80’lerde İşçi Olmak: Çark (1987)

Türkiye’nin yakın tarihini anlatılırken genelde 12 Eylül 1980 öncesi ve 12 Eylül sonrası şeklinde ifade edilir. Bu tarih; ülkenin siyasi, ekonomik ve sosyal hayatında birçok değişikliğe neden olan bir milattır.

12 Eylül öncesinin ayırt edici taraflarından birisi de toplum yapısıdır. Bu üst başlığın altında işçi hareketleri, sendikalar, grevler yer almaktadır. Öyle ya, üye sayısı milyonları geçen sendikaların grevleri, toplu sözleşme görüşmeleri, sendikaların üzerindeki hükümet, işveren baskıları gibi konular birçok filmde, romanda, öykü de kendine yer bulmuştur. Sinema sektöründe de bu konuları içeren birçok örnek akla gelir.

Darbeyle birlikte; sendikalar ve siyasi partiler kapatılmış, yöneticileri tutuklanmış, darbe sonrası dönemde de haliyle de bu dönemde örgütlü bir işçi hareketi pek görülmemektedir.  Yeni dönemde alınteri ile çalışmaktan daha kazançlı, daha doğrusu “emekten daha yüce değer”ler bulunmuş, faiz, kolay yoldan köşe dönmecilik gibi kolay yoldan zengin olanlar ortaya çıkmıştır.

Peki o işçi sınıfına ne oldu? 12 Eylül sonrasında hayat kavgası bitmiş miydi? İşçiler de patronlar gibi refaha ermiş miydi?

Hayat ve ekmek kavgası darbeden önce devam ettiği gibi, sonrası da devam etmiştir.

1987 yapımı Çark filmi, “80’lerde işçi olmak kavramının bir filmdir.

Çark, hayatta kalabilmek için ağır işlerde çalışan bir grup işçinin mücadelesini anlatıyor. Ekmek parası için cam atölyesinden, tersaneye oradan da emeğin, işçinin, hayatlarının derilere sürülen köpek dışkısı kadar değer görmediği Kazlıçeşme’ye kadar devam eder. .

Karın tokluğuna, çoğu zaman sigortasız, örgütsüz, sahipsiz çalışan Rauf (Tarık Akan) ve arkadaşlarının gözünden o günlerde yaşananları izleyebiliriz.

Rauf ve arkadaşları bir cam atölyesinde çalışmaktadırlar. Cehennem diye adlandırdıkları ateşten çıkan camları üfleyerek şekillendirmekte, işlemektedirler.

Fabrikanın kapatılmasıyla birlikte yeni işler ararlarken, önce bir tersaneye işe girerler. Ancak patronun planı kendilerini grev kırıcı yapmaktır ama Rauf ve arkadaşlarının işçilerin dayanışma ruhu ağır gelir ve patron ile mücadele ederler.

Sonraki durak ise, ünlü Kazlıçeşme deri atölyeleridir. Burada deri tabaklarının üzerine sürülen hayvan dışkıları kadar değeri olmadıklarını anlamaları çok uzun sürmeyecektir.

Tabakhane; deri tabaklanan fabrikaya verilen addır. Her türlü hayvanın postu buraya yaş ya da tuzlanmış deri olarak gelir ve çeşitli aşamalardan geçtikten sonra tabaklanmış ya da bitmiş deri olarak fabrikadan çıkar. Deri tabaklamasında esas derinin organik bir nesneden inorganik bir nesneye çevrilmesidir.

Tabakhanelerin olduğu yerleşim yerlerinde(…) hayvanların derilerinin işlendiği atölyeler, köpek dışkısı için yanar tutuşurlarmış. Çünkü bir tek taze köpek dışkısı içinde bekletilen deri yumuşacık, kıl köklerinden arınmış, gözenekleri açık, ince, homojen yani kaliteli olabilirmiş. Bu nedenle köpek çiftlikleri kurulmuş… Binlerce köpek beslenmiş, üretilmiş ve hatta Köpeğin dışkısını sıcak ve kurumadan yetiştirmek için sistemli bir iş örgütlenmesi kurulmuştur. Tabakhaneye bok yetiştirmek deyimi de buradan çıkmaktadır.

Filmin adı işçilerin içine girdiği hayattır. Çark dönerken, hayat akarken, onlar çarkın arasında kalmaktadır. Bir dişliden bir dişliye, ekmek neredeyse oraya sürülürler.

İşçilerin, örgütsüz, karın tokluğuna, genelde sigortasız, kötü şartlarda, güvensiz atölyelerde, fabrikalarda çalışmasının anlatıldığı bir gerçek bir drama havası taşır.  Çalan vardiya düdüklerini, daha yemek bile yiyemeden biten molayı, işçi çavuşlarının kötü muamelesini ve işçilere verilen sessiz ol, “hakkını arama yoksa işinden olursun” öğütlerini izleriz.

Evlerde haliyle geçim sıkıntısı vardır ve bunun sonucu harçlık alamayan çocuklar, aynı tencereye kaşık sallayan aile fertleri, babası gibi çalışmak zorunda olan çocuklar, insanların “lağım kokuyor” diye uzaklaştığı Kazlıçeşme’ye her gün çalışmaya gitmek zorunda olan babalar…

Bir ceketin 100 bin liraya satıldığı deri atölyeleri, işçileri 30 bin liraya çalıştırır. Üç işçi birleşse bir ceket bile alamıyordur bu çarkta.

İşçiler o kadar adam yerine konmaz ki, ölüm döşeğinde babayı sigortasız olduğu için devlet hastaneleri bile kabul etmemektedir. Zaten amelenin sigortası mı olurmuş? Özel hastane doktoru ise önce parayı sayar, sonra babanın sağlık durumunu söyler.

Bir ceketin 100 bin liraya satıldığı deri atölyeleri, işçileri 30 bin liraya çalıştırır. Üç işçi birleşse bir ceket bile alamıyordur bu çarkta. Ya da işçilerin dediği gibi Diriler Mezarlığı olan Kazlıçeşme’de.

Bu Çarktaki işçi o kadar değersizdir ki bedeni sakatlık için puanlanabilir. Mesela kaza geçiren bir işçi, sakatlık oranı için vücudunun hangi parçasının kaç puan edeceğini bilir. Bozulunca garantiye gönderilen bir makine gibidir, ne kadar parçası bozulursa yetkili servisin çalışamaz raporu vererek zararı tazmin edilen.

İşçi Rauf’un sevgilisi öğrencidir, üniversite sınavlarında başarılı olamayınca, hayat kavgasına o da girer yani Rauf’la evlenir. “Benimle evlenir misin?” yerine “Hayat kavgasına var mısın?” sorusuna evet” cevabına aldanıp bu kavgaya birlikte gireceklerini sanıyoruz. Sonra da kısa bir kurs alarak polis olur. Ancak Polis olan kadın geldiği yeri unutmuş çoktan üniforma içinde bambaşka birisi olmuştur. Kocasıyla sık sık karşı karşıya gelir, birisi devlettir, birisi de devletin kolundan tutarak sokağa attı işçi. Hayat kavgası diye çıktıkları yolda, birbirleriyle kavga etmeye başlayacaklardır.

Film, hayatı işçilerin gözünden izletirken, onların yaptığı hataları da saklanmaz. Mesela neyine güvenip de 5 tane çocuk yaptığı belirsiz bir işçi gibi, Almanya da çalışan işçinin memlekete giderken hız yapıp trafik kazası yapması, onca yıl çalıştıktan sonra tek ayakla çalışmak zorunda kalacak kadar birikim yapamayan Alamancı gibi…

Ağır çalışma koşullarında bile Çark işçilerin canını alarak dönmeye, işçiler de çarkın dişlileri arasında ezilmeye devam etmiştir.

Film Hakkında Notlar:

İşçilere Grev Yaptıran Film

İlk olarak Direniş adı düşünülen film, 12 Eylül sonrası ortamdan çekinerek Çark adını almıştır.

Gösterime girmesine kanuni bir engel olmamasına rağmen, sinema salonlarına gösterimden kaldırılması yönünde baskılar yapılmıştır.

Filmin ikinci yarısının geçtiği Kazlıçeşme’deki deri işçileri ve Deri-İş sendikası filme katkıda bulunmuş, esas sürpriz ise, filmin gösteriminden 20 gün sonra gerçek işçiler greve gitmiştir.

Henüz gündeme bile gelmeyen Bizimkiler dizi kadrosunda bulunan  Hikmet Karagöz, Dursun Ali Sarıoğlu, Oktay Sözbir, Savaş Yurttaş, Cihat Tamer, Cezmi Baskın, Erdinç Dinçer bu filmde yer almıştır.

Ankara Sanat Tiyatrosu geçen haftalarda kapatılacağı yönünde haberlerle gündeme gelirken, ülkenin toplumcu sanatına yaptığı katkılar anlatılmıştı. Nedir bu katkı, oyuncuları ne yapmış ki diye soran olursa, film oyuncularından birçoğunun AST kökenli olduğu anlatılabilir. Savaş Yurttaş, Erol Demiröz, Oktay Sözbir, Cezmi Baskın gibi.

Filmde Tersane işçilerin grevi için sıkıyönetimden izinli, 12 Eylül sonrasının ilk grevi denir ama 12 Eylül sonrasının ilk grevi daha önce yapılmıştır.

Filmin müzikleri Cem Karaca ve Cahit Berkay tarafından yapılmıştır.

Polis rolünü oynayan Müge Akyamaç, rolüne hazırlık için Pasaport Şubesindeki kadın memurlarla zaman geçirmiştir.

Çark filmi, gösterime girmesinden neredeyse 35 yıl sonra bile İşçi Filmleri festivalleri ve sendika etkinliklerinde sıklıkla gösterilmektedir.

Sinematik Yeşilçam için hazırlayan: Gürol Yüksel – Ocak 2021

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir