İnsanları Seveceksin: Ennio Morricone Budapeşte’de

DSCF2378

Ennio Morricone My Life in Music konser turlarının bu haftaki ayağı Budapeşteydi. Bu yazının önümüzdeki hafta cumartesi günü aynı turne kapsamında İstanbul’u da ziyaret edecek olan sanatçının (22 Şubat Cumartesi Zorlu Center) konserine katılacaklara ön bilgi sağlayacağına inanıyorum.

Budapeşte Papp Laszlo Sportarena, Marget adasından sonra müzikal organizasyonların gerçekleştirildiği en popüler ikinci nokta. Seyirci kapasitesi, oturma düzeni ve akustik yapı açısından hiçbir sorun görmediğimi söylemeliyim. Yiyecek ve tuvalet ihtiyaçları başarılı bir sinyalizasyon (eğer Macarca veya Almanca biliyorsanız işiniz daha da kolay) ve yerleşik dükkanlar sayesinde kökten çözülmüş gibi. Bina içi veya dışında ortalıkta dolanan herhangi bir seyyar satıcı veya bilet karaborsacısı bulunmuyor. Salon organizasyonu açısından Macar yapımcılara haklarını teslim ettikten sonra konser sunumu konusunda ciddi eleştirilerim bulunuyor.

Öncelikle ortada Morricone’nin film müziklerinde 50. yılı şeklinde yanlış bir slogan dolanmakta. Miladı 1964 ile başlangıç kabul eden bu anlayış Sergio Leone filmlerini sanatçının film müzikleri kariyerinin başlangıcı olarak göstermekte. Oysaki Morricone, 1961 yılından bu yana film müzikleri konusunda besteler üretmiş bir sanatçı.

DSCF2382

Konserin öncesi ve başlangıcından itibaren bir kaç kere tok bir sesle fotoğraf ve video çekimlerinin yasak olduğunun anons edilmesi ise beni “Hala 1990’lı yıllarda mıyız?” sorusunu sormaya yöneltti. Konserin başlangıcının ardından takribi 15 dakikalık bir süre boyunca hala gelenlerin sinema misali yer göstericiler eşliğinde karanlıkta dolanarak ayakta oluşturdukları minik çaplı bir kaos içerisinde Macarca haricinde pek çok dil duydum. Macar izleyicisinin sanatçıya daha saygılı davrandığını, Budapeşte’de yaşayan ve konsere katılan yabancıların ise aynı saygıyı göstermediğinin altını çizmek gerekiyor.

Konser başlangıcında yaklaşık 15 dakikalık bir video gösterisiyle Morricone’nin sanat hayatını ve geçmişinden bugüne yaptıklarını kendi anlatımından izleme fırsatı buluyorsunuz. Az İngilizce ve bol İtalyanca ile gerçekleştirilen bu mini belgesel Macarca altyazı ile sunulmakta. Aynı çalışmanın İstanbul’da Türkçe altyazı ile verileceğinden izleyenler sanatçı hakkında kendi ağzından biraz daha bilgiye sahip olacaklar. Meraklısı için Morricone ile ilgili gazete küpürleri (En çok dikkatimi çekeni Film Müziklerinin Mozartı manşetiydi) ve bol bol Sergio Leone – Morricone fotoğrafı da bu mini belgesel boyunca gösterilmekte.

DSCF2381

Mini belgeselin ardından Morricone’nin sağlık problemleri sebebiyle orkestrayı oturarak yöneteceği anons edildi ve sanatçı sahneye iki yardımcı eşliğinde geldi. Sahnenin iki yanında yeralan büyük ekranlardan sanatçının girişini izlemeyi umarken ekranda sadece Ennio Morricone My Life in Music yazısını görüyor olmak üzücüydü. Konser süresince devam eden bu anlayışa pek bir anlam veremediğimi söylemek istiyorum. Parça isimlerinin verilmesi haricinde bu ekranlarda Morricone’yi sadece üç kere ve çok kısa süreler içerisinde görebiliyorsunuz. Konseri 10. sıra ve saha içinden izlediğim için orkestrayı az çok görebiliyordum ancak sahanın geri kalanının ekibi bir karınca gibi seçebildiğine eminim.

Konserin açılış parçası The Untouchables’in ana teması. VHS döneminde izlediğimde filmin açılışıyla beni mest etmiş bu parça pek çok Morricone eseri gibi hala senelere meydan okuyor ve konser açılışı için seçilmiş olması beni fazlasıyla mutlu etti. Bunu takiben Bir Zamanlar Amerika (Deborah ve Powerty temaları ) ve Sicilian Clan ile devam eden konser Sergio Leone filmleri grubu olarak ikinci kısma geçmiş oldu.

Leone serisi içerisinde en çok yer ayrılan kısım Fistful of Dynamite (Bu albümden iki ayrı tema icra edildi). Bunun Macarların İyi Kötü Çirkin ve Bir Zamanlar Batı ile şekillenen Leone kültürüne karşı güzel bir ters yatırma olduğunu söyleyebilirim, sopranonun muhteşem performansı eşliğinde Ectasy of Gold ise bu bölümün ve konserin ilk yarısının kapanışının zirvesi oldu. Metallicanın katkıları sayesinde bu parçanın en çok alkış alan şarkı olduğunu belirtmeme gerek yok sanıyorum.

DSCF2386

Leone bölümünde yine büyük ekranlar konusuna takılarak orada Eastwood, Wallach, Volonte, Bronson veya o filmlere emek vermiş oyunculardan, sahnelerden birini dahi görememiş olmak gerçekten üzücü. Morricone’nin sağlık sorunları sebebiyle artık her bir konserinin birer jübile değerinde olduğunu düşünürsek ve ortada My Life in Music gibi iddialı bir slogan varken sadece parça isimleri haricinde bir işe yaramayan bu büyük ekran uygulamalarında ki minimalist egoizmi hala anlayabilmiş değilim.

Cezayir Savaşı ana teması (Tarantino’nun Inglorious Basterds’de de yer verdiği) ile açılan ikinci bölüm bunu takip eden bir kaç parça ile (Deserto Dei Tartari ve Investigation of a Citizen Above Suspicion albümlerinden) saykodelik bir noktaya kaymaya başladı. Macarların Morricone ile ortalama bir hayran seviyesinde ilgilendiklerini bildiğimden bu saykodelik kısımda biraz şaşırmış olduklarını söyleyebilirim. Bu kısım boyunca bol bol bass gitar, synthesizer ve bateri sesi duymak kendinizi bir an için 70’lerin deneysel film müzikleri ortamında hissetmenizi sağlıyor. Kendi açımdan sürekli bir best of cd’si dinliyormuşum hissinde konser izlemektense böyle deneysel kısımlarla izlediğim konserlerin değerinin daha çok arttığına inanıyorum ancak çok uzun bir bölüm olmadığının da altını çizmeliyim.

Sona yaklaşılırken Morricone toplamalarının vazgeçilmezi Mission ve Cinema Paradiso filmlerini duyarak (artık yeter) biraz can sıkıntısına kapıldığımı ardından ise Morricone’yi Leone temaları haricinde Macaristan’da popüler hale getiren (bir televizyon programı sebebiyle) Chi Mai parçasıyla final yapıldığını hatırlıyorum. Alkışların ardından güçlükle yürüyen Morricone’nin sahneyi terkedip tekrar sahneye gelme lüksü olmadığından oturduğu yerden doğrularak seyirciyi selamlaması ve nihayet o anı büyük ekranda görmenin doğallığı konserde müzikten sonra en çok hoşuma giden kısım oldu.

DSCF2392

Bunun ardından tekrar sahne alan soprano ile yapılan ikinci Ectasy of Gold ile o anda yaratılan doğal atmosferin doruk noktasına ulaşması hayatta bir kere yapılmaya değer şeylerden birisinin bir Morricone konserine katılmak olduğunu gösteriyor.

Konserin tamamı bislerle beraber ikibuçuk saat sürmekte. Yukarıda da belirtmiş olduğum gibi herhangi bir best of toplama CD’sini dinlemeyi 200 kişilik bir orkestra ve vokal grubunu canlı izlemeye tercih ediyorsanız parça sıralamaları ve seçim açısından pek bir fark olmadğını söyleyebilirim. Konser size şarkı olarak bir iki süpriz haricinde çok büyük bir yenilik vaad etmiyor. Morricone’yi hayatta bir kere canlı izlemeyi tercih ediyorsanız o parçaları bir de bu yöntemle hissetmeye ve atmosferi solumaya değer diyorum.

Haftaya İstanbul konserine katılacaklara şimdiden iyi eğlenceler dilerim.

Yazan: Gökay GELGEÇ – Yojimbooo

Ennio Morricone : Ectasy of Gold

ennio morricone 001

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir