Filmleri tüm detayları ile ele alan değerli araştırmacı ve yazar Murat Çelenligil‘in derlediği ve filmin önemli anlarını şarkılar eşliğinde anlattığı, Kartal Tibet ve Arzu Okay‘ın başrollerini paylaştığı ve Osman Nuri Ergün‘ün yönetmenliğini yaptığı 1972 yapımı Bir Pınar Ki filmi…
Vizyon tarihi: 1 Şubat 1972
Süresi: 1 saat 23 dakika
Tür: Dram, romantik
Yönetmen: Osman Nuri Ergün
Senarist: Safa Önal
Oyuncular: Kartal Tibet (Faruk-Necmi)(seslendiren Abdurrahman Palay-Toron Karacaoğlu), Arzu Okay (Pınar)(ses. Nevin Akkaya), Deniz Erkanat (Necla)(ses. Gül Vergon), Atıf Kaptan (Hayri)(ses. Yıldırım Önal), Kayhan Yıldızoğlu (Banker Cevat)(ses. Zafer Önen), Suna Selen (Güzide)(ses. Fatoş Tez), Nazan Adalı (Aysel)(ses. Ayşin Atav), Türker Tekin (Remzi), Nubar Terziyan (konuk oyuncu), Müşerref Çapın (Nahide)(ses. Sacide Keskin), Benan Öz (Hizmetçi), Nezihe Güler, Mürüvvet İşsever (komşu)(ses. Sacide Keskin) ve Ali Demir.
Filmin, Şarkılar Eşliğindeki Önemli Anları
Filmin “ve olaylar gelişir” sahnesinde, “Krakatoa, East of Java“nın (1969) Frank de Vol imzalı müziklerinden “Kee Kana Lu“.
Pınar, fabrikaya Hayri Bey’i görmeye gelmiş.
Faruk: “Yoklar kendileri. Bugün gelmez artık. Niçin aramıştınız?”
Pınar: “Hayri Bey’in oğlusunuz değil mi?”
Faruk: “Evet, nereden anladınız?”
Pınar: “Çünkü babama çok benziyorsunuz. Babamla babanız, kardeşmiş.”
Faruk: “İmkânı yok. Bir kardeşi olsa söylerdi bana.”
Pınar: “Söyleyemezdi, yüzü yoktu buna. Cesareti yoktu.”
Faruk: “Ne biçim laflar bunlar? Kimsin sen?”
Pınar: “Söyledim ya, kardeş çocuğuyuz sizinle. Babanız yüzünden başımıza gelmeyen kalmamış. Bana da bütün bunları annem, daha dün anlatabildi. Ölüm döşeğinde annem. Kan kusuyor. O’na bakacak gücüm olsa gelmezdim buraya.”
Jenerikte, Tony Osborne’un “Incidentally” (1968) albümünden “Il Dritto Di Amare (Albinoni-Adagio)”.
Karlı İstanbul. Ekmek kavgasındaki insanlar. Ve güvercinler. Tertemiz yüzlü bir genç kız, evde diktiklerini bitpazarındaki tuhafiyeciye götürüyor. Geçimi böyle. Ancak son gelişi bu. Dükkân sahibinde “parasızlığın belini büktüğü” ve “işlerin kötülediği“nden başka laf yok. Yeni mal istemiyormuş artık. Geçen defa getirdikleri duruyormuş daha. Pınar’ın “Yeni modeller bulurum size” ve “Daha ucuza vereyim” şeklindeki sessiz çığlıkları yararsız; “Kurtarmaz maalesef. Hesabı kapatalım.”
Yaşlı adam “Ay sonuna doğru bir uğrayıver bakalım” diye açık kapı bıraksa da burayı artık göremeyeceğiz.
Costa-Gavras‘ın “Z” (1969) filminin Mikis Theodorakis imzalı müziklerinden, “Finale-To Yelasto Poidi“.
Eczaneye uğramasının nedeni, evde anlaşılır genç kızın. Anacığı Güzide Hanım, ağır hasta. “Günden güne eriyor zavallı.” Ev sahipleri Remzi ve annesi Mürüvvet İşsever’in özverisi, az bulunur cinsten. Kira falan almıyorlar. Üstelik, “Cebimizde ne varsa verelim ama faydası yok. Bu hastalık başka türlü bakım ister. Yiyeceği içeceği en iyi şekilde olacak. Masraf hastalığı bu. Zengin hastalığı.” İyi bir hastane, doktor, en son ilaçlar ve para, “gözü kör olası para” gerekliymiş.
Çaresiz kalan Pınar, annesinin sözünü ettiği akrabalarına gider. Rahmetli babası Necmi ile Faruk arasındaki benzerlik şaşırtıcı. Hısım olduklarını anlatıyor ancak dinleyen kim. Delikanlı, “para koparmaya gelmiş bir yalancı” zanneder genç kızı.
“Dead Ringer“ın (1964) André Previn imzalı müziklerinden “Forgery“.
Gerçeği, Hayri Bey’in sözlerinden öğreneceğiz: “Yalancı olan O değil, benim. Senelerdir çektiğim vicdan azabını bilemezsiniz. Bir gün her şeyin ortaya çıkacağını biliyordum. Üvey kardeşimdi Necmi. (Anne bir, baba ayrı). Benim yüzümden sürünerek öldü.”
Anneleri çok zenginmiş. Ölünce tüm servet, iki kardeşe kalmış. Necmi, paragöz Hayri’den farklı. Müzik ve karısı Güzide’den başka bir şeyle ilgilenmiyor. Tahsil için Avrupa’ya giderken “Paramı istediğin işlere yatırabilirsin” diyor abisine. Aydan aya geçinebilecekleri kadar göndersin yetermiş.
“Bullitt“ten (1968) Lalo Schifrin‘in gerilimli “Shifting Gears” şarkısı
“Necmi ve karısı Viyana’ya gittikten sonra çalışmaya başladım. Kazanmak, daha çok kazanmak, başka hiçbir şey düşünmüyordum. Bütün benliğimi inanılmaz bir para hırsı kaplamıştı. Üç yıl sonra en büyük işadamlarından biriydim artık. Bir de fabrika sahibi olmuştum.”
Bu arada kardeşine para göndermeyi kesmiş. Yıllar sonra karşılaştıklarında “Senin servetini 3-4 ayrı işe yatırmıştım, hepsi battı. Benim paramı yatırdığım bütün işler, müthiş kâr bıraktı” diye izah ediyor durumu! Buna ‘ufak bir çocuk bile inanmaz’ fakat Necmi ne yapsın. Mahkemeden bir sonuç çıkmayacağı belli. Eğitimi yarım kalmış. Diploma alamadığı için müzik öğretmenliği yapamıyor. Dert dert üstüne.
“Meyhane şarkılarını, göbek havalarını bilmiyor, milleti coşturamıyor” diye çalıştığı yerden de kovulunca beş parasız kalır. Küçük kızı Pınar’a mama alacak hali yok. Kaldıkları otelin sahibi de bastırıyor; “Borcunu ödemezsen çıkarsın buradan.”
‘Z’den Mikis Theodorakis‘ten “Batacuda” melodisini duyduğumuzda, ters bir şeyler olacağı belliydi.
“Bu zillete dayanamayıp” kendini kamyonun altına atar. Kardeşinin ölümüyle fabrikatörün aklı başına gelmiş fakat çok geç. Ana kız otelden atılmış, nerede oldukları belli değil. Bu acıyla mezara gideceğini düşünürken, 20 yıl sonra eline geçen fırsatı kaçırmaz. Günahını affettirmek için ne mümkünse yapacak.
Kızı Aysel “Unutmaya çalış baba. Mazide olan mazide kalmalı” diyorsa da “vicdan azabı” ağır basar. Bu arada Güzide Hanım, çektiği acılardan kurtulmuş! Mezarlıkta Pınar’ı güç bela razı edip, “Kader Böyle İstedi” (1968) filminde Nilüferlerin olan evlerine getiriyorlar. Sonrası bir başka mücadele.
Baba oğul, rahat etmesi için çırpınırken Aysel ve hizmetçi Benan Öz’ün davranışları çok kırıcı. “Hayatta yüzü hiç gülmemiş” genç kıza, bir sığıntı muamelesi yapıyorlar. Faruk’ta gözü olan Necla da kıskançlık içinde. Saldırmak için fırsat kolluyor. Aysel’in müstakbel nişanlısı Banker Cevat ise Pınar’ı gördükten sonra sözlüsünü unutuverir.
Paul Mauriat’nın “C’est La Vie… Lily” (1970) uzunçalarındaki neşeli marş “Balapapa” (Jean Kluger / Catherine Desage).
Hayri Bey, yine kucak dolusu armağanla gelmiş. Amacı, genç kızın geçmişte olanları unutması, kalbinin yeniden yaşama sevinciyle dolması. Necmi’ye ait hissesinin bir kısmı için 500 bin liralık çek verir. (İleride, aile maddi sıkıntıya düşünce kullanılacaktır).
Francis Lai bestesi “Dans La Poussiére Du Soleil” (1971).
Faruk’la Pınar, birbirlerini sevmiş. Deniz kenarında, küçük çayevinde ne kadar mutluydular. Keşke işler hep böyle devam etse.
Nicola Di Bari‘nin “La Prima Cosa Bella” (1970) şarkısıyla başlayan davette Necla, sevdiğinin hoşuna gitsin diye Frédéric Chopin‘den “Mi Bemol Majör Op. 18 Grande Valse Brillante“yi (1833) çalıyor. Konservatuvar konserinde dinlemiş, çok beğenmişler. Delikanlı farkında bile değil; “Hatırlayamadım.” Cevat’ın aşırılıkları nedeniyle dayak yediği o gece, güzel şekilde bitiyor. Pınar ve Faruk evliğe karar verirler.
Balayına gidiş, Paul Mauriat’nın “Le Passeger De La Pluie” (1970) albümündeki “Raindrops Keep Fallin’ On My Head” ile
“Airport” (1970) filminin Alfred Newman imzalı ana teması eşliğinde, balayındaki mutluluk, bir telgrafla yarım kalır.
“Antrepo yanmış… 2 milyon lira zarar. İflas. Babamın yüreğine inmiş.”
Aysel, başlarına gelen bu felaketten Pınar’ı sorumlu tutuyor. “Uğursuzluk getirdin bize.” Kaçmasına neden olur kahramanımızın.
Son 20 dakika, ayrı bir film gibi. Yardımına, yine Remzi yetişir. Nahide Teyze’nin pansiyonunda bir oda bulur. Kızı Umut’un doğumu burada. Söylediği ninniyi çok beğenen ‘musiki hocası’ Nubar Terziyan’ın yardımıyla şarkıcılığa başlar. Faruk da her yerde O’nu arıyordu. Gazeteye ilan bile vermiş. Hoş bir rastlantı, Pınar’ın gazino ilanıyla yan yana çıkıyor. Hiç olmazsa gazete sayfasında bir aradalar! Kavuşmaları Nubar Terziyan’ın gayretiyle.
Tony Osborne’un “Incidentally” (1968) albümündeki ‘Tant’ ile akşam yemeği ve “Il Diritto Di Amare” ile dans.
Faruk: “Seni…“
Pınar: “(Eliyle delikanlıyı susturarak) Söyleme. Ben de.”
Yazan: Murat Çelenligil