların emeği ve sabrı olduğunu vurgular. Bu yüzden aynı forma renginee sahip oldukları Brezilya Milli Takımından bir farkları olmadığını anlatır. Formayı ter, emek ve birliktelik kavramları üzerinden kutsar.
Futbolculara zihinsel olarak yükleme yapmasına rağmen yaşı artık el vermediği için takıma fiziksel yükleme yapamaz hale gelmiştir. Bu problemi çözmek için Fransa’da gördüğü stajdan dönerek mahalledeki okula gelen beden öğretmeni Çetin (Kemal Kocatürk) ile anlaşırlar. Böylece hem zihinsel hem fiziksel olarak hazır duruma gelirler. Çetin, Fransa’da Saint Etienne futbol kulübünde kondisyoner olarak çalışmış olmasına rağmen bu topraklar ile bağlarını tamamen yitirmemiş biridir. Mantalite olarak Avrupalı ruh olarak Anadolu insanıdır ve bu iki ayrı kimliği bünyesinde barındırır. Futbolcularla direkt temas kurmaz. Hacı’nın hastalığı sebebiyle birlikte sorumluluğu üstüne alarak kondisyoner kimliğini yanına vekâleten hocalık yapar. Hacı’nın motivasyon görevini yaparak takımın aynı zamanda bir vefa borcu olarak bir arada kalmasını sağlar.
Hacı’nın futbola bakış açısı ise rakibe, oyuna ve taraftara saygı üzerinedir. Futbolu hayata benzetiyor olsa da bunu bir savaş olarak görmemektedir. Mücadelelerini simgeleştiren bir deyim olan ”Kemik sesini duyalım” diyen kahveciye” maça gidiyoruz savaşa değil” diyerek karşılık verir. Hacı sadece futbolcuların hocası değil mahallelinin futbol algısını da şekillendiren futbolun en yetkili bireyidir. Hacı mahallede futbol üzerinden ders verirken mahalleli için de bilge bir öğretmen görevi görür.
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar filminde hikayenin merkeze aldığı diğer bir karakter olan Suat’tır. Esnafspor’un kalecisi Suat 30 yaşlarını geçmiş, fiziken zayıf, alabildiğine naif olmasına rağmen fevri davranıp duygularıyla hareket eden, hayatta istediği noktaya gelememiş, otoritesini despot biçimde sağlayan babasının dükkânında gönülsüzce çalışan, derinlerde masum aşkını yaşayan biridir. Kalecilik için fiziği yetersiz olduğu kadar, yeteneği de sınırlıdır. Bu yüzden “torba” lakabını almıştır. Hacı ile aralarında öz babasıyla sağlanamamış olan bir baba-oğul ilişkisi mevcuttur.
Sorunu olduğu zaman babasına veya annesine gitmez. Hacı onun için bir hoca olmaktan öte bir baba figürüdür. Öz babası ile paylaşamadığı her şey için tek adresi Hacı’dır. Âşık olduğu kıza açılamayacak kadar utangaç, cevap alamadığı zaman kızın okuma yazma bilmediğini düşünecek kadar kirlenmemiş bir zihne sahiptir. Suat film boyunca umutlarını diri tutmaya çalışıp emek verse de kaybetmekten kurtulamaz. Mahalleye sonradan gelen Serkan kısa zamanda daha çok kazanım elde eder. Suat-Serkan ilişkisini bir kaybeden-kazanan olarak tez-antitez şeklinde ele almak mümkündür. Suat’ın film boyunca tek bir kurtarış yapamaması, bir rüya sekansında yağmurlu bir gecede kaleyi taşıracak düzeyde topu içeri alması bir kaybeden portresi çizer. Kaleyi taşıracak düzeyde fazla golü içeride görmesi ve buna engel olamaması “torba” lakabına bir atıftır.
Nurten’in Serkan ile evleneceğini duyması üzerine hırsını kızın camına taş atmak yerine camın karşısındaki koruduğu kaleye taş atarak gösterir. Bu Suat’ın kaleye olan isyanıdır. Kalecilik futbolda arkasında onun hatasını telafi edecek oyuncunun bulunmadığı tek pozisyondur. Kalecinin sahadaki yalnızlığı Suat’ın yalnızlığı ile bütünleşir. Aile hayatında mutsuz, aşk hayatında mutsuz, iş hayatında başarısız olan Suat’ın ruhundaki boşluğu doldurmak için sarıldığı ve inandığı yegâne şey takımdır. Nurten konusundaki mutsuzluğu bastırmak için sarıldığı şey Esnafspor, sığındığı ve omzunda ağladığı Hacı’dır.
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar filminin başkarakterleri Hacı, Aynur, Suat olarak görünse de esas merkezde saha içi ve saha dışı aktörlerin oluşturduğu Esnafspor vardır. Bütün mahallenin ortak bir değer yaratarak bu paydada buluşmak için kendilerinden feragat ettikleri vardır. Takımda parçalar bütünü oluşturmaktadır. Takım içi anlaşmazlıklar Hacı tarafından çözülür. Hacı’nın Ermeni olduğunun yıllar sonra öğrenilmesi duygu ve fikir birliği sağlamış insanların etnik ve kültürel olarak farklı olmasının bir şey ifade etmeyeceğini gösterir. Hacı Hristiyan olsa da bu filmin sonuna kadar hiçbir şekilde ortaya çıkmaz.
İnsani değerlerin takım ve mahalle üzerinden kutsallaştırması Hacı’nın kadar Aynur’un durumuna da yansır. Aynur’un bir hayat kadını olmasına rağmen mahalleden herhangi bir dışlanma ve kınama görmez tabi bunda onun Hacı ile olan ilişkisinden dolayı olan dokunulmazlığı da vardır diyebiliriz. Ermeni veya hayat kadını olması ahali için bir sakınca taşımaz.
Öte yandan Başkan Fırıncı Hamdi kendisine muhalif olan Toraman ile uğraşmak bir yana dursun tribünden gelen tepkilere de göğüs germek zorundadır. Başından beri her türlü fedakârlığı yaptığı takıma fırını yıkılınca kaynak sağlayamaz. Bu sefer oyuncular ve Hacı ellerini taşın altına koyarak Hamdi’ye sahip çıkar.
Hamdi’nin çizdiği geleneksel, sahaların tozunu yutmuş, maddi imkânları değil mahalle içi saygınlığı ve tecrübesiyle başkanlığa gelmiş, futbola ekonomik değil romantik yaklaşan portesine karşılık genç, saha içi olduğu kadar saha dışı etkinliği olan, ekonomik gücü yüksek, diplomatik ilişkileri güçlü, futbolu sevmekten öte rant kapısı olarak gördüğü için yaklaşan Ülküspor başkanı Cem çatışma yaratırlar. Hamdi “Parası var diye çoluğu çocuğu başkan yapıyorlar” diyerek var olan futbol düzeninin yozlaştığına dair sitem eleştirisi yaparken devletten gelen profesyonelleşme baskısı borsada değil arsada futbolu seven romantiklerin devrinin geçtiğine delalettir. Bu dönüşümü sağlayacak para, oyuncu, stadyum gibi güce sahip değillerdir.
Burada Esnafspor’un Yıldırımspor’a dönüşmesi eski yeni çatışmasını oluşturarak takım üzerinden futbolun mahallerden çıkıp ekonomik kartellerin etkisine girdiğine işaret eder. Esnafspor değişecek, dönüşecek veya kaybolacaktır. Amatörden profesyonelliğe geçiş mahallenin imkânlarıyla sağlanabilecek bir başkalaşım değildir. Mahallenin takıma kattığı ruh amatör, maddi katkısı ise mütevazıdır. Esnafspor’un bileşenleri materyalist değildir. Kimse futbolu para kazanmak, prestij, transfer olup mahallenin dışına çıkmak için oynamaz. Oyuncular tek iş olarak futbol oynamamakta olmaları bir tarafa yaş olarak da profesyonelliğe adım atmak için geç kalmış kişilerdir.
Filmde mahalle kültürünü, yardımlaşmayı, komşuluk ilişkilerini gayet başarılı bir anlatımla izlemekteyiz. Darbe sonrası bir dönemi anlatmasına rağmen Akar siyasete girmek istememiş.
Oyuncular:
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar filminde oyuncu kadrosunun çok zengin ve başarılı olduğunu da söylemeden edemeyeceğim. Özellikle Erkan Can ve Savaş Dinçel’in uyumunu görmemek mümkün değil. Sanki onların haberi yokken kamera konmuş ve kendilerini oynamış gibiler. Şahnaz Çakıralp ve Rafet El Roman deyim yerindeyse sadece durumu idare etmişler ama yan kadroda o kadar başarılı sanatçılarımız var ki beraber oynadıkları herkesi yükseltecek bir oyun gücüne ve samimiyete sahipler. İsmail İncekara ve Sezai Aydın filmin gizli yıldızları diyebilirim. Aralarındaki tatlı rekabete dayanan atışmaları çok neşeli ve doğal sahneler ortaya çıkarmış öte yandan filmin kötüsü Uğur Polat’ta soğuk ve acımasız tavrıyla gayet başarılı olmuş. Filmin küçük oyuncusu Yaşar Abravaya, rahmetli Sevinç Aktansel ve Tuncer Necmioğlu, Devin Özgün Çınar, Akasya Asıltürkmen başta olmak üzere hepsi filmin birer parçası olmuşlar.
Film Akar’ın bir önceki ürünü olan efsanevi Gemide (1998) filmine atıf yaparak başlıyor ki bu detay hoşuma gitti. Müzikler duayen bir isim olan Fahir Atakoğlu’na ait. Hüzünle yoğrulmuş harika parçalara imza atmış ve filme harika uyum sağlamış ki soundtrack albümü daha sonra CD formatında satışa sunulmuş.
Film Gemide’ye göre çok daha büyük bir bütçeyle ve imkanlarla çekilmiş. Bursa’nın tarihi Cumalkızık köyünde bazı sahneleri çekilen filmde 1500 kadar figüran kullanılmış , Dolby Stereo ses sistemi ile sesli olarak çekilmiş, steadicam, uçan kameralar ile dönemine göre yeterli teknik imkanlara sahipmiş ama görüntü kalitesi bana iç açıcı gelmedi.
Film restore de edilmeyince elde kopya seyir zevki olarak pek bir şey vaat etmiyor. Filmde rakip futbolcu olarak Rıdvan Dilmen, Metin Tekin, Cüneyt Tanman, Rıza Çalımbay ve Tanju Çolak ‘ı görebiliyoruz. Film ne kadar başarılı olsa da maalesef gişede çakılmış. Bunun sebebini Müjdat Gezen şöyle dile getirmiş ki buna bende katılıyorum;
“Sinemaya gidenler genellikle kadınlar stadyuma gidenler ise erkekler.Bu filmin seyirci bulamayacağını söylemiştim ilk günden. Çok güzel bir filmdi bir çok ödül aldı. Savaş Dinçel beş ayrı kurumdan beş ödül aldı ama film gişede başarı gösteremedi çünkü kadınlar gitmedi. Kadınlar futbola pek ilgi duymuyor Türkiye’de”
Sona geldiğimizde Dar Alanda Kısa Paslaşmalar kah güldüren kah ağlatan ama bu geçişleri harika bir yumuşaklık ile sağlayan son derece doğal ve abartısız bir yapım ve bu haliyle bir Yeşilçam samimiyeti de yayıyor. Ne kadar Yeşilçam tarzı bir aile filmi havası estirse de hayal satma peşinde değil ve filmin sonunu idealist olarak değil gerçekçi biçimde ait olduğu sinema dönemine uygun şekilde bağlıyor. Akar’ın Gemide gibi sert filmden sonra bu sefer tam tersi türde olan bir aile filmi yapmış ve yine hedefi 12 den vurmuş. Futbolu borsada değil arsada seven Metin Kurt’un felsefesine gönül veren herkesin çok seveceği bir film olmuş diyor ve bir sonraki yazıda görüşmek üzere esen kalın diyorum.
Can Sönmez – Dar Alanda Kısa Paslaşmalar (2000)
Mini Galeri: