Bir Başkadır 01×02:
İlk bölümün çizgisinde, yeni karakterlerle paletini genişleten bir bölüm olmuş. Belli açılardan benim için daha rahat aktığını söyleyebilirim. Diziye karşı bilinmezlerim artmadı, bilakis şablonu biraz daha anlar oldum sanıyorum. Öncelikle zengin-fakir geçişlerini pek beğendiğimi söylemeliyim. Bölümün başında yerde yuvarlanan Ruhiye’den yoga matında uzanan Peri’ye geçiş mesela. İçindeki öfkeyi yerlerde debelenerek boşaltan alt sınıfından, “nefesimizi diyaframdan verelim” üst sınıfına geçişin algımızda hepi topu bir saniye sürmesi.
Bu tarz hareketler sinematik bir şey izlediğimi hissetmemi sağlıyor, memnun oluyorum. Benzer bir geçiş Sinan’ın fitness dergilerinden sonra gelen Yasin’in idman sahnesi için de denilebilir, her ne kadar aynı güçte olmasa da. Zengin vs fakir yahut laik/modern vs muhafakazar zıtlıklarına odaklanılması kimisini bıktırabilir tabii. Lakin kabul edelim; ekrandaki çaba, çarşaflı ile mini etekliyi aynı karede pozlama fotoğrafçılığından daha ince bir zeka barındırıyor. Uğraşılmış belli ki.
Dizi bence ikinci bölümde muhafazakarın terapisti Hoca Efendi’ye karşı tavrını netleştirdi. İkinci çiçek sahnesinden sonra bu karakteri ve temsil ettiklerini bir süre gözardı edebiliriz. Oya yeni bir çatışmayla önümüze sunmadığı sürece tabii. İlginç bir şekilde, dizinin Yasin ve ailesinin Ruhiye’nin depresyonu karşısındaki çaresizliğini; Peri ve Gülbin ile yaptığı psikolog/psikiyatrist modellemesinden daha iyi resmettiğini düşünüyorum. Meryem ve Yasin’in Ruhiye’nin durumunu kavramadaki yetersizlikleri bana ikna edici geldi.
Tabii burada gözümden kaçan şeyler bol olabilir; neticede taşra anlayışsızlığının da bu kadar masum olmayacağına eminim. Gene de izlerken kafamda modern tıbbın modern kadınlarına kıyasla daha az soru işareti vardı diyeyim. Hala çatışmalardan ziyade tanışma dönemindeyiz dizi ile.Gördüğümüz tüm gerilim kültür/sınıf farkından kaynaklı. İlerleyen bölümlerde gerçekleşecek büyük tufanlar için karakterlerle pişiyoruz. Hayırlısı olsun diyelim.
Bir Başkadır 01×03 ve 01×04…
Aslında üçüncü bölümü dün izlemiştim ama öncesine ekleyecek çok bir şey bulamadım. Dördüncü bölüm ise bir şeylerin gerçekten başlama noktası olmuş. Gülbin’in aile krizi, eve atılan taş ve Hoca’nın eşiyle bizi merakta bırakan bölüm finali… İş artık “ilginç bir dizi olacak herhalde”den “acaba ne olacak bir sonraki bölümde?” noktasına geldi. Her şeyi geçtim, artık tüm drama Sinan’ın o gece kiminle yatacağından öteye taşındı sonunda (Zaten bu yüzden üçüncü bölümdeki yatak basma sahnesini gerçek bir aksiyon saymıyorum, Sinan’ın seks rutinine bir iki bölümde alıştık bile. Bizi bu kadar zamandır basılmaması şaşırtmalı asıl).
İki bölüm içinde beni en etkileyen kısım Gülbin’in ailesiyle girdiği kavga oldu. Kavganın işlenişinden ziyade finalde babanın ezgisiyle tüm ailenin sakinleşmesi beni etkiledi. Çok başarılı kotarılmış bir kısım bu. Ailenin tüm kadın üyelerinin baskın bir şekilde öne çıktığı, erkeklerin hepsinin bir şekilde geri planda kaldığı kavga; sessiz ve kırılgan görünümlü babanın kriz anını toparlamasıyla çözülüyor. Tüm kadın karakterlerin baskınlıklarını uçuran, ataerkil ama bu toprak için fazlasıyla gerçek bir sahneydi.
Dizi bence sırf bu kısmı icra etmedeki başarısından ötürü takdiri hak ediyor. Bunun haricinde kulaklığında ne dinlediğini asla bilmediğimiz ama smooth technoya yakıştırılan Harunnisa karakterini de merak ettiğimi söyleyeyim. Okumuş Müslüman tablosuna (Mesela Meryem’e yanık Hilmi) aşinayım ama ruhu technocu Müslüman’a hiç denk gelmedim. İlginç şeyler çıkabileceğini düşünüyorum.
Şu an yarıladığım diziden gayet memnunum ama halen nerede bir cepheleşme/kutuplaşma yapıldığını anlamış değilim. Siyaseten bir Zeki Demikubuz filmi ne kadar politik ise o kadar politik geliyor bu dizi bana. Lakin en fazla üzerine gidilen karakter kripto-CHP’li Peri olmuş vaziyette ki bu da bir miktar siyasi uyarıcılarımızı aktifleştirmiş anlaşılan. Aslında Peri, tüm üst sınıf yaşamına rağmen bir nebze içimizden biri, kimimizin komşusu kimimizin arkadaşı, kimimizin rol modeli. O yüzden meselemiz oldu.
Mesela kimsenin Sinan’a sempati beslediğini,dizideki tüm belirleyici rolüne rağmen onu toplumun gerçek bir parçası saydığını ve diziyle alakalı sosyolojik fikirler inşa ederken onu muhatap aldığını düşünmüyorum. Sinan, üzerine ikinci kez düşünmeye gerek bile duymayacağımız bir kurgu “kötüsü”. Peri ise modern kadının zaferi (yahut başarısızlığı) olarak Türkiye için konuşmaya değer bir figür.
Sanırım tüm iyi sinematografiye ve akıcı hikayeye rağmen diziyi gündeme taşıyan şey, Kemalist Güzel‘in sarsıntısını izlememiz oldu. Neyse ki diziyi 2020’de izliyoruz, 2010’da bunu hazmetmekte çok daha farklı zorluklar yaşardık gibi geliyor. Seveni aşık sevmeyeni feci düşman olurdu. Bugün biraz daha soğukkanlı izlenebiliyor bu tip şeyler neyse ki.
Yigilante Kocagöz – Bir Başkadır 2020