Senelerce, bitmez bir tutkuyla Yeşilçam’ın seceresini tutmuş Agâh beyin ölümünün akabi, Yeşilçam’a yüzlerce filmde emek vermesine rağmen, ismi Agâh Bey’in Türk Sineması Sözlükleri’nde ancak bir kaç kez geçen Kadir Kök de öldü. Agâh Bey’in Türk Sineması Sözlükleri’ndeki künyelerde ismi çok az geçiyordu, çünkü Kadir Kök’ün ismi pek az afişte yer aldı, hepsinde olmasa da biraz daha fazla jenerikte göründü, dublorlük yaptığı bazı filmlerde yüzü bile görünmedi.
Yeşilçam’ın baş rol aktörleri hakkında bazı temel malumat Arkın Yayınları, Ses Dergisi, Gösteri Dergisi, FİLM-SAN, SODER’ın geniş kapsamlı olmasa da yayınladıkları birer Türkiye Sinema Oyuncuları sözlükleri ya da ansiklopedilerinde vardır (bu matbuatlardaki şıkları Nijat Özön, Erman Şener, Turan Aksoy, Yavuz Turgul, Ayşe Azizoğlu, Burçak Evren gibi isimler yazmıştı), keza haklarında Nijat Özön, Tarık Dursun K., Erman Şener, Alim Şerif Onaran, Giovanni Scognomillo, Burçak Evren, Atilla Dorsay, Agâh Özgüç gibi bazı sinema yazar ve tarihçilerinin eski kitaplarında malumat vardır. Ama bu kitaplara, sözlüklere, ansiklopedilere girebilenler sadece baş rol aktörleri, ve kaşeleri onlarla boy ölçüşemese de, kimisi iyice parlattıkları tiplemelerle pek çok baş rol aktöründen daha fazla tanınan, A kategori filmlerin, genellikle -aralarında geçirgenlik olsa da- rol aldıkları filmlerin türlerine göre iki gruba ayrılmış karakter aktörleridir.
Kaşeleri karakter aktörlerinin 1/10’u kadar olan yardımcı aktörlerin bu sözlük, ansiklopediler vb’de şıklarının olması büyük bir istisnadır. İş kaşeleri yardımcı aktörlerin 1/10u kadar olan kavgacı ve figüranlara gelince, onların bu sözlük ve ansiklopedilere girebilmişliği ise görülmüş bir şey değildir.
Aynı zamanda future ve belgesel film yönetmeni Erhan Tuncer, bir süredir ilk kez “Üçüncü Adam” olarak adlandırdığı kavgacılar (stundmen) hakkındaki boşluğu dolduruyor. Üçüncü Adamlar’ını kavgacılardan yardımcı aktörlere genişleten Tuncer, tek başına bu Yeşilçam emekçilerini bulup onlarla röportajlar yapıp, dökümanterlerini çekerek Türkiye Sineması tarihine çok önemli bir görsel ve sözel hafıza bırakıyor. Tuncer’in internette açtığı Üçüncü Adam bloğu da teknolojinin nimetlerinden yararlanarak, bu tali olarak bakılmış aktörlerin ailelerinin, akrabalarının, tanıdıklarının bloğa ulaşıp görsel ve malumat katkılarıyla hafıza çanağı genişliyor.
Aslında Tuncer’den önce Mesut Kara‘nın Behçet Nacar, Kazım Kartal, Levent Çakır, Süheyl Eğriboz, Kudret Karadağ, Sönmez Yıkılmaz gibi “Üçüncü Adam” ya da “eski Üçüncü Adam”larla yaptığı röportajlar vardı, ama onlar hem daha ortada olan, kitlesel tanınırlıkları daha yüksek olanlardı, hem de Mesut, Yeşilçam dahilinde başka alanlara ağırlık verdiği için, daha sınırlı kalmıştı.
Daha önce hiç kimse kalkışmadığı için beni Tuncer’in bu çabasında üzen tek şey yaşı. Tuncer yaşı itibarıyla ancak 80’lerden sonra faaliyetlerini sürdürenlere ulaşıyor, daha önce sinemadan kopmuş, izi kaybolmuş ya da ölmüş Nubar Kamçılı, Temel Karamahmut, Vedat Karaokçu, Atıf Avcı, Osman Türkoğlu, Hasan Ceylan, Eşref Vural, Nusret Özkaya, Asım Nipton, Mümtaz Alpaslan, Hakkı Haktan, Memduh Alpar, Zeki Alpan, Niyazi Vanlı, Özdemir Akın, Mehmet Ali Akpınar, Muammer Gözalan, Selahattin İçsel, Ali Seyhan, Erdoğan Seren, Haydar Karaer, Zeki Tüney, Yaşar Şener, Naci Erhun, Hamdi Şarlıgil, Lütfi Engin, Zeki Sezer, Necati Er, Sami Tunç, Özkan Yılmaz, Necdet Çağlar, Mustafa Dağhan, Reşit Çıldam, Ali Ekdal, Neşet Berküren, Sadri Karan, Saadettin Düzgün, Adnan Uygun, Turhan Göker, Kamer Sadık, Muzaffer Yenen, Mehmet Büyükgüngör, Rauf Ulukut, Zeki Çan, İhsan Aşkın, Necati Dalgakıran, Mustafa Yavuz, Vahit Volkan, Tahsin Koray, Ahmet Sert, Kaya Volkan, Hüseyin Güler, Sedat Demir, Haluk Orçun, Cenk Er, Murat Tok, Doğan Tamer, Güven Erte, Tevfik Soyurgal, Atilla Sarar, Necabettin Yal, İlhan Hemşeri, Abdullah Ataç, Ahmet Şenses, Adnan Mersinli, Faruk Panter, Ali Demir, Abdullah Ferah, Yusuf Çağatay, Hüseyin Salıcı, Orhan Çoban, Memduh Ünsal, Aytekin Akkaya, Hakan Bahadır, Cihan Alp, Ahmet Karaca, Ahmet Karatop, Mehmet Yağmur, Bedri Çavuşoğlu, Bedros Çiçekyan, Atilla Yelkenci, Nizam Ergüden, Orhan Aykanat, Celâl Ersöz, Giray Alpan, Enver Dönmez, Tarık Şimşek, Hasan Yıldız, Osman Han, Hikmet Taşdemir, Cemal Ertokuş, Enver Orhon, Hikmet Çelik, Nejat Gürçen, Hamit Haskabal, Muzaffer Civan, Dündar Aydınlı, Recep Filiz, Sühan Baydar, Orhan Alkan, Hakkı Koşar, Kubilay Hakan, Mehmet Uğur, Ferhat Ünal, Yusuf Sezer, Yaşar Güçlü, Şener Gezgen, Yaşar Yağmur, İhsan Bayraktar, Selahattin Güçlü, Niyazi Gökdere, Mehmet Ali Güngör, Mustafa Özkaya, Kenan Karagöz, Bahri Özkan, Ata Saka, Alpay Ziyal, Rahmi Pala, Osman Baş, Hakkı Kurt, Cevdet Arıkan, Aydın Haberdar, Salih Eskicioğlu, Mesut Sürmeli, Cesur Barut, Akif Kilman, Bülent Polat, Ümit Acar, Kerem Mertoğlu vd Üçüncü Adamlar (sadece kavgacılar değil, yardımcı aktörler de) bu hafıza kaydına dahil değiller maalesef. Saydığım isimler arasında Tuncer’in bulup, röportaj yaptığı, kameraya kaydettiği, yazdıkları ama benim gözümden kaçmışlar olabilir.
Başka bir kulvarda, hafıza adına Pınar Çekirge‘nin popüler olmayan tiyatro aktörleriyle yaptığı röportajları ve bunları kitaplaştırmasını da çok önemsiyorum. Çünkü bugün bu tiyatro aktörleri aynı zamanda sinema ve televizyon aktörleri de. Aralarında daha sonra popüler olacaklarla basında, internette pek çok röportaj yapılacaktır, ama popüler kulvarın dışında duracaklar için Çekirge’nin kitapları belki de yegane malumat edinme kaynakları olacak.
Bugün yardımcı aktörler ve kavgacılara dair, internette IMDB, Sinematurk, TSA, CSFD-cz, Sinemalar, Yeşilçamevi gibi bloglarda bir kaç malumat ve bazı filmlerinin listesi bulunabiliyor. Ama bu aktörlerin, rol aldıkları filmlerin çoğunun afiş ve jeneriklerinde ismi geçmediği için bu listeler çok eksik ve bloglardaki listeler farklı farklı. Bazen de isim aynılığı ve isim benzerliğinden rol almadıkları filmler de isimlerinin altında listelenmiş olabiliyor. Teknoloji büyük bir nimet ama büyük bir handikap da. Denetimsiz malumatın pek çoğu yanlış malumat olabiliyor. Geçenlerde kesip saklamış olduğum Miyase İlknur‘un, henüz Google’a yüklenmemiş, Cumhuriyet gazetesinin eski tarihli bir sayısında İsmet Erten‘le yaptığı kapsamlı röportajı okuduktan sonra, Google’a bir bakmış, ve internetteki Erten’e dair malumatın yüzde 80’inin yanlış olduğunu fark edince burada bir yazı yazmıştım.
Bunun sebebi internete isteyenin doğru-yanlış istediği malumatı girebilmesi olduğu kadar, bu yardımcı aktör ve kavgacının çok azının kendileriyle yapılmış farklı röportajlarda, aynı hususta farklı malumat vermiş olmaları da. Bunun sebebi de röportajı yapanının, röportajı toparlarkenki özensizliği kadar, röportaj yapılan aktörün hafıza problemleri ya da halet-i ruhiyesi de olabilir.
Kadir Kök, 1939’da Lüleburgaz‘ın Kayabeyli köyünde, reçber bir ailenin oğlu olarak doğmuş. Sinematürk’ten yayıldığı gibi 1 Ocak doğumlu değil, çünkü Sinematürk doğum ayı ve günü bilinmeyen herkesi “1 Ocak” doğumlu olarak kaydediyor. İlkokul mezunu mu? bitirmedi mi? orta okula devam etti mi? bu hususta bir malumat yok. Ama röportajlarından öğrendiğimiz çocukluğu ve ilk gençliğinde ailesiyle reçberlik yaparken, hep bir gün İstanbul’a gidip “artist” olma hayalleri kurarmış. Sinemanın tek eğlence, tek katharsis kaynağı olduğu bir dönem urban alt sınıf ve rual pek çok çocuğun, gencin düşüydü “artist” olmak. Çoğu köyde en azından yazlık sinema olduğu, köy çocuklarının kışları film seyretmek için kasabalardaki kapalı sinemalara kaçamak yaptığı dönemler. Ama bir akraba ziyareti vesilesiyle İstanbul’a gelmek ancak 27 yaşında nasip olmuş. Bir köy çocuğu olduğuna göre o yaşa kadar Kayabeyli’de evlendi mi? çocuğu var mı? bu hususta da bir malumat yok.
İstanbul’a gelir gelmez yanına iki akraba çocuğu alıp doğru Yeşilçam’ın yolunu tutmuş, bir kaç artist göreceklerdir, ama aslında “belki de artist olacaktır”.
Yeşilçam’da Hüseyin Zan‘dan haberdar olmuş. Zan da Yeşilçam’a figüran olarak başlamış, sonra kavgacı, sonra da yardımcı aktör olmuştu. Daha sonraları taşaron prodüktörlük yaptı ve C kategori bir kaç filmde de baş rol oynadı. Zan aynı zamanda filmlere figüran gönderiyor, ve bazı figüranlara dövüş teknikleri öğretip kavgacı yetiştiriyordu. Kadir Kök, hemen Zan’ın yazıhanesine gidip o günün parasıyla 5 lira ödeyip, ismini figüran listesine yazdırmış. Kadir Kök, Habib Babar‘la yaptığı röportajda, kamera karşısına ilk kez Cüneyt Arkın‘la Vatan ve Namık Kemal filminde geçtiğini söylemiş, “Ben bu filmde asker rolü oynayacaktım. Elimdeki süngüyü, elleri bağlı Cüneyt Arkın’ın boğazına dayadım. O bana sinirlenerek ‘Çek o silahı boynumdan’ dedi. Ben de çekmem deyince iyice sinirlenmeye başladı bu kez ‘Senden Asker olur mu’ dedi. O öyle konuşunca ben de ‘Senden artist oluyor da, benden neden asker olmasın’ diyerek karşılık verdim.. Çekimden hemen sonra yanıma gelerek danışmanına ismimi yazdırdı. İşte o günden sonra Cüneyt Arkın’dan hiç ayrılmadım. Onun 200 filminde oynadım. Ondan hep dayak yedim.” demiş. Ama Kadir Kök’ün bu röportaj’da verdiği malumat yanlış: Duygu Sağıroğlu rejisinde çekilen Vatan ve Namık Kemal 1969 prodüksüyonu, oysa Kök başka bir röportajında Yeşilçam’a 1966’da girdiğini söylemiş, internet listelerinde isminin altında yazılı en eski film de, 1966’da rejisini Kemal Kan‘ın yaptığı ve baş rolünü Eşref Kolçak‘ın oynadığı İslamoğlu. Ama bu kesin bir malumat değil, figüran olduğu ve ismi jenerik ve afişlere yazılmadığı için, isminin altında listelenmemiş başka bir film de olabilir. 1966 bir sene önceki Horasan’dan Gelen Bahadır es geçilirse, Arkın’ın kostüme avantüriyelere ilk adım attığı sene, ilk Malkoçoğlu ve Alpago rolünü oynadığı Kolsuz Kahraman 1966 prodüksiyonları. Ama daha kendi kavgacı takımını kurmamış. İlk kez Arkın’ın bu iki filminden birinde rol almış olabilir, ama üç sene sonra çekilecek Vatan ve Namık Kemal olamaz ilk filmi. Belki, Arkın’ın kavgacı takımına girmesi Vatan ve Namık Kemal’de olmuş olabilir.
Kadir Kök için ilk film “sahne tozu yutmak” gibi olmuş, bir daha çocukluk hayalinden kopamamış. Batı ülkelerinde dublörlerin (stundmen) sendikası var, tehlikeli sahnelerde rol alan bu özel donanımlı sinema insanları iyi de para kazanıyor -sendika maximum güvenliği zorluyor, sigortaları yapılıyor vb). Ama Yeşilçam’da henüz diyaloglu rol almamış kavgacıların kaşesi figüranlara eşit, tanınıp diyaloglu roller aldıktan sonra 10 kat artıyor, yardımcı aktörler seviyesine geliyor. Zan gibi bu hususta ders veren tek tük de olsa isim var ama Yeşilçam kavgacıları, yumruk nasıl alınır, merdivenlerden nasıl yuvarlanılır, pencereden ya da attan nasıl düşülür, çatıdan ya da burçtan nasıl atlanır gibi trükleri usta çırak ilişkisiyle öğreniyor, kavgacı olup olamayacakları daha çok kendi melekelerine kalıyor. Kök de kavgacı ya da dublör olarak oynadığı filmlerde defalarca yaralanmış, sakatlanmış, üstelik hiç bir zaman sosyal güvencesi de olmamış. Kadir Kök, Tuncer’e verdiği röportajda “Sinemadan çok olmasa da, elbette ki kazandık… Çünkü hayatımızı sürdürmek zorundaydık… Ama biz para kazanırken vefayı, sevgiyi, saygıyı, birbirimizi sahiplenmeyi hiç unutmadık… Mesela Cüneyt biliyorsun Cüneyt abi geçenlerde hastalandı, boynundan bir ameliyat geçirmiş ve ortaya felç olduğundan, yoğun bakımda ölümle pençeleştiğine kadar yalan yanlış haberler atılmıştı. Şükürler olsun hastaneden o çok sevdiği karate figürlerini sergileyerek çıktı.. İlk biz gittik kavgacılar olarak. Süheyl (Eğriboz), İhsan (Gedik)… Gözleri doldu vallahi…” demiş. Ama Babar’a “Hayır sinemadan para kazanmadım. O dönem yapımcılar senet verirdi. Film bittikten sonra seneti verip paramızı alırdık. Tabii alamadıklarımız da oluyordu. Durum böyleydi ancak oyunculara da değer veriliyordu.. Cüneyt abi çok sevdiğim bir insandır. Onun bizlere büyük emeği geçti. Gerçekten çok kaliteli bir jöndü.” demiş. Bahsettiği bono meselesi zannederim, daha önce burada başka bir yazıda detaylı anlatmıştım, sadece kavgacı, yardımcı aktör, karakter aktörlerinin değil baş rol aktörlerinin bile tefecilere yok paralara kırdırılan bonolarla ekonomik olarak ne kadar zor duruma düştüklerini.
Pek çok kavgacının röportajında olduğu gibi Kök’ün röportajlarında da “başrolde Cüneyt Arkın” var.
Arkın’ın, Kadir Kök’ün hayatında özel bir rolü var, yine Tuncer’e “Cüneyt Arkın ile tam 20 sene bir fiil 500 civarı filmde, başta Malkoçoğlu, Kara Murat, Battal Gazi, Tarkan gibi filmlerde oynadım… ” demiş. Bazı kaynaklarda 300, bazı kaynaklarda 250 filmde rol aldığı yazıyor Kök’ün. 500 de olabilir çünkü figüran olduğu, dublör olduğu filmleri kayda geçmiş değil. Yeşilçam’da kavgacı, figüran, hatta yardımcı aktörlerin tam film listeleri ancak, tüm aktörleri tanıyabilecek çok geniş bir ekip tek tek kaybolmamış tüm filmleri seyreder ve kimin hangi filmde rol aldığını saptar, ya da filmler, artificial intelligence’ın nimetlerinden yararlanıp bir yüz tanıma algoritmasından geçerse kesinleşebilir. Kaldı ki bu da kesin netice değildir, dublörlerin yüzlerinin görünmediği, bazı figüranların amorstan kullanıldığı hesaba katılırsa.
Yeşilçam kavgacılarının günlük kaşeyle çalıştığı, ve bir filme genelde bir-iki gün çağrıldıkları düşünülünce çoğu Yeşilçam’da düşlerinin peşinden koşmaya devam edebilmek için farklı işler de yapmışlar. Set işçiliği, set amirliği, prodüksiyon asistanlığı, prodüksiyon amirliği, bazı yazıhanelerin müstahdemliği, bazı yıldızların korumalığı gibi. Kök de epey filmde set işçisi ve set amiri olarak çalışmış. Babar’a “Size gerçekten unutamadığım bir anımı paylaşacağım… Yani siz dinlediğinizde şok olacaksınız valla… İstanbul’da Doktorlar dizisi çekiliyordu. Ben bir bayanın yerine dublörlük yapacaktım. Birinci katın camını kırarak aşağıda bulunan brandanın üzerine düşecektim. Brandacılar beni izlemekten brandayı açmayı unutmuşlar… Neyse aşağı atladım ve beton zemine çakıldım. Doktorlar geliyor, bana bakıyor. Yapılacak bir şey yok, Allah rahmet eylesin diyorlar. Beni ambulansa bindirip Numune Hastanesi’nin morguna kaldırıyorlar.. Cüneyt Arkın’a ‘Kadir öldü’ dediklerinde, Cüneyt abi, ’15 yıllık adamımla birçok tehlikeli sahneler yaptığımız halde bir şey olmadı Nasıl ölür, şu an neredeyse beni ona götürün’ diyor ve hastanenin morguna geliyor. Morgda üzerimdeki çarşafı kaldırarak elimi tutuyor. O arada ben de onun elini tutmuşum. Durum böyle olunca hemen doktoru çağırıyor. Benim ölmediğimi söyleyerek acil servise kaldırtıyor. Hiç zaman kaybedilmeden hemen ameliyata alınıyorum. Ve birkaç gün sonra kendime geliyorum. Cüneyt abi 6 ay boyunca kendi evinde bana baktı.” demiş. Arkın’ın prodüktörlüğünde, Melih Gülgen rejisinde çekilen dizinin bir bölümünde Kök bir akıl hastasını oynamış, ama dizide ayrıca tehlikeli sahnelerde kadın-erkek pek çok aktörün dublörlüğünü de yapmış.
Arkın, Kadir Kök’ün de aralarında olduğu bir grup kavgacıyla beraber katıldığı bir etkinlikte, bir gazetenin manşete taşıdığı “Kötüler olmasa biz bir hiçtik” beyanatını verir. Bu sadece Arkın gibi, yaşı geçkin de olsa “jön” (jeune première) tabir edilen avantür, aksiyon vb filmlerin baş rol erkek oyuncuları için geçerli değildir, melodramdan, komediye “jön”ler, en azından bölgelerde kabul edilmek için, her filmde en az bir kez kötü adamları dövüp rüştlerini ispat etmek zorundaydı. Sevdiği kızı kurtarmak ya da korumak için olsun, intikam için olsun, adaleti sağlamak için ya da başka bir gayeyle olsun “jön” her filmde en az bir kez kötü adamlara dayak atmak zorundaydı. Ama kavgacılar Yeşilçam’ın kendilerine mecburiyetini yeterince idrak edip haklarını yeterince aramamıştı.
Bunun altındaki nedenlerin en önemlisi, yeterince eğitimli değillerdi, neredeyse tüm dünyaları Yeşilçam’dı, Yeşilçam’ın da dahil olduğu sistem üzerine kafa yormamış, duruş geliştirmemişlerdi.
Prodüksiyon amiri olduğu bir filmde çalıştığım, epey sohbet ettiğim Günay Güner gibi siyasi sınıf bilinci gelişmiş kavgacı pek enderdi. Sadece kavgacılar için değil, Yeşilçam emekçilerinin çoğu için geçerliydi bu. Yıllar önce bir bölümü Türkiye’de çekilen King of the Wind isminde bir filmde çalışmıştım, benim için geçerli değildi ama Türk set, ışık, figüran vb ekibine Patara’da güneşin altında su bile vermiyor, İngiliz ekip sendikal saatleri dolunca işi bırakıyor, Türk ekip arkalarını topluyor, hazırlıkları yapıyor saatlerce fazladan çalışıyordu. Çok şikayetçilerdi ama bu Türk taşeronun umurunda değildi. Kostüm süpervizörlüğü yapan Cana Dölay‘la Türk ekiple bir toplantı yapmış ve bu tatsızlık giderilinceye kadar sete çıkmamama kararı almış ve bunu İngiliz exucitive producer ve Türk taşarona bildirmiştik. Ertesi gün sete gitmeyen sadece Cana ve ben olduk, eziyet çeken, ayrımcılığa uğrayan ve bundan şikayet eden tüm Türk ekip iş başı yapmıştı. Kısa Yeşilçam tecrübemde başka şahitliklerim de oldu ama bu çok barizdi.
Kadir Kök, Babar’a verdiği röportajda “Türk Sineması’nda gelişmeler oluyor. Ancak Yeşilçam zevkini vermiyor.. O dönem herkes oyunculuğu sanat için yapardı. Hiçbir arkadaşımız harika paralar kazanmadı. Karın tokluğuna setten sete koşuyorduk desem doğrudur. Yeşilçam filmleri gerçekten büyük bir emek ile çekilirdi. O filmlerle şimdi ki filmler arasında dağlar kadar fark var.. Biz Yeşilçam’da para kazanmaktan öte vefayı, sevgiyi, saygıyı, birbirimizi sahiplenmeyi önde tuttuk hep.” demiş. Gerçekten de Yeşilçam kavgacıları içinde, Yeşilçam harici uzun süreli bir aile hayatı olan çok azdır. Evlenip ailesiyle Yeşilçam uzağında oturanların çoğunluğu bile gecelerini-gündüzlerini Yeşilçam’da geçirmiştir. Aralarında çekişmeler, hatta kavgalar, kısa süreli küslükler olsa da Yeşilçam’da bir klan gibi yaşamışlardır. Çoğu Yeşilçam’ın çevresinde, Beyoğlu’nun arka sokaklarındaki salaş evlerde, pansiyonlarda, otellerde, hatta yazıhanelerde kalmış, işlerini çok ciddiye almış, sinemaya adeta ibadet etmişti. Çoğunun Yeşilçam uğruna terk ettikleri aileleriyle alakaları tümden kesilmişti. 2011’de Üçüncü Adam bloğuna, Kayabeyli köyünden yazan Kök’ün küçük yeğeni “anneannesinin” yani Kök’ün ablası Ratibe hanımın, 40 senedir Kök’e ulaşmaya çalıştığını yazmış ve bu hususta blog yöneticilerinden yardım istemiş, 2013’de bu kez yeğeni blog yöneticilerinden aynı yardımı istemiş, üstelik annesinin, oğlunun ismini dayısının ismi yani “Kadir” koydurttuğu, hissi ayrıntıyı da ilave ederek..
Babadan oğula Yeşilçam’lı Bülent Pelit de hatıratında, Kök’e dair “Avantür filmlerin en sıkı zamanı, kavga filmi denildiği vakit akla ilk gelen isimlerden olan Yılmaz Atadeniz de filmin yönetmeni. Tren yolunun üzerinde bulunan bir köprünün üzerinde bir kavga çekiliyor ve mizansen gereği kavga eden iki kişi tren geçerken üzerine atlayacaklar ve kavgaya trenin üzerinde devam edilecek. Jön daha yenilerden kavga konusunda fazla tecrübesi yok, karşısındaki ise bu işin uzmanlarından Kadir Kök. Uzaktan tren beliriyor, Atadeniz ‘kamera’ diyor ve kavga ‘başlıyor, tren altlarından geçerken, Atadeniz’in film çekerken kullanmayı en çok sevdiği kelime çıkıyor ağzından. ‘Atlaaaaa!’, tabii feryat figan bir şekilde. Kadir Kök komutla hemen atlıyor ama jönün gözü kesmiyor ve yukarıda kalıyor. Treninin makinistinin durumdan haberi yok tabii, bir bakıyorlar trenin üzerinde eli silahlı bir adam dolaşıyor. Hemen merkez aranıyor ve durumdan haber ediliyor. Kadir Kök derdest ediliyor, bu işin film sahnesi olduğu konusunda yetkililer ikna edilene kadar Kadir abi epey bir hırpalanıyor.” yazmış.
Kadir Kök bir kaç filmde üçüncü derece roller oynasa da, artık kavgacı + yardımcı aktör olduğu dönemler de ya mafyanın, ya ağanın adamı, bazen de tecavüzcüydü, tabii bu hususta daha sonra tahtını Coşkun Göğen’e kaptıracak Süheyl Eğriboz kadar nam salmamıştı. Nerdeyse hep kötü adamdı. Yapılı bir vücudu vardı, kazıttığı saçları, favoriden ödünç alınmış bölümlü sıra dışı bıyıkları vardı. Yeşilçam’ın kötü adamlarının çoğu, ayrıksı bir imaj oluştururdu. Kök Yeşilçam’ın “jön”lerden en çok dayak yiyen kavgacılarındandı, sadece Arkın’dan değil, Kartal Tibet‘ten Fikret Hakan‘a, Tamer Yiğit‘ten Tugay Toksöz‘e, Yılmaz Köksal‘dan Behçet Nacar‘a, Yeşilçam’da A, B ve C kategorisi neredeyse tüm “jön”lerden dayak yemişti.
Kadir Kök’ün Yeşilçam’daki ekürisi, yani filmlerde en fazla beraber göründüğü isimler Oktay Yavuz, İbrahim Kurt, Yılmaz Kurt, bazen de Kudret Karadağ‘dı benim seyrettiğim kadarıyla. Ama bir röportajında Yeşilçam ekürisinin, Cüneyt Arkın’ın adamları olarak Çetin Başaran ve Cevdet Balıkçı olduğunu söylemiş. 1976 prodüksiyonu, Arkın’ın hem rejisörü, hem “jön”ü olduğu Deli Şahin, Yeşilçam’ın kavgacılarının resmi geçidi gibidir. O dönem piyasada olan neredeyse tüm kavgacılar vardır bu filmde. Birinin başında Ali Şen‘in, diğerinde Ali Sururi‘nin olduğu iki ailenin savaşını hikaye den filmde Kök de Tapancılar’dan Şen’in fedailerinden biridir. Yine Arkın’lı, kostüme aksiyon/avantüriye Kılıç Aslan‘da Mehmet Uğur‘la beraber bir kaç kez ölür, herhalde merhum Natuk Baytan seyirci fark etmez diye düşünüp kavgacı olarak Arkın’ın karşısına ikisini defalarca çıkarır, onlar da dayak yer ölür, sonra tekrar dayak yer ölür…
Müziğe başladıktan sonra Seyyal Taner‘e fotoromanlar vb ile hep koltuk çıkmış sevgili Arda (Arda Uskan), Taner çıkış yapmaya başladığında, neredeyse yarısı Bebek Maksim Gazinosu‘nda çekilmiş Çizmeli Kedi isimli filmin senaristi ve rejisörü olarak Taner’e yine destek çıkmak istemişti. Ama “müzikal” olarak lanse edilen film müzikalden ziyade başta Taner, Sevim Tuna‘dan Salim Dündar‘a, Şakir Öner‘e pek çok şarkıcı-türkücünün sahnede icra-i sanat eylediği bir yarı gazino filmiydi. Film iş yapmadı, Taner için de beklediği reklam olmadı. Bunun sebeplerinin başında da Taner’in A kategori filmlerin kötü ikinci kadını, B kategori filmlerin soyunan birinci kadını olmasının henüz Yeşilçam seyircisinin hafızasında çok taze oluşu, Yeşilçam seyircisinin henüz yeni bir, pop yıldızı Taner kimliğini kabul etmeye hazır olmamasıydı. Taner’in traktör almak için şehre gidip, orada yıldız şarkıcı olan köylü kızı Seyyal’i oynadığı film, Kök’ün filmografisinde de çizgi haricidir. Kadir Kök bu filmde ne dayak yer, ne kavga eder, ne tecavüze kalkışır, hiç bir kötülüğe bulaşmaz. Kendi halinde bir oto tamircisidir. Bir manada da filmin entrikasının kilit adamıdır, çünkü tüm entrikanın örüldüğü para torbası onun atölyesinde kaybolup, finalde onun atölyesinde bulunur. Kök bir süre de, henüz Nükhet Duru‘ların, Sezen Aksu‘ların çıkış yapamadığı dönem, Ajda Pekkan‘ın tek rakibi olan Taner’in korumalığını da yapar.
Kadir Kök’ün aktör olarak yarattığı sinema tarihine kalmış bir performası olmadığı gibi, maalesef sinema tarihine kalan hiç bir filmde de görünmemiş. Bugün Kadir Kök, kült film Dünyayı Kurtaran Adam, Malkaçoğulları, Tarkanlara kavgacılık hünerlerini sergilediği yüzlerce filmden değil de, yeni kuşak seyirci tarafından Kemal Sunal filmlerindeki tiplemeleriyle hatırlanıyor. Dört Sunal filminde rol alan Kök, en çok da Korkusuz Korkak‘taki “Gerzek Hamdi” tiplemesiyle hatırlanıyor. Bunun sebebi de Sunal filmlerinin Internet’te genç seyirci tarafından keşfedilip kültleşmesi, sosyal medya geyiklerinin baş köşesine yerleşmesiyle bu filmlerdeki tiplemelerin de ikonlaşmasıdır. Aslında Kök’ün internette beynelmilel farkedilse, merhum Bülent Kayabaş‘ın Karateci Kız‘daki sahnesi gibi kültleşecek sahnelerinin olduğu filmleri var; mesela Gırgır Ali‘deki sahnesi…
Kadir Kök’ün son rol aldığı filmlerin biri, meslek hayatı boyunca fazlasıyla hasbihâl ettiği Rumeli Hisarı’nda çekilen Kahpe Bizans. Kök’ün filmde küçük bir rolü var, ama o hep setteymiş, hem tecrübelerini aktarıp bir nevi danışmanlık yapmış, hem de filmin baş rolü Cem Davran‘ın dublörüymüş. Senelerce gözünü budaktan esirgememiş, en tehlikeli sahnelere gözü kara girmiş, defalarca yaralanmış, ölümden dönmüş, hatta “öldü” diye morga kaldırılmış Kök, Davran’ın dublörü olarak 50 metrelik burca çıkmış, ruhu hala 20 yaşında ama bedeni 61 yaşında, altta branda gerilmiş olsa da gözü kara atlayamamış, 50 metre yüksekte bir tereddüt geçirmiş. Bu filmin setindeki kısa bir röportajında “müthiş aksiyon sahneleri olacak ilk ve son baş rolümü bekliyorum” demiş. Kök’ün tereddütünü fark eden rejisör Gani Müjde megafondan seslenmiş: “Kadir Baba atlama! Bu sahneyi montajda kurtarırım”. Kök merdivenlerden gerisi geri inmiş. Zannederim bu onun için çok yıkıcı, bir devrin tamamlandığının sembolü oluyor. Kök’ün kayda geçen son filmi Tevfik Polam rejisinde çekilen, vizyon yapmamış düşük bütçeli, 2013 prodüksiyonu Bir Sonbahar Hikayesi.
Kadir Kök, zaten ahım şahım kazanmamış, kazanabildiğini de tutmamış, o gün gelen o gün gitmiş. Arkın artık setlerden çekilmiş, Yeşilçam bitmiş, Yeşilçam prodüktörleri, rejisörleri ya ölmüş ya köşelerine çekilmiş, sinemada Post-Yeşilçam dönemi başlamış. Kök için de sinema defteri kapanmış.. Bir süre bir hanın küçük bir odasında Mehmet Alemdar‘la, tekne kazıntısı Alamancı arabeskçi video filmlerinin motajını yapmış, Beta’dan VHS’ye aktarımlar falan yapmışlar, akmasa da damlamış. Ama o dönem de kapanmış, videonun tarih olmasıyla. Sonra çocuk tiyatrosu yapmaya başlamış -çocuk tiyatrosu üzerinde ciddi durulması gereken, mevcut türevleri pedogojik olarak çocuklara zarar verebilecek nitelikte, ehil olmayan insanlarca yapılan bir tür Türkiye’de. Ama bu müstakil ele alınması icap eden bir mevzu.-, okullara gidip piyes sahneliyorlar, bu piyeslerin genelinde de Yeşilçam’da merhum Danyal Topatan‘ın oynadığı Karaoğlan’ın Camoka’sı rolünde çıkıyor sahneye, tahta kılıç sallıyor. Okullar kapanınca da İstanbul dışına çıkıp seralarda çalışıyor. Ne de olsa ömür bitmeden boğaz durmuyor, maişet motorunun dönmesi icap ediyor. 2013’de kadim dostlarından Yeşilçam prodüktörü Yaşar Tunalı‘nın cenazesinden sonra, Tunalı’nın evinde beyin kanaması geçirmiş, uzun süre Taksim İlkyardım‘da komada ve bir süre felçli kalmış. Bkz: https://sinematikyesilcam.com/2013/03/haber-yesilcam-emektari-kadir-kok-hastaneye-kaldirildi/
Bir ara da Kadir Kök’ün küçük bir rol aldığı, Samim Utku rejisinde çekilen Tanık filmindeki bir kapı açma sahnesinden bir kare sosyal medyaya düşüp geyik konusu olmuştu. Nedense karedeki Kök ve arkasındaki Renoir’in Lesendes Mädchen tablosunun bir aradalığı bazılarına pek tuhaf gelmiş, üzerine geyik çevirmişlerdi.
Kök bir röportajında “Birçok arkadaşımız yaşamını yitirdi. Bazıları da İstanbul’u terk etti. Çünkü kirasını ödeyemez durumda arkadaşlarımız vardı. İstanbul’da geçinmesi zordu. Mecburen İstanbul’u terk etti. Sinemaya yıllarını veren o temel taşlara gerçekten değer verilmedi. Birçok arkadaşımız halâ zor durumda… Bizim dönemimizde filmlere emek verilirdi. Oyunculara da değer veriliyordu. O kadar çok dizi ve sinema filmi çekiliyor ki anlatamam. İşte Yeşilçam’ın o kahramanlarına ne yazık ki yer verilmiyor. Aslında bizlere baba, dede rolleri verilebilir. Kadın oyunculara ise nene, anne… Ama nerede…” demiş. Aslında bu cümleler röportaj yapılmış tüm kavgacıların, yardımcı aktörlerin üç aşağı beş yukarı tekrarladığı cümleler. Günümüz sinemasında oyunculuk algısının çok değiştiği, günümüzde geçerli olacak bir donanıma sahip olmadıklarını düşünüp sadece yüreğiniz burkuluyor bu cümleleri okuduğunuzda. Ama filmleri değil ama halihazırdaki dizlerin pek çoğuna bakınca, üstelik bu dizilerin baş rol aktörlerine bakınca çoğunun da bu donanımdan yoksun olduğunu görüp, onlar sadece genç ve güzel ya da yakışıklı oldukları için “taze et pazarı” kontenjanından bu donanımsızlık handikabından muaf olurken, Yeşilçam aktörlerine de fazla acting icab ettirmeyen, bugün gülünç gelen klişeleri kullanamayacakları ihtiyar tiplemeleri neden oynatılmıyor diye düşünüyorsunuz. En azından fizikleriyle idare ederler onlar da “taze et pazarı” kızları-delikanlıları gibi. İçlerinde tek tük “büyük rol” talep eden olsa da, bu emektar Yeşilçam aktörlerinin çok küçük rollere bile itirazları yok.
Kadir Kök’ün ölümünü de sosyal medyada, hastanede beraber çekilmiş bir fotoğrafları eşliğinde Arkın duyurdu: ” İçimden bir parça koptu.. İyi dost, vefalı Yeşilçam emekçisi Kadir Kök’ün vefat haberini üzüntüyle öğrendim. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine, yakınlarına ve tüm sevenlerine başsağlığı dilerim.. Sinema camiamızın başı sağolsun.”
Erhan Tuncer’in fotoğraf makinasıyla çektiği kısa Kadir Kök videosu
Kadir Kök’ün Ardından… – Mehmet Atak‘ın 3 Mayıs 2022 tarihli Facebook iletisinden – Sinematik Yeşilçam için yayına hazırlayan: Sabahattin Bilgiç – Mayıs 2022