Yeşilçam At koştururken :
1970li yıllara girilirken taşrada artan izleyicinin film temalarının seçiminde belirleyici bir faktör oluşu yönetmenlerin yeni arayışlarında mevcut kalıpları özgürleştirmesini sağlıyordu.
Gerek Yılmaz Atadeniz – Yılmaz Güney ikilisinin daha sonra ’kiloluk filmler’ tabirine eş düşen B tipi aksiyon filmleri, gerekse bölgesel ekonomik yapılanma modellerinin getirdiği göç olgusunun meyveleri, sinemada aksiyon ve adrenalin ikilisinin toplumun belli bir kesimi için tatmin edici filmlerin yapılmasına ön ayak olmuştu. Maskeli filmler furyası her ne kadar Yeşilçamın film kalıbı olan Kadın – Kavga – Kadın trafiğini izlemiş olsada filmlerin için de buralı olamayan yabancı ajan, yabancı suç örgütlenmesi, bilim adamları gibi temalarla Anadolu izleyicisini vurmaya yetmiyordu.
Kovboyluk müessesi, Anadolu kültüründen nasiplenmiş her insan için bir rol modeli olabilecek değeri ifade eder. Ortalama bir Anadolu izleyicisi için At Silah Avrat üçlüsünün batılı versiyonu olan Kovboylar hem gözü kara Türk insanı tiplemesine uyan hemde özgürlük anlayışını yasaklar delmek içindir düşüncesine dayandırmış bir halk için bir nevi bilinç altı kardeşidir.
İspanya, Yugoslavya ve İtalya kovboyların bulunabileceği ülkeler olmamasına rağmen temelde Akdeniz insanı yapısına birebir uyan özgür adam tiplemesinin fütursuzca suç işlemesi, merkezi bir otorite tarafından kontrol altında tutulmaksızın yaptığı hertürlü serkeşlik, bol bol şiddet ve komedi öğeleri türün Anadolu da da aynı başarıyla devam edebileceğini kanıtlamaktadır.
Bu temel üzerine Sergio Leone ile patlamış Spaghetti Westernler furyasının duygu yoğunluğu da eklendiği takdirde bu tip filmlerin iş yapmaması elde dahi değildir. Yılmaz Atadeniz bu konuda önemli atılımlara imza atmış olsa dahi , daha garantili bir yolu izleyerek Zorro veya Yılmaz Güney kozuna dayanan Kovboy Ali gibi filmlerle türün Yeşilçam uyarlamalarında başarılı olabileceğini kanıtlamış adımlar atmıştır. Adımlar izleyiciyi bu türe hazırlamakla beraber Amerikada ki karşılığıyla Box – Office başarısına ulaşabilen Yeşilçam usulü tek kovboy filmi Çeko’dur.
Dün Box Office , Bugün Kült :
Çeko, filmini izleyene kadar üniversite veya yüksek okul bitirmiş herhangi bir insan için Çalışma Ekonomisi bölümünün kısaltılmış ismidir. Doğu Anadolu da silah veya silahşör anlamında kullanılan bir kelime olduğu da söylenmektedir. Bu iki uzak anlamı ortak potada buluşturabilen Çeko ise Yeşilçamın kovboy filmlerinin kültü olmayı başaran Çeko’dur.
90’lı yıllarda üniversite okuyan ve ödüle susamış filmleri takip etmektense sinemanın fantastik yönlerini keşif yolculuğuna çıkan öğrencilerin evlerinin bir köşesinde acil durum için saklanan B filmler bulunmaktaydı. Bir zamanlar iyi gişe yapmış , dolayısıyla halkın bir bölümü için çok sevilen kimi filmlerde bu koleksiyonlar içerisinde bu sefer şehir kökenli gençlerin ilgi odağı olabiliyordu. Böylelikle çeyrek asır öncesinde taşrada fırtınalar koparan kimi filmler , aradan geçen zamanın ardından bu sefer yeni nesil şehirlilerce bir çeşit kültün temel öğesini oluşturabilmektedir. Bugün aynı sistem internet aracılığıyla farklı formatlarda sürsede filmlerden dışarı taşan enerji ve gençlerde karşılığını bulan alternatif eğlence öğesi olma gerçeği olan yalınlığıyla sürmektedir.
Bir film hiçbir zaman kült olabilmesi için çekilmez. Söz konusu film ancak zaman faktörü ve insanların beğeni değerlerinin uygun bir karışımıyla bu tabire layık olabilir. İçerdiği belli mesajlar (örneğin jeneriğin sonda akması, afişte herhangi bir ismin bulunmaması gibi ) filmi bu yola sokmuş olsa dahi seyircinin ilgisi en belirleyici faktördür. Çeko’yu kült western yapabilmek için de bilindik Yeşilçam sınırları dışına taşan bazı ufak nüansların yanında , Kovboy filmi uzmanlarının da görüşleri önemli olmuştur.
Bugün Spaghetti Western filmlerini koleksiyoner olarak toplayan uluslararası izleyiciler için, Çeko filmi pek çok İtalyan westerninden daha başarılıdır. Gian Maria Volonte‘yi aratmayan Erol Taş performansı, işkence ve aksiyon ikilisinin dengesi, Ahmet Mekin – Yılmaz Köksal ikilisinin bir çeşit Franco Nero ve Tomas Milian kıvamını yakalamış olması ve spaghettilerde bazen hiç yeralmamış kadın öğesinin Mekin’in tabiriyle ’Dolores kaltağı’ şeklinde güçlü bir karakterle filmin içinde yer alabilmesi bu görüşte esastır. Köksal her ne kadar alaturka bir karakter olarak düşünülse de avantür açısından Guliano Gemma kadar başarılı oluşu da bu kıvamı zenginleştirmektedir.
Kameranın Anlattıkları :
Yukarıda bahsedilen ekibe bir kovboy filminin belli raconu olan İntikam ve Düello ikilisinin finalde buluşmasını da eklememiz gerekiyor. Nasıl ki bir Leone westerni izlendikçe zevk alma katsayısı artan bir filmse, Çeko da da her izlenişte yeni bir temayı yakalayabilmek mümkün,
Düello sahnesinde , işkence altında ve açılışta ki han sahnesinde kullanılan kamera teknikleri, ilerleyen dönemde ki Çetin İnanç filmlerinin vazgeçilmez resimlemelerinin birer örneğidir. Bu resimleme anlayışı içerisinde kamera her zaman en beklenmeyen noktadan ortaya çıkıp izleyicinin beklemediği bir avantürün parçası haline gelir. Sabit duruş yerine sola veya sağa doğru daireler çizen bu sistem tamamen kendine özgü olup, Natuk Baytan‘ın şaryo sisteminin dairesel bir alternatifidir.
Yılmaz Köksal’ı akrobatik yetenekleri , fiziksel özellikleri ve gırgır kişiliğiyle aynı dönemin İtalyasının kendi kalıpları içerisinde ki ’alaturka’ aktörü Tomas Milian’a benzetirim. Gerek sinemasal duruşları, gerekse rol aldıkları filmler belli bir kalıpta ki karakterlerin devamıdır. Her ikisinin de ortak şansı belli bir dönemde uygun yönetmenlerle arzu ettikleri karakterleri icra edebilmektir. Nasıl ki Milian İtalyanların Spaghetti Western ve Poliziesco filmlerini bol bol çektikleri bir dönemin oyuncusu olduysa, Yılmaz Köksal da aynı şansı Yılmaz Atadeniz ve Çetin İnanç gibi sinemayı ve hayal etmeyi seven, kurguladıkları fantastik dünyalarda sınır tanımayan yönetmenlerle çalışarak elde edebilmiştir.
Birilerinin kafasında masa kırmak, bol bol adam vurmak, kavga etmek, pek çok oyuncunun gönlünde yatan bir aslan olsa da bu aktiviteleri seyirci beğenisiyle devam ettirebilen bir oyuncu olabilmek kolay değildir. Danyal Topatan ve Erol Taş uzman ikilisinin arasında kendi tarzını uygulayabilip ardından bu stille pek çok filmde gözüken Yılmaz Köksal‘a sevgilerimi yolluyorum.
Son bir detay olarak Tarantino usulü yeni nesil Django filminin müzik seçimleri içinde yer almış Riz Ortolani – The Day of Anger teması, Çeko’nun başarısında ki önemli noktalardan birisidir. Film boyunca Yılmaz Köksal la özdeşleşen bu tema ana filmdekinden daha başarılı şekilde kullanılabilmiştir. Belki de fark edilmeden kurulan bu düzen içerisinde Ahmet Mekin, The Shadows – Apache ve Erol Taş Morricone – Fistful of Dollars temalarıyla simgelenmektedir.
Yazan: Gökay GELGEÇ – Yojimbooo