Bu Conan Kimmerya’dan Gelmiyor: Altar (1985)

remzi jonturk altar

Yeşilçam’ın fanteziyle imtihanı bambaşka bir şey, zamanında öyle işlere girişilmiş ki gösterilen cesarete hayran kalmamak elde değil. Benim gibi orta şekerli bir Yeşilçam seyircisi için yerli fantastik-macera repertuarı Tarkan filmleri ile başlayıp bitmektedir, hafızamı zorladığımda en fazla Kartal Tibet’in dev ahtapotla savaşını anımsarım. Oysa 80’lerde yerli sinemamız Amerika’daki kılıç ve büyü (sword and sorcery) çılgınlığını es geçmemiş, daha dumanı üzerindeyken bu işe de el atmış. Verilen yoğun emeğin karşılığı olarak bu özel fantezi alttüründeki ilk (ve sanırım tek) filmimiz Altar beyazperdede hayat bulmuş. İlginç bir eser çıkmış ortaya, üzerine konuşmakta fayda var.

x-altar-jj
alternatif afişi

Yönetmenliğini Remzi Jöntürk’ün üstlendiği Altar, Arnold Schwarzenegger’in başrolünü üstlendiği Conan the Barbarian (1982) ve Conan the Destroyer (1984) filmlerinin bitmeyen popülaritesi üzerine 1985 yılında girişilmiş ve tamamlanmış bir proje. Başrolleri Sait Seyit ile Çeçilya Daymaz’ın paylaştığı film, kadim zamanların fatih savaşçısı Altar’ın Ateş Hükümdarı Zodiac’a (ve sonra oğlu Hunka’ya) karşı verdiği mücadeleyi anlatıyor. 75 dakikalık oldukça kısa filmimizin atmosfer olarak batılı örneklerine yakın bir ton barındırdığını söyleyebiliriz. Ne var ki filmin problemleri kısa zamanda kendini gösteriyor.

Altar’ı seyretmeye başladığım ilk dakikalarda büyük keyif aldım, hatta bu ilk dakikalardan ötürü beklentilerimi yükselttiğimi bile söyleyebilirim. Kılıç ve büyü sineması genel olarak düşük maliyetli fantezi filmlerine ev sahipliği yaptığı için Yeşilçam’ın mali yetersizlikleri Altar’da çok da göze batmıyor, bilakis kıyafet ve kılıç tasarımlarında oldukça vakit harcanmış gibi gözüküyor. Bir de Anadolu’nun antik mekan zenginliği doğal dekor görevi görünce atmosfer açısından işler Altar için bir halli kolaylaşmakta. Ancak Altar‘ı seyretmeyi sürdürdüğümüzde senaryonun muğlaklığı içinde kaybolup gidiyoruz. Filmin ses kalitesi iyi olan bir kopyasının bulunmaması da seyir sürecini gerçekten çileli bir hale sokuyor.

Hikayemizde bir adet Ateş İmparatoru var, kendisini Eşref Kolçak canlandırmakta. Ateşi izinsiz kullanan herkesle savaş halinde olan Ateş İmparatoru Zodiac’ın karşısında bir de bilge Utah karakterimiz (Sait Seyit) var. Utah, Zodiac’a karşı kullanılması için büyük bir kılıç dövüyor, ancak imparatorun adamlarıyla dövüşürken oğlu Altar’ın hayatı tehlikeye giriyor ve teslim olması gerekiyor. Kılıç bir taşa saplanıyor, Utah kendini yakıyor, küçük Altar köle tacirlerinin eline düşüyor, sonrasında yıllar geçiyor. Bu sırada Çeçilya Daymaz’ın canlandırdığı ve işlevini tam anlayamadığım Kraliçe Alyoki zindanlara düşüyor.

Aradan yıllar geçiyor, Sait Seyit bu sefer Altar’ın gençliğini canlandırıyor. Genç savaşçı babasının intikamını almaya karar veriyor, bu sırada Ateş İmparatoru da kendi oğlu Hunka tarafından (Nuri Alço) öldürülüyor.

altar 9

Altar’ın hikayesi şu noktaya kadar kulağa alışıldık bir macera mimarisine sahipmiş gibi gelebilir, yapılmaya çalışılan da zaten bu mimariye sadık kalmak. Ancak filmin esas problemi, karakterlerin motivasyonlarını bir türlü anlayamamamız. Keşke film bu meseleyi toparlayabilseymiş; zira filmin belli ki vasat bir aksiyondan fazlası olma çabası varmış. Senaryonun derin ve anlam yüklü bir imaj yakalamak için çırpındığı pek çok sahne Altar’da parlayıp sönüyor. Diyalogların bir kısmı da şaşırtıcı ölçüde kaliteli. Bu konuda süreklilik sağlansa belli ki ortaya çok daha keyifli bir iş çıkabilirmiş.

Filmin en garip ilişkisi ise şüphesiz savaşçı Altar ile Nino arasında. Altar, Nino’yla tanışır tanışmaz kadına tecavüz ediyor, ardından Nino tarafından bıçaklanıyor. Ne varki sonrasında gene aynı Nino, ölüm döşeğindeki Altar’ı kurtarmak için koşturup duruyor. 80’lerdeki bir Conan öykünmesinden bugünün politik hassasiyetine sahip olmasını bekleyemem ama Altar ile Nino arasındaki ilişki gerçekten sabır zorlayıcı. Bunun dışında bir de Altar’ın iyileşmesine yardımcı olan yaşlı adamın kızı var. Filmin sonunda bu kızın da dahil olduğu bir rüya sekansı kafaları epey karıştırıyor; açıkçası bu kısmı ancak birkaç kez geri dönüp seyrettiğimde kavrayabildim. Altar’da Remzi Jöntürk gerçekten filmden beklenmeyecek (hatta talep bile edilmeyecek) dramatik anlar yaratmaya çalışmış ama sanırım imkansızlıklardan ötürü bu çabanın mayası tutmamış. Gene de çabaya saygı duydum.

Tüm bu karmaşaya rağmen bir şey çok net, Altar’ın Yeşilçam için çok önemli bir fantastik film. Bodur tür sinemacılığımızın görece renkli yılları olan 80’ler bize bir adet Conan çeşitlemesi sunmuş, bizse habersiz kalmışız. Filmde Conan mitolojisine yakınsayan çok fazla olaya denk gelmeyeceksiniz ama gene de barbar kralın sevdalısıysanız Altar’ı seyir listenize koyun. Değilseniz de bu filmi ihmal etmeyin. Otuz sene boyunca hakkında neredeyse hiçbir şey yazılmamış olması öyle üzücü ki….

Bu yazı dışında filmle ilgili internette bulunan tek inceleme Ötekisinema’da yer alıyor. Yazının ana metni Metin Demirhan tarafından yazılmış ve Murat Tolga Şen tarafından 2009 yılında internete aktarılmış. Bu incelemeyi okumak için linki tıklayabilirsiniz: BURADA

YAZAN: Yigilante Kocagöz

altar 8

Çeçilya ve Sait Seyit
Çeçilya ve Sait Seyit

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir