Kemal Sunal – Neden Seviyorduk Bu Politik Aktörü?

1970’lerin ilk yarısından itibaren gündemde olan Kemal Sunal, zamanla Türk Sineması’nın en önemli aktörlerinden birisi olmuştur. Vefatının üzerinden 20 sene geçmesine rağmen, oynadığı filmler hâlâ çok seviliyor. Belki de herkesin tekrar tekrar dediği gibi bizi anlattığı için çok seviyoruz.

Kemal Sunal’ın filmlerine türlü açılardan yaklaşmak mümkün. Biz filmlerindeki politik göndermeleri işlemeyi tercih ettik. Belki de Kemal Sunal’ın filmlerini sevdiren, bu meydan okuma tavrıydı, toplumsal meselelere, geçim derdine, hayata…

Okuyacağınız yazılarla Kemal Sunal Filmlerindeki Politik Göndermeler konulu yazı dizimize noktayı koyuyoruz. Ancak Kemal Sunal filmlerini izlemeye, üzerinde düşünmeye, filmlerindeki ince noktaları bulmaya devam ediyoruz, oraya nokta koymak yok.

ESASINDA UYANIK ADAM BİZİMKİSİ

Gurbetçi Şaban (1985) filminden

Her zaman bu kadar saf değildir Kemal Sunal, yeri geldiğinde uyanık olmasını bilir. Atla Gel Şaban filmi, geçim derdine düşen bir metin yazarının filmidir ancak, kendini kaçıran kötü adamlardan intikamını zekasını kullanarak mücadele eder. Kaçak işçi olarak çalıştığı fabrikayı satın almak da Gurbetçi Şaban’ın işidir. Alman Hükümeti’nin açığını bulmuş ve çocuk yardımı almak için köyden adı ve soyadı uygun çocuklar kiralamıştır. Bir anda ve tesadüfen gelen şöhreti idare etmesini bilerek değerini yükselten türkücü filmi Şark Bülbülü’dür. Ünlü türkücülere ve Yeşilçam’ın sıkça işlediği “keşfedilip meşhur olma” klişesini işler. Karpuzcuyken Fenerbahçe kalesine geçen, mafyayı istediği gibi şekillendirerek kendini gerçekten transfer ettirir İnek Şaban filminde. Ancak uyanık rolünü oynadığı en ünlü film büyük olasılıkla Zübük’tür. Aziz Nesin’in aynı adlı romanından uyarlanan bu filmde uyanıklığı, sahtekârlığı ve insanları kandırmasıyla bakanlığa kadar yükselen bir adamı canlandırır Kemal Sunal. 1980 yapımı film Kemal Sunal’ın kariyerindeki en başarılı rollerinden birisidir.

KANA KARŞI KAN ALAMAYAN ŞABAN
Yıllar önceki bir düşmanlık nedeniyle karşılıklı can alma esasına dayanan kan davası, toplumun aksak yanlarından birisidir. Bu nedenle nice evler babasız, kocasız kalmıştır. Kemal Sunal’ın da kan davasıyla ne yazık ki işi olmuştur. 1981 yapımı Davaro filmi, tam evlenecekken babasının katili Sülo’nun köye gelmesiyle Kemal Sunal’ın yaşadığı ikilemi. Kanlısının cezasını zaten çektiğini, kendisinin öldürmesi sonucu hapiste sürünerek sevgilisine kavuşamayacağını anlatır ama nafile.
Kanlısını vurmasını köyün ağası da ister, böylece boşta kalan kadını kendine alacaktır. Öte yandan evleneceği kız ve babası da bu intikamın alınmasını ister. Kanını alan diğerlerinden ne eksiği vardır ki Memo’nun? Kan almak yerine canını bağışlayan Memo’nun başına gelmeyen kalmaz.
Bir başka filmde de kanlılarından kaçmak için Şabaniye olan Şaban’ın güldürüsünü anlatır. Bu anlaşılmaz töreyle dalga geçer Şaban.

SAHTE DİN ADAMLARINA KARŞI

İnançların sömürülmesi, Kemal Sunal filmlerinin tartışılan öğelerindendir. Kimilerinin “inanca saygısızlık ve din düşmanlığı” olarak eleştirdiği bu konu, daha çok dini kendi çıkarları için kullanmaya çalışan din adamlarının eleştirisidir. Şark Bülbülü filminde, hesaplanan 6 aylık takvimdeki tuhaflık Kemal Sunal’ın tepkisine yol açar. Kitabın neresinde yazıyordur bu takvim? Aynı şekilde Üçkağıtçı filminde, din adam kisvesiyle üfürükçülük, yağmur duacılığı, şifacılık yaparak köylünün parasını alan sahtekârları eleştirir. Ortadirek Şaban filminde, ekmekle oynayanlara karşıdır, Kibar Feyzo filminde bu açıktan kendisi yararlanır; kendisini sevdasından vazgeçmesi için okuyacak hocaya rüşvet vererek istediği sonucun çıkmasını sağlar.

ALAMANYA ACI VATAN MI?
1960’larda Türk işçisi Almanya’ya işçi olarak gitmeye başlar. Bir şekilde Almanya’ya gidenin hayatı kurtulmuştur, geride kalanlara hasret çekmek düşer ancak. Türk işçileri Alamanya’ya gitmek için ellerinden geleni yapacaktır. Almanya acı olmasına acıdır ama umut kapısıdır da. Dişi çürük olduğu için Almanya’ya gidemeyen Yılmaz Güney, çocuklarına vaad ettiği mandolini ve bisikleti almak, onların hayallerini gerçekleştirmek için işlemediği cinayeti bile üstlenmeye razıdır.
Kemal Sunal filmlerinde de Almanya gerçeği anlatılır. 1981 yapımı Üç Kağıtçı filminde de kahramanımız Almanya’da gelmiştir gelmesine ama ancak başlık parasını kazanacak kadardır kazandığı. Şener Şen’le son oynadığı film olan 1981 yapımı Davaro’da köyün muhtarının beklediği Marklar çıkmamıştır Kemal Sunal’ın çuvalından. Çıka çıka anasına tarhana çorbası yapması için aldığı mikser vardır. 1988 yapımı Polizei filminde kendini polis olarak tanıttığı ancak bir çöpçü olan Ekber’in Alman insanına sorgulayıcı bakışı vardır.
Kemal Sunal’ın Almancılık üzerine en bilinen filmi 1985 yapımı Gurbetçi Şaban’dır. Kaçak işçi olarak gittiği fabrikayı uyanıklığı ve biraz da üçkağıtla satın alan Şaban, Almanları diz çöktürmüştür. Öte yandan Kemal Sunal’ın Şaban adını kullandığı son filmdir bu.

ŞABAN ATASINA BAĞLI

Kemal Sunal Filmlerindeki Politik Göndermeler

Üzerinde yaşadığımız ülkenin kurucusu Atatürk’e sahip çıkmanın politik bir tavır olarak değerlendirilmesine üzülmemiz gereken bir dönemdeyiz. Bu nedenle bu başlık altında Kemal Sunal filmlerinde Atatürk vurgularını da sıralamamız gerekiyor. Eğitim sistemine alaycı yaklaşılan ünlü eser Hababam Sınıfı’nda gericiliği temsil eden Zühtü Hoca’ya karşı dimdik okunan Gençliğe Hitabe eminiz ki gözleri yaşartmıştır. Aynı şekilde “Ben görevimi yaptım” derken Atatürk büstünün gösterilmesi, Bekçinin, muhtaç olduğu kudretin kaynağını açıklar. Ancak, Atatürk konusunda en etkili değinme Köyden İndim Şehre filmindedir. Sırtında bir çuval altında Ankara’ya gelen 4 kardeş, 30 Ağustos törenlerine denk gelir. Ankara, bayram kutlamaktadır. Askerler geçit yapar, binalara bayraklar ve Atatürk posterleri asılmıştır. Kemal Sunal, en içten, en duygulu şekilde “Canım” diyiverir ülkenin kurucusuna.
Hitler’e selam veren Almanları da yola getirir. Kazandığı fabrikaya portresini asar ve “Bu Atatürk, dünyanın en büyük adamı, selam verecekseniz buna verin” diyerek Almanları diz çöktürür Ata’nın önünde.

KEMAL SUNAL NEDEN ÇOK SEVİLİYORDU?

Kemal Sunal, sinemadan ilk zamanlarda kazanç elde edemedi. Filmlerindeki ezilmişliği, gerçek hayatında da oynuyordu adeta. Ertem Eğilmez, haftada 2 bin 500 lira maaş verdiği Kemal Sunal’ın imzaladığı boş senetleri elinde tutuyor, onun başka firmalarla çalışmasını istemiyordu. Devreye giren Dündar Kılıç’ın yapımcı kardeşi Yahya Kılıç, senetleri Eğilmez’in elinden almasıyla Kemal Sunal’ın serbest dönemi başlar. Bugün birçoğunu severek izlediğimiz Natuk Baytan yönetmenliğindeki filmler, işte bu özgürlüğün eseridir. Kemal Sunal, 1970’lerin ikinci yarısından itibaren Türk Sineması’nın önemli aktörlerinden birisi olmuştur. Birçok filmde oynamasına ve bu filmlerden maddi kazanç elde etmesine rağmen, sade bir hayat yaşamayı tercih eder. Gözler önüne olmayı sevmez, ailesiyle vakit geçirmeyi, onlarla evde oturur, türlü oyunlar oynar. Ara sıra gittiği Çiçek Pasajı’nda sanatçı dostlarıyla masalar kurup sohbetler eder, şarkılar söyler. Sade bir hayatı vardır.

Belki de bu sade hayatı ve bizden birisi olması nedeniyle toplum sorunlarıyla ilgili filmlerde oynamıştır. Öyle ya, geçim derdi, işçi-köylü sorunları, yoksulluk, kan davası gibi sorunları içeren filmler yerine başka tür filmlerde oynasa yine sever miydik? Kemal Sunal yine böyle anılır mıydı?
Kemal Sunal’ın sevilmesinin sırrı filmlerde miydi, kendisinde miydi? Dönemin verimliliğinde ve kafaların açık olmasında mıydı?

Kemal Sunal Filmlerindeki Politik Göndermeler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir