Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışına giden yolda dönüm noktalarından birisi olan 93 Harbi’nin (1877 – 1878) sonucunda Rusların Osmanlı topraklarında ulaştıkları en uç nokta bugünki İstanbul Yeşilköy o dönemdeki ismiyle ise Ayastefanos’tu. Savaş sonunda sağlanan anlaşmanın ağır şartlarından biri olarak 1895 yılında bölgeye savaşta ölen Rus askerlerinin isimleri ve kazandıkları zaferi anıtlaştıran bir yapı inşa edilmişti.
1914 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun İttifak Devletleri yanında Birinci Dünya Savaşı’na katılmasının akabinde 14 Kasım 1914 tarihinde anıtın yıkım emri verilmiştir. İlk aşamada dinamitle havaya uçurulan ve takip eden dönemde tüm kalıntılarının temizlenmesiyle beraber bu abide tamamen ortadan kaldırılmış, yıkım işleminin görüntülerini içeren Ayastefanos’taki Rus Abidesi’nin Yıkılışı’nın ise ilk Türk filmi olarak sinema tarihine geçmiş olduğu belirtilir.
Filmin bugüne ulaşan bir kopyası bulunmamakla beraber bu filmin varlığı Türk sineması tarihçileri tarafındanda kimi zaman şüpheyle yaklaşılmış bir konu olmuştur. Anıtın yıkımına ilişkin fotoğraflarda herhangi bir film alıcısının bulunmayışı ve filmi çeken kişi olarak Türk sinemacısı Fuat Uzkınay’ın arşivlerinde ve yakınlarıyla yapmış olduğu görüşmelerde ilerleyen yıllarda çekmiş olduğu filmlerden ağırlıkla bahsediyor oluşu filmin varlığına dair şüpheleri güçlendirmektedir.
Türk sinemasında ilk olma koşulunun Türk kökenli sinemacılara bağlanması konusunu bir tarafa bırakırsak söz konusu filmin çekiminden daha öncesinde de o dönem için Osmanlı günümüz içinse Türkiye topraklarında çekilmiş olan filmler bulunmaktaydı.
Auguste ve Louis Lumiere kardeşlerin 28 Aralık 1895 yılında halka açık ilk film gösterileriyle dünyada sinema tarihinin ilk yaygın adımı atılmış oldu. Sinematograf makinesi aracılığıyla yapılan bu gösteri aynı zamanda 19. yüzyılın ilk yarısında fotoğrafla başlayan icatlar yolculuğunda bir devrim niteliğide taşımaktaydı.
İnsanların hareketli görüntüleri ve mekanların perdeye yansıtılması kısa bir süre içerisinde Avrupalılar için önemli bir ilgi alanı oluşturmuştu. Bu yolla farklı kültür gruplarının yaşam biçimlerinin de izlenme imkanı doğmuştu. Bu açıdan Avrupa’daki ilginin odak noktalarından biriside özellikle Doğu kültürlerini izleyebilmekti. Dolayısıyla o dönem için yeterince doğuda olan Osmanlı İmparatorluğu topraklarına ait görüntüler aynı şekilde ilgiye mazhar olacaktı. Bu noktadan hareketle Lumiere kardeşler icatlarına karşı oluşan olumlu ilgi ve izleyicilerin istekleri doğrultusunda Osmanlı toprakları da dahil olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinde çekim yapabilmeleri için operatörler görevlendirmeye başlar.
Lumierler tarafından görevlendirilen Alexander Promio, 1896 yılında Osmanlı topraklarında ilk filmi çeken yabancıdır. İzmir’de Türk Piyade ve Topçusunu, İstanbul’da ise Haliç ve Boğaziçi’ni görüntüleyen Promio’nun filmlerinden Boğaziçi görüntülerini içeren filmi Boğaziçi Kıyılarının Panoraması 1899 yılında Odeon Tiyatrosu’nda halka gösterilmişti.
Promio’nun topraklarımızda çekmiş olduğu filmlerin listesi sırasıyla:
Türk Piyadesinin Geçit Töreni
Türk Topçusu
Haliç’in Panoraması
Boğaziçi’nin Panoraması
Promioyu takiben yine Lumiere kardeşler tarafından görevlendirilen diğer operatörler de 1896 ve 1899 yılları arasında Osmanlı topraklarına geldiler. Osmanlı’da sinema filmlerinin halka gösterimi ve filmlerin çekimine ilişkin takip edilmesi gereken adımlar sinemanın icadı ve ülkelerdeki gelişimi incelendiğinde oldukça erken bir tarih sayılabilecek 1903 yılında kanuna bağlanmıştır. Cumhuriyetin ilanına kadar olan dönemde film gösterimi ve temini konusunda Leh kökenli bir Yahudi olan Sigmund Winberg sinemacılık sektörünün en önemli ismi olmuştur.
Birinci Dünya Savaşı’na doğru evrilmekte olan dünyada militarizm ve milliyetçiliğe hitap eden kısa filmlerin halk tarafından özellikle ilgiyle karşılanıyor olunuşunu farkeden Winberg, Osmanlı’da film gösterimi ve Osmanlı topraklarında film çekme konusunun sadece Osmanlı Devleti vatandaşları tarafından yapılması (Dolayısıyla bu konuda bir tekelleşmeye doğru gidiş.) konusunda sarayla olan ilişkilerini akıllıca kullanmıştır. Ayrıca Winberg’in 1916 yılında yönetmenliğini üstlendiği ancak tamamlayamadığı Leblebici Horhor Ağa Türk sinemasının tamamlanamamış ilk konulu film denemesidir.
Sinematografin ilk etapta sadece birbirini takip eden ancak bir uyum ve hikaye armonisinden yoksun belgesel nitelikle görüntülerı yansıtan bir araç olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla fotoğrafların hareketli bir hale getirilmesiyle beraber elde edilen bu sonucun bir hikayeye dahil edilişi yani konulu filmlere geçişte en büyük ihtiyaç Avrupa’da olduğu gibi Osmanlı’da da tiyatrodan sağlanmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk konservatuarı olarak 1914 yılında açılmasının ardından bir tiyatro topluluğuna dönüşen Darülbedayi Türk sinemasının ilk konulu film örnekleri için gereken oyuncu ihtiyacını karşılamıştır.
Çekimine ilk olarak 1916 yılında başlanan Himmet Ağa’nın İzdivacı’nın Çanakkale Savaşı sebebiyle gecikerek 1918 yılında tamamlanması sebebiyle 1917 yılında Sedat Simavi tarafından çekilen Pençe ve Casus filmleri tamamlanmış ilk konulu Türk filmleri olarak kabul edilmektedir.
Sinematik Yeşilçam için Hazırlayan : Gökay Gelgeç – Haziran 2021