Sinematik Yeşilçam için Yazan: Yağız Utku Sülün
Umutsuz musunuz?
İnsanların kötü olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Hayattan zevk almıyor musunuz?
Dürüstlüğün, iyiliğin işe yaramadığını mı düşünüyorsunuz?
O zaman bir Frank Capra filmi seyredin.
Frank Capra filmlerinin karakterleri saf, çocuksu, idealist ve her türlü haksızlığa karşı mücadele eden ve sonunda kazanan insanlardır. Kötüler asla kazanmaz.
Capra filmleri insanlara maddiyatın geçiciliğini; sevginin, birlikteliğin, umudun değerini anlatır. Film bittiğinde kendinizi iyi hissedersiniz, geleceğe umutla bakarsınız.
Özellikle 30’lu ve 40’lı yıllarda, sesli sinemaya geçileli uzun bir süre olmamışken Capra, kendisinden sonraki sayısız “duygusal” filme ilham olan eserler ortaya koymuştur. Yeşilçam filmlerimizde de –bazen neredeyse birebir- örneklerini görebiliriz.
Şimdi Capra’yı 5 güzel filmiyle inceleyelim. Tabi ki bütün iyi filmleri bu 5 filmden ibaret değil. Özellikle listeye almadığım son filmi olan “Pocketfull of Miracles”ı da seyretmenizi öneririm.
1: It Happened One Night (1934)
Romantik filmlerin atalarından olan filmde, sevdiği adama kavuşmak için zengin babasından kaçan Ellie ile başarısız gazeteci Peter’ın hikayesi anlatılıyor. Capra filmlerinde sık sık gördüğümüz “tesadüf” sonucu ikili tanışır. Peter haber yapma karşılığında Ellie’ye yardım ederken ikili arasında bir aşk doğar. En İyi Yönetmen, En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu dahil 5 Oscar kazanan bu film kadın seyirci için idealdir. Clark Gable sempatikliğiyle filme ayrıca renk katar.
Filmde kadın ve erkek arasındaki mesafeyi simgeleyen “Eriha Surları” yani aynı odayı ikiye bölen çarşaf, birçok film ve dizide kullanılmıştır.
2: Mr. Deeds Goes to Town (1936)
Küçük bir kasabada fakir ama mütevazi bir hayat yaşayan Longfollow Deeds’e, hiç tanımadığı zengin amcasından 20 milyon dolarlık bir miras kalır. Saf ve çocuk ruhlu bir adam olan Longfollow, New York’a gidip hiç alışık olmadığı lüks bir hayata başlar, gazetelerin ve mirastan pay almaya çalışan kurnaz insanların hedefi haline gelir.
Bu filmde de kahramanımızla menfaat için ilgilenen bir gazeteci vardır: Babe Bennett. Longfollow, Babe’e aşık olurken; Babe kahramanımızla ilgili kötü haberler yapar. Longfollow bunu öğrendiğinde en büyük yarayı alır. Ve akıl hastası olduğuna dair mahkemeye çıktığında kendini savunmak yerine susar.
Konusundan anlaşılacağı gibi, Kemal Sunal’ın oynadığı ‘‘Çarıklı Milyoner’’ filmi “Mr. Deeds Goes to Town” filminden nerdeyse birebir kopyalanmıştır.
3: You Can’t Take it With You (1938)
Hiç tanımadığı insanlara yaptığı işte mutlu olup olmadığını soran biridir Martin Vanderhof. Sonra onları yanına alır ve dans ederek, eğlenerek çalışılan ütopik bir dünya kurar.
Zengin bir iş adamı olan Anthony P. Kirby’nin, Vanderhof’un arazisinde gözü vardır. Toprak meselesiyle başlayan sorunları, Anthony’nin oğlu ve Martin’in torununun birbirlerine aşık olmasıyla büyür.
Zenginlik ve para üzerinden mesajlar verir film. Özellikle insanların maddiyat peşinde koşarken kendi mutluluklarını nasıl ikinci plana attıklarını, tüm hayatlarını belki de sevmedikleri işlerde çalışarak geçirdiklerini seyirciye hissettirir.
Yanlışlıkla karakola düşen Anthony’nin sigarasını yere attığı anda fakir tutukluların o sigaranın üzerine atlayışı… Ve dönemine göre çok iyi çekilmiş patlama sahneleri hafızamda kalacak.
En İyi Film ve En İyi Yönetmen Oscarlarını kazanan bu keyifli filmin kadrosunda , Capra’nın diğer filmlerinde de oynayan oyuncular oynamaktadır: James Stewart, Jean Arthur, Lionel Barrymore, Edward Arnold
4: Mr. Smith goes to Washington (1939)
Tüm çocuklar tarafından sevilen izci lideri Jefferson Smith, Washington’a yeni senatör olarak atanır. Saf ve çocuk ruhlu Smith, politikanın karanlık dünyasının aslında hiç masum olmadığını öğrenince büyük bir mücadeleye girişir.
En İyi Hikaye Oscar’ını kazanan bu politik film, barındırdığı ağır siyasi eleştirilerle ve milliyetçi duygularla ön plana çıkmaktadır. Bize içinde yaşadığımız sistemin gerçek halini gösteren bu filmde, çevresine iyimser gözle bakan bir adamın , politikayı ve medyayı kontrol eden kötücül güçlere karşı verdiği mücadeleyi izleriz.
Bu film, hikaye açısından ‘‘Mr. Deeds Goes to Town’’ la benzerlikler içermektedir.
5: It’s a Wonderful Life (1946)
Spielberg’in yeni bir filme başlamadan önce seyrettiği 4 filmden biriymiş ŞAHANE HAYAT. Gerçekten de film bittiğinde iyi bir şeyler yapma ihtiyacı duyuyorsunuz. İyiliğin karşılıksız kalmayacağını, umudu hiç kaybetmemek gerektiğini düşünüyorsunuz.
Frank Capra’nın bu baş yapıtında vazgeçilmez oyuncusu James Stewart, tam anlamıyla iyi bir insan olan George Beiley rolünde. George hayatı boyunca herkese yardım etmeye çalışmış, bu uğurda kendi hayallerinden vazgeçmiştir. Bir gün arka arkaya kötü olaylar olur. George varlığının anlamsız olduğunu düşünür ve intihar etmeye karar verir. Tam o sırada karşısına Clarence isimli bir melek çıkar ve George’a kendisinin hiç doğmamış olduğu bir dünya gösterir.
Frank Capra’ya Altın Küre En İyi Yönetmen Ödülünü kazandıran bu film, özellikle aşırı duygusal sonuyla bize hiçbir zaman karamsarlığa düşmememiz gerektiğini, yapılan tüm mücadelelerin ve iyiliklerin mutlaka sonuç getireceğini hissettirir.
Frank Capra…
Sırf çektiği filmlere bakarak, Capra hakkında fikir edinebilirsiniz. İdealist bir adam olduğunu, sinemayla dünyayı güzelleştirmek istediğini düşünüyorum kendi adıma. Sinemanın insanlar üstünde etkisi büyük olduğu için, Capra tarzı filmler çekilmeye devam edilseydi eğer, dünya bu kadar kötü bir yer olmazdı belki de…
Filmleri çok taklit edildiği, benzerleri çok çekildiği için Capra’nın hak ettiği değeri gördüğünü düşünmüyorum maalesef…
Anısına saygıyla…
Yağız Utku Sülün