Daha önce farklı yazılarımda da değindiğim gibi arşivcilerle tanışmam açısında ve uzun zamandır düşündüğüm Yeşilçam Arkeolojisi isimli konsepti derlemem açısından Facebook çok faydalı oldu. Yeşilçam severler ile görüşmeye başladığım zaman Recep Görhan gibi 5000 üyeli bir facebook grubunun admini ile keyifli sohbet yapma şansına eriştim. Recep, Yeşilçam arşivciliği konusunda yeni başlamış sağlam adımlarla ilerleyen bir arkadaşımız. Onun sayesinde gruptaki diğer araştırmacıalrı tanıma fırsatı yakaladım ve dönemde bazı değerli arşivcileri daha yakından tanımama vesile oldu Recep Görhan’ın başını çektiği Yeşilçam Benim Aşkım grubu.
Önceleri Tamer Yiğit ismini sanatçımız Tamer Yiğit‘e olan bir hayranlığın sonucu olarak sahte bir hesap olarak düşünmüştüm ancak zaman içinde Tamer Yiğit‘in Anılarım.net paylaşımları ve paylaştığı görsel seçimlerinden dolayı daha yakından takip ettim.
Sadece internet üzerinde elde ettiği görseller ile kendisini arşivci saymaya başlayan insanlar yerine bu işin gerçekten bir tutku olduğunu ve zaman ve emek harcamak gerektiğini çok iyi algılamış, internet gibi önemli bir araçtan faydalanan ama işin özü olan paylaşımcılık ruhunu her zaman taze tutan bir koleksiyoner ve/veya arşivci Tamer Yiğit. Arkeoloji oldukça ciddi bir çalışmayı gerektiyor kuşkusuz ancak öte yandan arşivcilik yapanlar kanımca. Açıkcası Tamer Yiğit ile yazışmak benim için çok keyifli, ondan pek çok şey öğrendim ve pek çok insanın onun deneyimlerinden, toplama ve derleme konusunda yaptıklarından ve düşüncelerinden faydalanacağını düşünüyorum. Fazla uzatmadan onunla yaptığım sohbete geçip yakından tanıyalım:
Merhaba Tamer Yiğit, öncelikle sizi biraz tanımak isteriz tabi bir de isminizi hikayesini sizden dinlemek…
1969 (nüfus kağıdına göre 1970) istanbul zeytinburnu doğumluyum. Öncelikle Tamer Yiğit olan ismime açıklık getireyim çünkü adımdan dolayı çok haksız eleştiriler aldım sosyal medya üzerinden. Sahte hesap kullandığımı bile söyleyenler oldu ama yine de kimseye bir kırgınlığım yok ama keşke sahtekarlıkla suçlamadan evvel araştırmayı deneselerdi.
Tamer Yiğit olmam biraz soyadımdan birazda büyük abimin gayretleri ile olmuş.Yeşilçamda O zamanlar Tamer Yiğit fırtınası esiyor, abimde o yillarda 12 yaşında ve sinemalarda Tamer Yigit‘in Zorro Kamçılı Süvari filmi var. Abimde heralde o yıllarda kendini Zorro sanıyormuş. Doğduğumda babama demiş Tamer olsun diye, babamda soyadımız Yiğit olunca heralde hımm demiş ve kabul etmiş.
Sinemaya ilginiz, merakınız nasıl başladı?
Semtimizde 9 tane yazlık sinema vardı. Sıra sıra dizili uzunca tahta sıralarda otururduk film izlemek için. Çiçek sineması vardı sadece türk filmleri oynatırdı. Bir akşam abimlerle Ferdi Tayfurun bol damarlı bir filmini izliyoruz (İnsan Sevince) filmde bi sahne var Ferdi hapçı olmuş tren yolunda raylarda yürüyor ve arkasında da Necla Nazır. Ferdi bir anda isyan edip elindeki hap şişesini kırıyor raylara atıp. Orada Necla Nazır ile bi sarılma sahnesi var ve tam yerinde şarkı başlıyor ‘’avareyim avareyim, çok seven bir divaneyim’’ diye.
İşte o esnada ön sıralardan perdenin önündeki beton sete biri içki şişesi fırlatıyor ve tabi ki kavga falan çıkıyor bağırışlar feryatlar, zaten bitmek üzere olan filmde duruyor ve ışıklar yanıyor, kimi ordan bağırıyor hop aile var gibi diyaloglar ile tam bir curcunaydı ve tam tamına türk sineması tadındaydı bu şamata. Zeytinburnu semti bir nevi plato gibiydi ve filmcilerin hiç mekan sıkıntısı çekmediği , tam anlamıyla gerçek bir gecekondu semtiydi. Birçok filmlerin çekiminine şahit olup izledik ama birinde görünmek kısmet olmadı. Bazı arkadaşlarımızı çekilen filmlerde görmek bile mutlu ederdi bizi.
O zaman siz bayağı Yeşilçam’ın içerisinde doğmuş ve büyümüşsünüz, hem isminiz hem doğduğunuz yer…
Bir anımı anlatayım size. Yılmaz Atadeniz‘in çektiği, Müslüm Gürses‘in başrol oynadığı 1984 yapımı Çare Sende Allahım adlı filmin epey önemli bir bölümü bizim mahallede kum depolarının olduğu yerde çekildi. Yani şu an Denizatı Kent sitelerinin olduğu yerde. Filmin çekimi 3-4 gün sürmüştü. Kısa bir polis rolü için iki kişi aldılar bizim kahveden, aldıkları adamlarda tombalacı. Rolleri bittikten sonra üniformayı çıkarmayıp mahalledeki diğer tombalacıları korkuttular üzerlerindeki polis üniformasıyla..
Filmin sonunda Müslüm Baba ölüyor bizde seyrediyoruz. Kamera yerde yatan ve ölmüş olan Müslüm’ü çekiyor fakat babanın elinde sigara var öldüğü sahnede. Sigara ile ölünürmü hiç? Aslında baba yerde yatarken kamera elini çekmiyormuş. Bunu da filmi izlediğimizde farkediyoruz, yani babanın eli görünmüyordu. Ayrıca bu filmde Müslüm Gürses ve Neşe Aksoy‘un içinde oldukları kırmızı bir arabayı kum dolduran vinç kepçesi ile ezecek böyle bir sahne var. Bu sahnenin çekiminde vinç operatörü abimiz hızını alamayıp vinç kepçesini çok hızlı bırakıyor aracın üzerine ve tavan epey ezilip çöküyor, bu sağlam gelen kepçe darbesinin ardından araçtan çıkan Neşe Aksoy’un altı ıslanmış ve çok korkmuştu.
Tanıştığınız Yeşilçam yıldızları oldu mu?
Son dönem oldu elbette mesela geçtiğimiz günlerde Kenan Pars’a Saygı Gecesi vardı Basad’ın düzenlediği orada Ediz Hun, Erol Tezeren ve Üstün Asutay ile tanışıp fotoğraf çektirdik önceleri ise İhsan Gedik ile bir tanışıklığımız olmuştu. En büyük pişmanlığım ise semtimizin Zeki babası olan Zeki Sezer ile bir fotoğraf çektirmemiş olmamdır. Çocukken mahalleden her geçişinde ‘’bak artist geçiyor’’ derdik, bazı haylaz arkadaşlarımız ise onu ‘’Kel Zeki, Kel Zeki’’ diyerek kızdırmaya çalışır ama o hiç bir zaman kızmayıp yoluna devam ederdi.
O dönem epey film çekilmiş o zaman Zeytinburnu’nda o yüzden şanslıymışsınız…
Zeytinburnu semti sinemacıların asla mekan sıkıntısı çekmediği yerlerin başında gelirdi yani bir nevi plato gibiydi semtimiz. Zeytinburnu’nda çekilen filmler:
Kahpe Tuzağı-Murat Soydan (kısmen) Vurgun-Berhan Şimşek (yarısı) Üç Tekerlekli Bisiklet-Ayhan Işık (neredeyse tamamı) İstanbul Dehşet İçinde-Ayhan Işık (kısmen) Sokak Kızı-Fatma Girik (neredeyse tamamı) Bir Garip Yolcu-Engin Çağlar (kısmen) Çilekeş-Orhan Gencebay (neredeyse tamamı) İsmet Bu Ne Kısmet-Hadi Çaman (kısmen) Sütçünün Rüyası-Süheyl Eğriboz (kısmen) Son Kızgın Adam-Yılmaz Güney (kısmen) Silah ve Namus-Yılmaz Güney (kısmen) canlı hedef-kızım için-Yılmaz Güney (yarısı) 100 Numaralı Adam-Kemal Sunal (neredeyse tamamı) Bekçiler Kralı-Kemal Sunal (yarısı) Arkadaşım-Tarık Akan (kısmen) Beş Parasız Adam-İlyas Salman (neredeyse tamamı) Çare Sende Allahım-Müslüm Gürses (yarısı) şimdilik hatırladıklarım ve izlediklerim bu kadar.
Başlı başına bir araitırma konusu olur Zeytinburnu’nda çekilen filmler. Biz asıl konumuza dönecek olursak sizin görsel geniş bir arşiviniz var. Merak ettiğim sizin bu toplama merakınızın ve ilginizin nasıl başladığı.
Arşiv yapma hevesi sizin deyiminiz ile biriktirme merakı ise 1987-1988 gibi başladı. Dönemin video dergilerini alıyor ve içindeki yazıları ve o yıllarda bolca çekilen video için yapılmış filmleri takip ediyordum. O yıllarda topkapı’da korçelik adlı fabrikada çalışıyorum (1985-1990 arası)
Trakya otogarı içinden geçip kale kapısı içine giriyor ve ikametgahım olan Zeytinburnu minibüslerine biniyorum. O yıllarda kale kapısının içine girdiğinizde hemen solda bildiğiniz patates soğan satılan el arabasında video kaset satan biri vardı Yusuf diye. Bu arkadaş bazı video klüp bayilerinden raf fazlası filmler toplardı ve burada satardı. İlk bu tezgahtan alınan filmler ile başladı film arşivi merakımız, sonrasında ise araya askerlik girdi (1990).
Askerlik dönüşü biriktirdiğim video dergilerinin çoğu yoktu evde. Film aldığım tezgahıda aynı yerinde bulamadım. Fakat bir müddet sonrasında bu arkadaşın izini Trakya otogarı içinde bulunan Uzay Çarşısı’n da buldum. Orada bir dükkan açmıştı Şirin Ticaret adında. Bu arada ülkemizde video dönemide bitmek üzereydi ve video klüp bayileri teker teker kapanmaya başlamıştı.
Bizim Şirin Ticaret de bu kapanan video klüp bayilerinde elde kalan vhs ve beta filmleri satın alıp açmış olduğu dükkanda satıyordu ve en iyi müşterisi ben olmuştum. Nadir sayılabilecek vcd veya dvd si basılmayan epey film aldım buradan. Yılmaz Güney’in Beyoğlu filmcilik ve Burç filmcilikten çıkan tüm video kasetlerini topladım. Şirin Ticaret daha sonra Ece Film adlı bir şirket kurup erotik türk sineması filmlerinden çıkardı piyasaya vcd olarak ama bikaç yıl içinde battı o şirket..
Afiş olarak fazla bişey topladım diyemiyeceğim bir ara durumum el verdikçe Yılmaz Güney afişleri ile lobi kart ve set fotoğraflarından topladım birazda Arzu Okay’ın set fotoğraflarından çünkü onlar sinema sevgimde hep bir adım önde olmuşlardır. Birde Yılmaz Güney’in bir çok filminde taktığı o siyah şapkaya sahip olmak isterdim.
O zaman sizin için Yılmaz Güney ve Arzu Okay koleksiyoneri dememiz yanlış olmayacaktır. Bu iki ismin yanına başka isimler ekleyebilir miyiz?
İki sağlam isim verebilirim size Sadri Alışık ve Yıldırım Önal.
Uzun zamandır film topladığınıza göre bunun bir yükselme alçalma dönemi olmuştur sanırım. Yani hiç mi şevkiniz kırılmadı veya yer darlığı çekmediniz veya ne bileyim sıkılmadınız?
Sonuçta buradan film toplama işi 2000 li yıllara kadar sürdü. Artık internet vardı ve onun nimeti sayesinde yeni arşivciler ile tanışılmış ve karşılıklı olarak eksikler giderilmişti ama çoğu eksik hala tamamlanamadı. ayrıca şu da bir gerçek ki internet film arşivciliğine biraz darbe vurdu diyebiliriz çünkü yaklaşık bi 8- 10 sene evvel bulunmayan filmlerin epey bir kısmı artık netde var ama hala çok nadir olan filmler var ve bunların bazıları gün ışığına çıkacak gibide değil . Şimdi yıl 2013 ve bazı materyalleri yavaş yavaş elden çıkarmaya başladım. Elden çıkarmayacaklarım ise, Yılmaz Güney’in vhs ve beta filmleri ile Arzu Okay’ın vhs ve beta filmleridir çünkü bunlar orjinal olması dışında bir nevi master kayıtlar.
Her filmin arşivini yapmıyorum yani bir sayı soracak olursanız arşiv’de olan film sayısı 3000 civarıdır ama öyle arşivci tanıdığım abiler varki arşivlerinde 5000 küsür film olan var. Yaklaşık olarakta 500 cıvarı plak ve bir o kadarda müzik kaseti var. Dergiler ve kitapların ise hatırı sayılır bir rakamı var yani.
Peki bildiğiniz gibi arşiv oluşturan çoğu insanın paylaşam açısından verici değil hep alıcı olduğunu görüyoruz. Ancak siz arşivininizi paylaşmaktan ve bunu içten yapmayı seven bir arşivcisiniz. O zaman Anılarım. Net hikayesi nasıl başladı?
Anılarım net 2000 başlarında arama motoruna 80 li yıllar yazmam ile başladı. Severek ortamında bulundugum, 70 li ve 80 li yıllarin anlatıldığı ve benimde kendi anılarımı anlattığım anılarım.net’ de sahaf kullanıcı adı ile aktif olarak yazmaya devam ediyorum ama Facebook ortamı internet forumlarını büyük ölçüde öldürdü bundan anılarım net’de nasibini aldı büyük ölçüde.
Son olarak arsivcilik ve koleksiyonculuk hem zor iştir hem kolay iştir bu birazda ne biriktirdiğinize bakar. Sonuç olarak zaman ayırmak ister, emek ister ve ciddi paralar ister. Ama arşivcilik ve koleksiyonculuk için hiçbir zaman geç kalınmış değildir, Bugün bile neresinden başlarsanız başlayın herhangi birşeyler biriktirdiğinizde sizde kendi çapınızda bir arşivci veya koleksiyonersinizdir.
Kendinizi arşivci olarak tanımlıyorsunuz. Sizce arşivci ve koleksiyoner kavramları aynı kavramlar mı?
Koleksiyoner kelimesi bana hep pul ve parayı çağrıştırıyor (pul koleksiyonu para koleksiyonu gibi) ve bu yüzden arşivciliği ayırıyorum kategori olarak şimdi ben film topluyorum film koleksiyoncusuyum diyemiyeceğime göre…
Aslında ingilizceden çevirisek Film koleksiyoneri daha doğru oluyor arşiv daha sistematik bir olgu gibi… Koleksiyon toplamak diğeri arşivlemek…Türk paylaşma ortamı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bugün facebook ve Tumblr’da bulduğu fotoğrafları paylaşan insanlar kendilerine arşivci diyorlar siz buna katılıyor musunuz?
Başkasına ait fotoları paylaşıp ben arşivciyim diyemezsiniz bi kere bu hiç etik değil ama şunu açıkça itiraf etmekte fayda var bugün çoğu yerde paylaşılan fotoların büyük bir bölümü Basri abinin (Canus) sattığı fotoğraflardır ki bugüne kadar binlerce set fotoğrafı satmış biridir hatta ben bile kendisinden onlarca fotoğraf satın almış biriyim. Elbette insanların kişisel arşivi olan fotolarda var muhakkak ama dediğim gibi çoğunun satın alındığı adres belli.
Sitede Yeşilcam Arkeolojisi diye bir konsept üzerine gidiyoruz siz bu kavrami kendinzie göre nasıl açıklarsınız?
Değişik bir sevda bu keşfet keşfet bitmiyor bitmezde. Yeşilçam’ın büyüsü daha çok küçük yaşlarda başlıyor ve yıllar geçtikçe şarap gibi güzelleşiyor içinde hüznü ve özlemide barındırarak. Kayıp filmlerin peşinden gitmek, sinemamıza ev sahipliği yapmış sinemasal mekanları arayıp bulmak ve hızla değişen hayata inat onları yeniden keşfetmek. Yeşilçam Arkeolojiside işte bu olsa gerek .
Son olarak Sinematik yeşilçam sitesinde görmek istediğiniz veya olmasını düşündüğünüz bir tavır, paylaşım ve düzenleme var mı?
Birazda mekanlara ağırlık verseniz bende size ciddi anlamda katkıda bulunabilirim. Yine kaybettiğimiz sanatçılara yapılan anma ve saygı gecelerini duyurduğunuz gibi yapılan bu gecelere ait fotoğraflara ve varsa video kayıtlarına daha çok yer vermeniz fevkalede güzel olacaktır.
Sinematik dostlarına selam ve saygılarımla
Söyleşiyi Sinematik Yeşilçam adına yapan: Utku Uluer
Teşekkürler.