1970’lerin ilk yarısından itibaren gündemde olan Kemal Sunal, zamanla Türk Sineması’nın en önemli aktörlerinden birisi olmuştur. Vefatının üzerinden 20 sene geçmesine rağmen, oynadığı filmler hâlâ çok seviliyor. Belki de herkesin tekrar tekrar dediği gibi bizi anlattığı için çok seviyoruz.
Kemal Sunal’ın filmlerine türlü açılardan yaklaşmak mümkün. Biz filmlerindeki politik göndermeleri işlemeyi tercih ettik. Belki de Kemal Sunal’ın filmlerini sevdiren, bu meydan okuma tavrıydı, toplumsal meselelere, geçim derdine, hayata…
Okuyacağınız yazılarla Kemal Sunal Filmlerindeki Politik Göndermeler konulu yazı dizimize noktayı koyuyoruz. Ancak Kemal Sunal filmlerini izlemeye, üzerinde düşünmeye, filmlerindeki ince noktaları bulmaya devam ediyoruz, oraya nokta koymak yok.
ESASINDA UYANIK ADAM BİZİMKİSİ

Her
zaman bu kadar saf değildir Kemal Sunal, yeri geldiğinde uyanık
olmasını bilir. Atla
Gel Şaban filmi,
geçim derdine düşen bir metin yazarının filmidir ancak, kendini
kaçıran kötü adamlardan intikamını zekasını kullanarak
mücadele eder. Kaçak işçi olarak çalıştığı fabrikayı satın
almak da Gurbetçi
Şaban’ın
işidir. Alman Hükümeti’nin açığını bulmuş ve çocuk
yardımı almak için köyden adı ve soyadı uygun çocuklar
kiralamıştır. Bir anda ve tesadüfen gelen şöhreti idare
etmesini bilerek değerini yükselten türkücü filmi Şark
Bülbülü’dür.
Ünlü türkücülere ve Yeşilçam’ın sıkça işlediği
“keşfedilip meşhur olma” klişesini işler. Karpuzcuyken
Fenerbahçe kalesine geçen, mafyayı istediği gibi şekillendirerek
kendini gerçekten transfer ettirir İnek
Şaban
filminde. Ancak uyanık rolünü oynadığı en ünlü film büyük
olasılıkla Zübük’tür.
Aziz Nesin’in aynı adlı romanından uyarlanan bu filmde
uyanıklığı, sahtekârlığı ve insanları kandırmasıyla
bakanlığa kadar yükselen bir adamı canlandırır Kemal Sunal.
1980 yapımı film Kemal Sunal’ın kariyerindeki en başarılı
rollerinden birisidir.
KANA
KARŞI KAN ALAMAYAN ŞABAN
Yıllar
önceki bir düşmanlık nedeniyle karşılıklı can alma esasına
dayanan kan davası, toplumun aksak yanlarından birisidir. Bu
nedenle nice evler babasız, kocasız kalmıştır. Kemal Sunal’ın
da kan davasıyla ne yazık ki işi olmuştur. 1981 yapımı Davaro
filmi, tam evlenecekken babasının katili Sülo’nun köye
gelmesiyle Kemal Sunal’ın yaşadığı ikilemi. Kanlısının
cezasını zaten çektiğini, kendisinin öldürmesi sonucu hapiste
sürünerek sevgilisine kavuşamayacağını anlatır ama
nafile.
Kanlısını vurmasını köyün ağası da ister, böylece
boşta kalan kadını kendine alacaktır. Öte yandan evleneceği kız
ve babası da bu intikamın alınmasını ister. Kanını alan
diğerlerinden ne eksiği vardır ki Memo’nun? Kan almak yerine
canını bağışlayan Memo’nun başına gelmeyen kalmaz.
Bir
başka filmde de kanlılarından kaçmak için Şabaniye
olan Şaban’ın güldürüsünü anlatır. Bu anlaşılmaz töreyle
dalga geçer Şaban.
SAHTE DİN ADAMLARINA KARŞI

İnançların sömürülmesi, Kemal Sunal filmlerinin tartışılan öğelerindendir. Kimilerinin “inanca saygısızlık ve din düşmanlığı” olarak eleştirdiği bu konu, daha çok dini kendi çıkarları için kullanmaya çalışan din adamlarının eleştirisidir. Şark Bülbülü filminde, hesaplanan 6 aylık takvimdeki tuhaflık Kemal Sunal’ın tepkisine yol açar. Kitabın neresinde yazıyordur bu takvim? Aynı şekilde Üçkağıtçı filminde, din adam kisvesiyle üfürükçülük, yağmur duacılığı, şifacılık yaparak köylünün parasını alan sahtekârları eleştirir. Ortadirek Şaban filminde, ekmekle oynayanlara karşıdır, Kibar Feyzo filminde bu açıktan kendisi yararlanır; kendisini sevdasından vazgeçmesi için okuyacak hocaya rüşvet vererek istediği sonucun çıkmasını sağlar.
ALAMANYA
ACI VATAN MI?
1960’larda
Türk işçisi Almanya’ya işçi olarak gitmeye başlar. Bir
şekilde Almanya’ya gidenin hayatı kurtulmuştur, geride kalanlara
hasret çekmek düşer ancak. Türk işçileri Alamanya’ya gitmek
için ellerinden geleni yapacaktır. Almanya acı olmasına acıdır
ama umut kapısıdır da. Dişi çürük olduğu için Almanya’ya
gidemeyen Yılmaz
Güney,
çocuklarına vaad ettiği mandolini ve bisikleti almak, onların
hayallerini gerçekleştirmek için işlemediği cinayeti bile
üstlenmeye razıdır.
Kemal Sunal filmlerinde de Almanya gerçeği
anlatılır. 1981 yapımı Üç
Kağıtçı
filminde de kahramanımız Almanya’da gelmiştir gelmesine ama
ancak başlık parasını kazanacak kadardır kazandığı. Şener
Şen’le son oynadığı film olan 1981 yapımı Davaro’da
köyün muhtarının beklediği Marklar çıkmamıştır Kemal
Sunal’ın çuvalından. Çıka çıka anasına tarhana çorbası
yapması için aldığı mikser vardır. 1988 yapımı Polizei
filminde kendini polis olarak tanıttığı ancak bir çöpçü olan
Ekber’in Alman insanına sorgulayıcı bakışı vardır.
Kemal
Sunal’ın Almancılık üzerine en bilinen filmi 1985 yapımı
Gurbetçi
Şaban’dır.
Kaçak işçi olarak gittiği fabrikayı uyanıklığı ve biraz da
üçkağıtla satın alan Şaban, Almanları diz çöktürmüştür.
Öte yandan Kemal Sunal’ın Şaban adını kullandığı son
filmdir bu.
ŞABAN ATASINA BAĞLI

Üzerinde yaşadığımız ülkenin kurucusu Atatürk’e sahip çıkmanın politik bir tavır olarak değerlendirilmesine üzülmemiz gereken bir dönemdeyiz. Bu nedenle bu başlık altında Kemal Sunal filmlerinde Atatürk vurgularını da sıralamamız gerekiyor. Eğitim sistemine alaycı yaklaşılan ünlü eser Hababam Sınıfı’nda gericiliği temsil eden Zühtü Hoca’ya karşı dimdik okunan Gençliğe Hitabe eminiz ki gözleri yaşartmıştır. Aynı şekilde “Ben görevimi yaptım” derken Atatürk büstünün gösterilmesi, Bekçinin, muhtaç olduğu kudretin kaynağını açıklar. Ancak, Atatürk konusunda en etkili değinme Köyden İndim Şehre filmindedir. Sırtında bir çuval altında Ankara’ya gelen 4 kardeş, 30 Ağustos törenlerine denk gelir. Ankara, bayram kutlamaktadır. Askerler geçit yapar, binalara bayraklar ve Atatürk posterleri asılmıştır. Kemal Sunal, en içten, en duygulu şekilde “Canım” diyiverir ülkenin kurucusuna.
Hitler’e selam veren Almanları da yola getirir. Kazandığı fabrikaya portresini asar ve “Bu Atatürk, dünyanın en büyük adamı, selam verecekseniz buna verin” diyerek Almanları diz çöktürür Ata’nın önünde.
KEMAL SUNAL NEDEN ÇOK SEVİLİYORDU?
Kemal Sunal, sinemadan ilk zamanlarda kazanç elde edemedi. Filmlerindeki ezilmişliği, gerçek hayatında da oynuyordu adeta. Ertem Eğilmez, haftada 2 bin 500 lira maaş verdiği Kemal Sunal’ın imzaladığı boş senetleri elinde tutuyor, onun başka firmalarla çalışmasını istemiyordu. Devreye giren Dündar Kılıç’ın yapımcı kardeşi Yahya Kılıç, senetleri Eğilmez’in elinden almasıyla Kemal Sunal’ın serbest dönemi başlar. Bugün birçoğunu severek izlediğimiz Natuk Baytan yönetmenliğindeki filmler, işte bu özgürlüğün eseridir. Kemal Sunal, 1970’lerin ikinci yarısından itibaren Türk Sineması’nın önemli aktörlerinden birisi olmuştur. Birçok filmde oynamasına ve bu filmlerden maddi kazanç elde etmesine rağmen, sade bir hayat yaşamayı tercih eder. Gözler önüne olmayı sevmez, ailesiyle vakit geçirmeyi, onlarla evde oturur, türlü oyunlar oynar. Ara sıra gittiği Çiçek Pasajı’nda sanatçı dostlarıyla masalar kurup sohbetler eder, şarkılar söyler. Sade bir hayatı vardır.
Belki de bu sade hayatı ve bizden birisi olması nedeniyle toplum sorunlarıyla ilgili filmlerde oynamıştır. Öyle ya, geçim derdi, işçi-köylü sorunları, yoksulluk, kan davası gibi sorunları içeren filmler yerine başka tür filmlerde oynasa yine sever miydik? Kemal Sunal yine böyle anılır mıydı?
Kemal Sunal’ın sevilmesinin sırrı filmlerde miydi, kendisinde miydi? Dönemin verimliliğinde ve kafaların açık olmasında mıydı?
