Bugün çizsem karaoğlan camiye giderdi
Karaoğlan’ın çizeri Suat Yalaz’ın (80) anlattığı sıradan bir hikâyede bile onlarca yeni bilgi var. İşte bir kahramanın doğurduğu yeni kahramanlar…
Eseri sahibinin önüne geçen yazarlar olur ya. Suat Yalaz işte öyle biri. Karaoğlan, Son Osmanlı Yandım Ali gibi kahramanlar beyazperdede gişe rekorları kırarken sustu, çizgileriyle konuştu. Çizgi romana Türk tarihini taşıyan, sinemamızdaki ‘kahraman’ furyasını başlatan, Kartal Tibet’i keşfedip parlatan Yalaz, Karaoğlan’ı anlatırken sinema dünyasının bilinmeyenlerini deşifre ediyor.
İlk önce Karaoğlan’ın ete kemiğe bürünme süreci : Yıl 1959. Abdullah Ziya Kozanoğlu, Ömer Lütfi Akad’a asistanlık yapan, ‘avantür filmler yapmak’ için farklı hayatlara yelken açan Yalaz’ı Akşam gazetesine çağırır; resimli roman yapan Ragıp Tahir’e yardımcı birilerini aradığını söyler. Anormal bir para teklif ederler, 800 lira kazanırken 2 bin lira…
Konu: Viyana Muhasarası Milliyetçi olduğu için kabul etmez, ilk Türkleri resimlemek istediğini söyler. Malik Bey ‘Madem istemiyorsun…’ der, Cengiz Han’ın romanından yazılar verip resimlemesini ister. Yani küçücük bir beylik Kozanoğlu imparatorluğuna karşı galip gelir ve ilk defa konusunu Türk tarihinden alan bir çizgi roman gazetelerde boy gösterir.
Suat Yalaz (sağda) Kartal Tibet’e (ortada) Karaoğlan için ‘Seni seçtim’ diyor. (1965)
Bu kahraman, Kaan. Deli dolu, disiplinsiz, kadın düşkünü, yağız bir delikanlı… Metinler Kozanoğlu’na, çizimler Yalaz’a ait. Yalaz, erotizmin dozunun kaçtığını düşünerek düzenlemeler yapar, punk saçlarını tarayıp Orta Asya Türklerine benzetir. Aralarında münakaşa çıkınca Yalaz, ‘Sinema hastasıyım, senaryo yazıyorum, biraz da benim düzeltmelerim olsun.’ deyip durumu kotarır.
1,5 yıl sonrası: Kozanoğlu, gazeteden ayrılır. Çocukluğundan beri neden Anadolu’dan kahraman çıkmıyor diye hayıflanan genç çizerin önüne büyük bir fırsat çıkar. Hileli bir yola başvurur, Kaan’ı Karaoğlan’a (Kara biri olduğu için de adı Karaoğlan konur) çevirir. Sadece isimler değişmez. Yurtdışında eğitim alan, ‘avangart ve ilerici’ bir çizerin kahramanı gider, yerine tutucu Anadolu çocuğunun delikanlısı gelir. Güzel kadın görünce görevi unutan oğlan, kızların peşinde koştuğu biri olur. Daha dengeli, gençlere örnek olacak, bugünün üniversite öğrencisine denk gelen biri…
Yalaz’ın bu dönemde etkilendiği bir kahraman var: Fransızların 1950’li yıllarda çektiği Fanfan La Tulipe filmindeki baş karakter. Deli dolu o genç, karakteri oluşturma sürecinde sık sık aklına gelir; gömleği, pantolonu, ata binme-zıplama yeteneği… İlk başlarda çok adam öldüren karakteri değiştirir, ölümleri maskeler, mecburen öldüren biri haline getirir. Sonrası malum; gazetenin tirajını katlar, seri olarak basılır, yok satar, atına binip beyazperdeye zıplar.
Karaoğlan, benim cahilliğimden camiye gitmedi
“Filme başlayacağım zaman kimler aramadı ki? Ayhan Işık, ‘Suatçığım bu rol için kardeşini düşünüyorsun di mi?’ dedi. ‘Bıyıklarını kesmezsin.’ dedim. Sıcak bakmadığımı görünce üstelemedi. Yılmaz Güney ‘Kapkara karşındayım, niye arıyorsun hâlâ’ dedi. Resme uymadığını söyleyince küstü. Cüneyt Arkın menajerini gönderdi, sonra gelip yalvardı. Bana kızdı, sirklere gitti, Malkoçoğlu oldu.”
“Karaoğlan boy pos hariç aynen ben. İçimde hissetmeseydim, çizemezdim. Ne söylemek istiyorsam onu kullanıyordum. Pata küte dövüyordum birilerini. Ben de deli dolu, gözüpek biriyim, kabıma sığmam.”
“Karaoğlan camiye girip çıkmıyor. Biraz benim cahilliğimden öyle oldu. İslami açıdan doğru düzgün bir kültür almadığım için bilmiyordum, cesaret edemedim. Bugün çizsem daha zengin olur. İslamiyet’e sahip çıkar, sık sık camiye girer, hocaları mollaları dinler.”
“Kartal Tibet ile Ertem Eğilmez her şeyini bana borçlu. Alkol ve kumar düşkünü kafa dengi. Kartal’la düşmanız. Röportaj verirken bile benim adımı bırakın Karaoğlan’ın adını anmıyor. Sette çok disiplinli çalıştı, işimi kolaylaştırdı. Yılmaz Güney, Ayhan Işık gibi hakiki bir star değil. Sekiz numaralı bir aktör.”
İki oğlum var. Birinin adı Olcay To, birinin Kaan. Olcay To, Kozanoğlu’nun Atlan romanındaki bir kahraman. Sarılık hastalığıyla doğdu, geçirdiği havalelerden dolayı beyninin bir kısmı yandı, 46 yaşına kadar yaşayabildi. Normal büyüseydi, tipik bir Karaoğlan olacaktı. Şimdi onun hayatını yazacağım. Adı: Abilim.
Çizgi roman kök salamadı, çünkü çok üst düzey bir iş. Hikâye anlatmayı, çizmeyi bileceksin. Zor… Pazar kalmadığı için de yeni çizerler yetişmiyor.
‘Ertem Eğilmez sayemde sinemacı oldu’
Film süreci: Ertem Eğilmez’in çıkardığı Ses mecmuasına karikatürler çizen Yalaz, dergi kapanma noktasına gelince Karaoğlan’ı beyazperdeye aktarmaya karar verir. Yol arkadaşı Eğilmez’i motive eder, çizgi romanlarının yayınlandığı Çağlan Yayınları’ndan 100 bin lira kredi çekip yola koyulur. Altan Erbulak, Münir Özkul gibi arkadaşlarına rol veren Eğilmez, Yalaz’ın deyimiyle arkadaşına ihanet eder, Bülent Oran’ın senaryosunu çekmeye başlar. Ancak işler istediği gibi gitmez, batar.
Genç çizer, yaşananlara rağmen diyaloğu koparmaz, “Laf değil, görüntü komiği çek. Öztürk Serengil diye bir figüran var, onu başrole çıkar.” der arkadaşına. Dediklerini aynen uygular Eğilmez, filmi büyük hasılat yapar, sinemaya yeni bir yıldız kazandırır, Arzu Film’i kurup devleşir.
“Karaoğlan’dan bir şey olmaz” diyen arkadaşına sinirlenen Yalaz, yönetmenliğe soyunur. İlk önce Halit Refiğ, Ertem Göreç, Fevzi Tuna gibi dönemin gözde sinemacılarının yer aldığı bir jüri oluşturur, iki üç metre boyunda ‘Karaoğlan aranıyor’ afişleri hazırlayıp büyük şehirlere astırır. Yüzlerce fotoğraf gönderilir başvuru yeri olarak belirlenen Akşam Gazetesi’ne. Ayhan Işık, Yılmaz Güney, Cüneyt Arkın yıldız oyuncular rolü kapmak için arar yönetmeni. Ancak aranan kan bir türlü bulunamaz.
Karaoğlan ilanlarla aranmıştı.
Kim olabilir diye düşünürken, lise yıllarında bir mecmuada okuduğu ‘Yıldız Kenter, Kartal Tibet adında genç bir tiyatrocuyla flört ediyor’ haberi gelir aklına. İsmi hoşuna gitmiştir. Araştırmaya başlar, tiyatrocu olduğunu öğrenince görüşmek için Ankara’daki büroya çağırır. İlk görüşmede dış görüntüsü kafasındaki fotoğrafa uyduğu için rolü teklif eder ve Karaoğlan sayfası açılır.
Karaoğlan Geliyor’u kaçak çektiler
Yeşilçam’a bomba gibi giren Kartal Tibet ile Suat Yalaz arasında beşinci filmden sonra bir husumet yaşanır. Ekonomik sıkıntı yaşayan Yalaz, Tibet’e biri Türkiye’nin ilk James Bond’u olacak Yüzbaşı Kartal ile Karaoğlan serisinin devamı niteliğinde bir film çekmek istediğini söyler. Tibet, kabul eder. Ancak çekim zamanı yaklaştığında yıldız oyuncunun Hülya Koçyiğit’le başrol oynayacağı bir film için Türker İnanoğlu’yla el sıkıştığını öğrenen Yalaz, gemileri yakar, seriye son verir. Araplarla çektiği bir Karaoğlan’dan sonra da (başrol Kuzey Vargın) Fransa’ya yerleşir. Bu sırada ‘Sayemde yönetmen oldu.’ dediği Ertem Eğilmez ile yıldızını parlattığı Tibet bir araya gelip Karaoğlan Dönüyor adında (yön: Mehmet Aslan) korsan bir film yaparlar. Yalaz ikisini de mahkemeye verir, 5 yıl sonra tazminatını alır. Yargıtay tarafından yakılmasına karar verilen filme dokunulmaz.
2012-12-16 (Alıntıdır )
AYHAN HÜLAGÜ
===========================
Zaman Pazar ‘da yayınlanan bir yazı.
Yazıda Ragıp Tahir diye belirtilmiş olsa da doğrusu Ratip Tahir’dir.
Karaoğlan Suat Yalaz’ın bulduğu bir isim olmayıp,İlk çizilen macera olan Cengiz Han’ın Hazinelerinde kahramanın ismini bilmediği zamanlardaki adıdır Karaoğlan.
Yani önce Karaoğlan olarak başlamış,sonra Kaan olmuş daha sonra da ilk anıldığı namına geri dönmüştür.
One thought on “Suat Yalaz – Karaoğlan Röportajı”