Hepinize selamlar değerli Sinematik Yeşilçam okurları. Bu yazımda değerli sinemacımız Oğuz Gözen’in kariyerinin erken dönemine göz atıp, ilk filmine ve öncesinde bir fotoromana ve de bir hikayeye konu olan ilginç ‘’Hayal” Dünyası’ndan detaylarıyla bahsedeceğim. Keyifli okumalar dilerim.
Yeşilçam’ın en çok film çeken yönetmenlerinden Oğuz Gözen, sinemacı kimliğine kavuşmadan önce (60 ların ikinci yarısında), kariyerine fotoromanlar ve hikayeler yayınlayarak başlamıştır. Çoçuk yaşında bir sinema aşığı olarak Yeşilçam Sokağı’nı arşınlamaya başlayan Gözen, bir gün tesadüf eseri bir İtalyan fotoroman dergisinden yapılmış bir kese kağıdının eline geçmesiyle fotoromanın büyülü dünyasıyla tanışır. Film karelerinin kağıda dökülmüş halini görünce oldukça şaşırmıştır. Henüz 16 yaşındadır ve böylece ilk fotoromanını yapmaya karar verir. Mahalle arkadaşlarının desteğiyle kotardığı Yoksulluğun Sonu isimli fotoromanı Çocuk Haftası Mecmuası Yıllığı’nda yayınlanır.
Genç yaşında ülkemizde yapılan ilk fotoromana imza atarak fotoromanın öncüsü olan Gözen, Tercüman, Son Havadis, Akşam gibi gazetelerde yayınladığı fotoromanları okuyucularla buluşturmaya devam eder. Sadece fotoroman değil, heybesinde hikayeler de vardır. Yazarken gece hayatının fotoğrafını çektiği hikaye kitabı Kaldırım Kuşları (1965)* nın ardından çocuk hikayeleri de yazmaya ve yayınlamaya başlar (Öğretmen Kalbi, Arkadaş Kalbi). Yazıp yönettiği ve kitaplaştırdığı Yoksullar Parkı, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda, Bir Piyes Yazıyorum isimli oyunu ise Kadıköy Opera Tiyatrosu’nda sahnelenir.
Tiyatro yöneticileriyle düştüğü anlaşmazlık sebebiyle başarılı geçen tiyatro macerası sadece birer sezon sürer. Deneyim kazanan Gözen, çocukluğundan beri hayal ettiği sinemaya yine bir tesadüfle başlar. Fotoroman bastırdığı matbaanın Rizeli sahibi Cevdet Akgül’ün sürpriz film teklifi ve finansal desteğiyle ilk film için kollar sıvanır. 1970 yılında piyasaya sürülen kitabı Cam Kırıkları’ndan seçilen Hayal ve Boşluk isimli hikaye senaryolaştırılır ve Hayal Uçurumu (1972) ismiyle filme çekilir. Film aslında daha önce yine Gözen tarafından Hayal Girdabı (1969) ismiyle fotoromanlaştırılmıştır.
Üç farklı şekilde ve üç farklı isimle halkla buluşan eserleri tanıtmadan önce, konusundan bahsedelim:
Konu: Hayata bağlı, eğlenceyi ve kadınları seven çapkın yakışıklı Ersel, karıştığı kavgada birini yaraladığı için hapse düşer. Hapishanede geçirdiği 24 ay boyunca kadınları hayal etmekten kendini alıkoyamayan Ersel, hayal boşluğuyla dolu bir uçuruma sürüklenir. Onun için artık herşey hayalindeki kadınlardır. Hapishane günlerinde cinsel boşluğunu mastürbasyonla gidermek zorunda kalmış, kendini hayal dünyasına kaptırarak, kadınlardan uzaklaşmıştır. Hapishaneden çıkınca karşı cinsle kurduğu ilişkiler başarısızlıkla sonuçlanır.
Artık değişmiştir ve eski halinden eser yoktur. Durgun, sıkılgan, düşünceli ve özgüvenini kaybetmiştir. Bu durumu gözlemleyen arkadaşları onunla sürekli dalga geçmektedir. Bir akşam pavyonda başlayan eğlence gecesi, arkadaşlarının ısrarıyla gittikleri randevu evinde sona erer. Yaşadığı sorunları gizleyen ve erkekliği aşağılanan Ersel, herşeyi itiraf edeceği anda Nurcan’ın sesini duyar. Gelen ses tanıdıktır. Eski günlerden tanıdığı dansöz Nurcan, randevu evine düşmüştür. Genç kadın, Ersel’in imdadına yetişerek genç adamı içine düştüğü zor durumdan kurtarır.
Hayal Girdabı (1969)
Yörük Matbaası‘nda cep boyda basılan doksan beş sayfalık fotoroman Hayal Girdabı, 1969 yılının Ekim ayında okurla buluşur. Başroldeki ünlü şantör Mehmet Taneri‘nin etkisiyle basından epey ilgi görür. O günlerde yorumladığı aranjman şarkılarla kariyerinin zirvesinde olan Taneri, müzik çalışmalarından hemen önce tiyatro sahnesinin tozunu yutmuş bir isimdir. Bu sayede rahattır. Ses ve görüntü efektlerinden yoksun yönetmene jest ve mimikleriyle yardımcı olup, eserin psikolojik havasını okuyucuya başarıyla yansıtmayı bilmiştir.
Öyle ki; fotoromanın tutmasıyla film teklifleri de almaya başlar. Arka kapakta yer alan basın bülteni işlevindeki tanıtım yazısını aktaralım: Dev Şantör Mehmet Taneri, sahnelerimizin büyük kabiliyeti Ufuk Aydın, kıymetli manken Berrin Baran ve genç kuşağın en genç rejisörü Oğuz Gözen, üç günde film bitirilen bir ortamda, bir ay geceli gündüzlü çalışarak, sizlere senenin fotoromanını hazırladılar. Hayal Girdabı, bugüne kadar memleketimizde el atılmamış bir konuyu işlemektedir.
Cam Kırıkları – Hayal ve Boşluk (1970)
Hayal Girdabı’nın hemen ardından 1970 yılında Cam Kırıkları isimli hikaye kitabı yayınlanır. Yine cep boy olarak yayınlanan 48 sayfalık bu incecik kitapta beş hikaye yer alır. Tüm hikayeler toplumun cinsel sorunlarına odaklanmıştır. Fotoromanın başarısının verdiği özgüvenle, Oğuz Gözen’den bu kez hikaye türünde yeni bir hamle gelmiştir. Kitapta yer alan ikinci hikaye Hayal ve Boşluk, Hayal Girdabı’yla birebir aynı konudadır. Eserin fotoroman versiyonunda canlandırılan Murat karakteri bu hikayede Ersel‘e dönüştürülür. Cam Kırıkları, Cumhuriyet Gazetesi tarafından yılın en ilginç hikaye kitaplarından biri olarak gösterilir ve ses getirir.
Hayal Uçurumu (1972)
Takvimler 1972 yılının sonunu gösterdiğinde Oğuz Gözen, ilk sinema filmi Hayal Uçurumu ile Yeşilçam dünyasına giriş yapar. Fotoromanını yaptığı, hikaye olarak da yayınladığı eseri bu kez beyazperdeye taşır. Çiçeği burnunda yönetmenin hayali Milano Film Festivali‘ne katılmaktır. Büyük bir motivasyonla başladığı filmin çekiminden montajına kadar türlü aksilikler yaşar durur idealist fakat tecrübesiz yönetmen. Başrol yine Mehmet Taneri‘nindir. Film, Taneri’nin beyazperdede göründüğü tek deneyimi olarak kalacaktır. Nurcan’a güzel aktris Sevgi Can, Ersel’in arkadaşı Altan’a Baki Tamer hayat verir.
Filmin süprizi Yurdaer Doğulu‘dur. 1960’ların ilk yarısında müzik camiasında ismini duyurmaya başlayan Doğulu, 1964 yılında kurulan ve 1. Balkan Melodileri Festivali‘ne katılıp birinci olan Milli Orkestra‘nın Milli Gitarist‘i ünvanını alır. Kurduğu orkestralarla kariyerine devam eden sanatçı, 70’lerin başında gitar solo plaklar yapar ve ciddi satış rakamlarına ulaşır. O dönem şarkıcılığa yeni yeni ısınan Doğulu, nihayet filmlerde de görünmeye başlar. Rol aldığı bu filme özel (beat tarzına göz kırpan) iki şarkı seslendirir. Zaman içersinde klasikleşecek enstrümantal yorumları El Cordobes (Melodi Plak – 301 – LP) ve Misket (Coşkun Plak – 1168 – 45lik) i de esirgemez sinema izleyicisinden. Filme güzellik katar. Bu filmden sonra Gözen – Doğulu işbirliği dört filmde daha devam eder. Sanatçının film kariyerinin tamamı kapsanır ve bugünler için belgelenmiş olur.
Gözen’in filmi bitirmesi 32 günü bulur. Binbir emek vererek çektiği karanlık planlar, kurgucu tarafından bozuk zannedilerek çöpe atılır. Flu çekilen planlar da fazla flu olduğu gerekçesiyle aynı akıbete uğrar. Film uzunca bir süre sansürde takılır ve makaslanır. Hayal dünyasının yerini, büyük bir hayal kırıklığı almıştır. Tüm heyecanlar söndükten ve Milano Film Festivali hayali suya düştükten sonra rötarlı olarak vizyona giren film iş yapamaz. Makaslanmanın etkisiyle yeteri kadar anlaşılamayan bu cesur filmi, ilginç konusu dolayısıyla gazetelerin haber yapması da kurtaramaz. Sinema çevrelerince, kişisel bunalımlarını sinemaya aktarmakla suçlanır. İdealist yönetmen, dozunda bir erotizmle sanatsal tatlar sunmak istediği ilk filminin başarısızlığıyla ciddi bir kırılma yaşar. Farklı bir konuyu çok erken çekmenin acılarını taşır üstünde. Gözen, yetmişler boyunca oyunu kuralına göre oynayarak piyasa işlere yönelir ve sinema kariyerine ölümüne dek devam eder.
*Hikaye kitabına ismini veren bu eser, başrollerini Karaca Kaan ve Yalçın Gülhan‘ın paylaştığı 1979 yapımı erotik filmle sinemaya aktarıldı.
Kaynakça: Tele Vizyon Programı – Mesut Şenol, BEA TV – 12 Nisan 2004 /
Senaryo Nasıl Yazılır? (Pratik Senaryo Yazma Tekniği) – Oğuz Gözen – Akis Kitap – 2007
Sinematik Yeşilçam için hazırlayan: Sabahattin BİLGİÇ – Aralık 2019