Artizler Kahvesi kitabından… Süheyl Eğriboz ağabey’e acil şifalar. Bir an önce sağlığına kavuşması dileğiyle (Mesut Kara)
Adı ‘sütçü’ye çıkmış bir kötü adam
SÜHEYL EĞRİBOZ
“Bizimle çalışmak jönlerin avantasıdır, yararınadır. Çünkü biz jöne katkıda bulunuruz. Biz jönlerden bir şey beklemeyiz, jönler bizden beklerler. Mesela Cüneyt’i ele alalım; benim en fazla çalıştığım jönlerden biri. Cüneyt ne yapar, elini uzatır, yumruk atmak için. Pencereden dışarı uçan biziz, attan düşen biziz. Ondan sonra ‘helal olsun’ diyorlar jöne. Bir yumruk vurdu, adamı pencereden çıkarttı dışarıya. Gel bir de sen pencereden çıkana sor bakalım.“
Yeşilçam belki de dünyanın en cefakâr oyuncularına sahiptir. Neredeyse hepsi doğal yetenek. Kimi tesadüfen kendini Yeşilçam‘da bulmuştur, kimi bir tanıdığı aracılığıyla. Kimi de çocukluğunda sevdalanmıştır beyazperdeye. Bir dönemler en çok Kemalettin Tuğcu, radyo tiyatroları ve Yeşilçam etkilemişti bizleri. Nubar Terziyan‘la ağlamış, Yıldırım Önal’la hüzünlenmiştik. Galalarda ya da çekimlerde Erol Taş‘a taş atmış, Süheyl Eğriboz‘a sopayla vurmuş, Bilal İnci‘ye saldırmıştık. Birçoğunu yolda görünce sevgiyle boynuna sarılıp imzalı resimler almıştık. Bizleri o büyülü dünyalara öylesine almışlar, oynadıkları rollere öylesine inandırmışlardı ki, onların özel hayatları olduğunu, gerçek hayatta başka insanlar olduklarını düşünemiyorduk. Yeşilçam’ın şablonları, klişeleri vardı bir zamanlar. Yönetmenler aynı tarz filmler çeker, oyuncular aynı tarz rollerde oynatılırdı genellikle. Kötü adamlıkla ün salan oyuncu, bir yazgı gibi neredeyse her filminde kötü adamı oynardı. Avantür filmlerin, vurdulu-kırdılı sahnelerin en önemli ve unutulmaz oyuncularından biri de Süheyl Eğriboz‘dur. En çok Cüneyt Arkın‘lı filmlerin kötü adamı, kavgacı adamıdır o. Pertevniyal Lisesi mezunu olan Süheyl Eğriboz, 1927 yılında İstanbul Mercan‘da dünyaya gelir. 1940‘ların sonunda sinemaya başlar. Fakat o doğuştan Yeşilçamlıdır.
“Babam sinemacıydı benim. Nejat Film‘in sahibi, Necat Eğriboz. Büyük filmleri vardır; Karavan, Saba Melikesi Belkıs babamın filmleriydi. Yabancı değilim sinemaya. Sinemada doğdum, sinemada öleceğim. Bu işin emeklisi yok. 78-79‘da emekli oldum. İlk emekli olanlardan birisi benim. 1940-50 senesinde girdim sinemaya. İlk filmim Fatih Sultan Mehmet. Çok filmim var, aşağı yukarı binin üstünde (adı jeneriğe, afişlere girmiş 400 civarında film, adı geçmeyenleri hesaplamak güç.) 4-5 tane başrolüm var. Sütçü serisini yaptım. Sütçü ismi o filmlerden kalmıştır. Sütçünün Rüyası, Haydi Bastır Sütçü, Sütçü Kıbrıs’ta, Sütçü ve Eşeği. Danyal Topatan‘la birlikte oynadık bunları. Senelerden beri sinemadan ekmek yiyoruz. İki tane çocuğum var. İkisine de üniversite okuttum. Ben 1946-47-48 yıllarında Yüzme İhtisas’da yüzüyordum. Türkiye rekorlarım var. Ecnebilerle filmlerde çalıştım. Tony Curtis, Charles Bronson… Ne kadar ecnebi firma geldiyse Türkiye’ye, biraz fiziğim ecnebiye kaçtığı için, çoğunda çalıştım.”
Figüran kime denir? Figüran oyuncu ayrımı nerdedir? Birçok oyuncu için Yeşilçam’ın figüranları denir… “Figüranla karakterleri birbirine karıştırmayın. Figüran kalabalıkta kahvede sandalyede oturan adama denir. Benim en ufak oyunumda bile bir aksiyon vardır. Aksiyon demekle şunu kastediyorum, filmin anahtarıyımdır. Ya jönü eroinman yaparız, ya karısına, kızına tecavüz ederiz; jön peşimize düşer. Biz olmazsak jönler hiçbir işe yaramaz. Jön ne yapacak filmde, bir kurgu lazım. Biz kurgunun anahtarıyız, filmin tuzu biberi biziz.”
Süheyl Eğriboz’la birlikte, Kudret Karadağ, İhsan Gedik, İbrahim Kurt, Hakkı Kıvanç gibi isimler Yeşilçam’ın has kötü adamlarıdır ve avantür filmlere damgalarını vurmuşlardır. “Çok oynadık birlikte. Senelerden beri beraberiz. Çok olmuştur, aylarca karımın, çocuklarımın yüzünü görmemişimdir; çekimler için şehir dışına giderdik, üç ay dışarıda kalırdık. Oda arkadaşı, kader arkadaşı, sevdiğimiz arkadaşlar, hepsi. Üç-dört kişi kaldık zaten. Kudret var, Hakkı Kıvanç var, İhsan Gedik var. Biz gittikten sonra sinemada avantür ölüyor, kim yapacak avantürü. Şimdi televizyonlarda bir sürü avantür filmler seyrediyorsunuz, benziyor mu? Adam, elinde tabanca tutmasını beceremiyor. Hata bizim rejisörlerimizde. Yeşilçam‘da yetişiyorlar, televizyona geçtikleri zaman Yeşilçam’ı unutuyorlar. Podyumda yürüyen artist, aktris oluyor. Podyum başka, objektif başka. Biz objektife oynuyoruz. Bu işin mektebi yok. Bu işin mektebi Yeşilçam. Ben Yeşilçamlıyım ve bununla övünürüm. Sinema filmi olsa da oynasalar. Televizyon filmi, olmadı sil baştan, yeniden çekiliyor. 35 mm’lik filmin tekrarı olmaz, en ufak plan 20-25 metre. Filmin metresi 300-500 bin lira. Televizyonda oynayanlar 35’lik filmde çalışsınlar da göreyim ben onları. Oyunculuğunu o zaman takdir ederim.”
Süheyl Eğriboz‘un başrol oynadığı Sütçü serisi komedidir. Bu kadar çok filmde nasıl oynamış olabiliyor? “Bizim oyuncuların hepsi öyle. Bundan 7-8 sene önce 300 tane film çekiliyordu senede ve çoğu da avantür. Yetişemiyorduk. 3 filme, 4 filme gidiyorduk günde.” Kötü adamlık nerden geliyor? Bunun gerçek hayattaki zorlukları neler? “Senelerden beri kötü lazım filme, yani bir anahtar lazım. Bu da bizlerden biri olacak. Avantür filmlere bakın, ya ben varım, ya Kudret var, ya da Hakkı vardır. Ahmet Tarık Tekçe‘den bize miras kaldı. İlk zamanlar zorluğunu çekiyordum.
Bundan 10-15 sene evvel hanımla beraber yolda gidiyoruz. Arkamızda iki tane yaşlı kadın, ‘bak kötü adam yine bir kadını düşürmüş gidiyor’ dedi. Asabım bozuldu tabii. Şimdi alıştım artık. Örneğin, Hz. Ömer’in Adaleti diye bir film çektik. Hz. Ömer‘i namaz kılarken arkadan öldürüyorum. Film Düzce‘nin bir nahiyesinde oynamış. Biz oraya film çekmeye gittik. Otomobilden indiğimi hatırlıyorum, adam filmi seyretmiş, odunla benim kafama bir vuruyor, ben İzmit Askeri Hastane’ye. Altı tane dikiş var kafamda. Böyle şeyler çok oluyor.”
En çok Cüneyt Arkın‘la oynamıştır Süheyl Eğriboz. Çalışmadığı jön kalmamıştır aslında. Yılmaz Güney, Ayhan Işık, Turhan Seyfioğlu… “Hep pata-küte, hep karakter.” Setlerde de kazalar atlatır, hastanelik olur. “Bak suratımda, şurada bir yer var, Ayhan ışık‘ın hatırası. Biz şişeleri kırarız, yapıştırırız. Yine bir kavga sahnesinde bira şişesini kırdık, yapıştırdık. Eli kazayla yapıştırdığımız şişeye değil de, sağlam şişeye gidiyor. Vurdu kafama, gene ben hastanelik. Şurada burnumda bir yer var, Yılmaz Güney‘in hatırası. Kılıç… Kafamı çekmesem, kafam gidecek. Her jönle bir hatıramız var.”
İşleri telefonla bildirirler oyunculara. Rolüne göre, firmasına göre değişse de, aldıkları para bellidir. “Geçinip gidiyoruz işte. Umduğumu bulamasam da geçindik. Benim ayarımdaki oyuncular Amerika‘da, Avrupa’da oynasa, hepimizin villaları, arabaları olurdu. Yine de durumlarımız fena değil. Bazı arkadaşlar ağlanır ama ben inanmıyorum. Para geldiği zaman tutmasını bileceksin. Ne derler, meşhur bir laf vardır, ‘hesabını bilmeyen kasabın masatı kaçarmış bilmem neresine’ bu böyle. Ben emekliyim, hanım emekli. Bir evimiz var. Şimdi çalışmasam da olur ama bu hobi. Güzel bir bahçemiz var, çiçeklerle meşgul oluyorum. Kuşlarım var.”
Yeşilçam‘da ilişkiler, vefa, televizyon, seyirci… Bu konularda ne düşünüyordu Süheyl Eğriboz… “Seyircimiz sever bizi. Zaten seyircimiz olmasa, sinemada barınamayız bunca yıl. Genelde ilişkiler kopuk. Hele şu son televizyona geçenler, hepsi unuttu sinemayı. Diziler, filmler çekiliyor, Yeşilçam‘dan kimse yok. Mankenler var. Ne o biz fosilleşmişiz, eskimişiz. Seyirci bizi tanıyormuş, ee tanıyacak tabii. Ben kötüyü oynuyorum, Sütçü serisini komedi olarak çektim. İnsanlar benden kötülük bekliyor, ben iyilik yapıyorum. Onun için seyircinin aklında kalmıştır. Bu adam kötüyü oynar, başka oynayamaz. Biz de rejisörleri ayırmışızdır, o komedi çeker, o dram çeker, o avantür çeker diye. Şimdi hepsini çekiyorlar. Biz niye oynamayalım. Mecbur muyum ben hayat boyu kötü adamı oynamaya…”
Mesut Kara (Artizler Kahvesi)
One thought on “Adı ‘sütçü’ye çıkmış bir kötü adam Süheyl Eğriboz”