Perdede Göbek Suretleri : Babuş ve Hülya Babuş

Hülya Babuş

Sinema, neredeyse başlangıcından bu yana kadın cinselliğini satış garantisi olarak görmüştür. Tabii bu cinselliğin neye tekabül ettiği ve dahilindeki kadın bedeninin çıplaklığının kullanımı çok değişmiştir. Mesela bir dönem için müstehcen bulunmuş kadın görüntüleri, günümüz seyircisi için mutaassıp olarak algılanabilir. Mehmet Rauf‘un aynı isimli piyesinden adapte edilmiş vizyona çıkan ilk fiction Türk filmi -çevrilen değil, vizyona çıkan- Pençe (1917) döneminde çok müstehcen bulunmuş. Filmin az sayıdaki fotoğrafından anladığımız, filmde bugünün anlayışıyla kadın bedeni kullanımı mutaassıp bulunabilir rahatça. “Fotoğraflardan” dedim, çünkü film kayıp, seyretme imkanımız yok. Hüseyin Rahmi‘nin aynı isimli novellasından uyarlama Mürebbiye (1918) sansüre uğramış ilk Türk filmi; filmde kullanılmış ismiyle Madam Kalitea yani Yunanlı aktör Aristea Kalinea‘nın bedeni, Pençe’nin Eliza Binemeciyan‘ı kadar kapalı değil, kapalı değil derken Kalinea’nın gerdanı açık filmde. Osmanlı’ya mürebbiye olarak gelmiş bir Fransız fahişeyi hikaye eden film de müstehcen bulunmuş ama film bu yüzden sansüre uğramamış. Mürebbiye filmi işgal kuvvetleri komutanı Fransız mareşal Louis Félix Marie François Franchet d’Espèrey tarafından yasaklanmış. Gerekçesi ise : “Bir Fransız kızının, bu şekilde ahlaksızca gösterilemeyeceği, Anjel’in şahsında Fransızların küçük düşürüldüğü”.

Kadın bedeninin satış artırmak için kullanımı, Ertuğrul sinemasında filme adapte edilen operetlerdeki revü sahnelerindeki dansçı kızlarla devam ediyor.

Ama senelerce Yeşilçam’ın vazgeçilmez formülü “göbek ve ezan”ın mucidi Muharrem Gürses. Gürses’in dönemi için bile küçük bütçeyle çektiği filmler, dönemin büyük bütçeli filmlerinden çok daha fazla gişe yapıyordu. Gürses’in melodramları dramatik yapı ve sinematografi adına çok ilkel bulunmuş ama Gürses dönemin Türkiye toplumunun halet-i ruhiyesini çok iyi tahlil etmiş ve buna tekabül eden unsurları filmlerine yerleştirmişti. Gürses’in formülü senelerce Yeşilçam’ın olmazsa olmaz’ı oldu. Daha “Kitapsız ilim, Ahmet Tarık’sız film olmaz” lafı çıkmadan, “Göbeksiz ve ezansız film olmaz” lafı Yeşilçam prodüktörlerinin diskuru olmuştu.

Seneler önce Nokta dergisinde “Perdede Göbek Suretleri” başlıklı bir dosyam yayınlanmıştı – yazık ki çoğu yazım gibi o da elimde yok-. Hatta devrin Posta gazetesi ne benden, ne de Nokta’dan müsaade talep etmeden bu yazıyı dizi yazı olarak yayınlamıştı. Posta’yı arayan Nokta’nın avukatı Tuyan Hanım’a da pişkince “Derginin adını da, yazarın adını da kullandık” demişlerdi alıntı yapmış gibi. Ve yazıyı 5-6 gün peş peşe tümden yayınlamış ve görsel olarak da Nokta’daki fotoğrafları aynen kullanmakta bir beis duymamışlardı.

Babuş Hülya Babuş

Bu yazıda Gürses’ten beri Yeşilçam filmlerinde rol almış dansözler de yer alıyordu. Internet öncesi dönemdi ve epey eski dergi ve gazete taramak zorunda kalmıştım kütüphanede. Bu dansözlerin çoğu, Yeşilçam filmlerinde kamera karşısında gerçek mesleklerini icra etmiş, göbek dansı yapmıştı. Bazıları ise zamanla rol oynamaya başlamış, hatta dans etmeyip filmin soyunan “kötü kadın”ı olarak geçmişti kamera karşısına, Çok seyrek olarak baş rol oynamışları da vardı.

Yeşilçam’ın neredeyse tüm kadın aktörleri de, e azından sinemadaki ilk senelerinde en az bir kez göbek dansı etmişti kamera karşısında. Yeşilçam’ın “Küçük Hanımefendi”si Belgin Doruk bile Binnaz (1959) filminde dansöz olmuştu. Filmlerde Batı tarzı danslar etmiş, hatta Hindistan Cevizi‘nde (1967) Haiti dansları etmiş Filiz Akın, uzun bir süre kamera karşısında oryantal dans etmemiş tek Yeşilçam kadın aktörü olmuştu. O da Ayşe Şasa‘nın yazıp, Atıf Yılmaz‘ın rejisini yaptığı Utanç‘ta (1972) nihayet bir pavyon dansözü oldu. Utanç dansözlük üzerine bir film değildi ama bir dansöz karakterini o güne kadar en gerçekçi ele alan film olmuştu. Ama Yılmaz’ın anılarında bahsettiği bu gerçekçiliğe halel getiren bir şey vardı. O dönem Akın’ın kocası olan prodüktör Türker İnanoğlu, kendi filmi olmadığı halde her an sette bulunmuş ve Akın’ın kostümlerine “karımın göğsünü, bacağını açamazsınız” diye müdahale etmiş. Netice’de Akın pavyon dansözünü, TRT’nin Nesrin Topkapı‘yı ilk Yılbaşı’nda sahneye çıkarttığı kapalılıkta oynamak zorunda kalmış. İnanoğlu’nun kostüme eklettiği kumaşlar ve tüller nedeniyle, Yılmaz “kız dansöz değil, adeta Mevlana gibi giyinmişti” yazıyor.

Kadın aktörlerin en az bir kez dansöz olması geleneği sonraki senelerde devam etti. Müjde Ar‘dan Hülya Avşar‘a hepsi kamera karşısında dansözlüğü tattı. Ar’ın oynadığı, Nejat Saydam‘ın senaryosunu yazıp rejisörlüğünü yaptığı Köçek (1975), film olarak değil ama zihniyet olarak çok ilginçti. Cinsiyet değiştirmeye bilim ötesi enteresan bir yaklaşım getiren Köçek’te, Ar da Yeşilçam’ın ilk transseksüel dansözünü oynama şerefine nail olmuştu.

Babuş Hülya Babuş

Bu arada Yeşilçam’dan gazinolara transfer furyasında, genel temayül’ün aksine şarkıcı olarak değil de dansöz olarak gazino sahnelerine transfer olan Muzaffer Nebioğlu, Nebile Teker, Leyla Sayar, Muhterem Nur, Suzan Avcı, Tülin Elgin, Melek Görgün, Figen Han gibi Yeşilçam aktörleri vardı. Beyazperdeden dansöz olarak gazino sahnelerine transferin tekne kazıntısı ise, Yeşilçam’a girmeden önce balerin olan Yaprak Özdemiroğlu‘ydu. Hem Yeşilçam’da oynayan, hem gazinolarda oryantal dans yapan iki isim biraz farklıydı. Yeşilçam’dan dansözlüğe geçen Seher Şeniz dansı birinci mesleği yapmış ve uzun seneler Türkiye’nin en ünlü üç dansözünden biri olmuştu. Bir diğeri de Nilüfer Aydan‘dı. Hatta “Perdede Göbek Suretleri”nin içine Aydan’la bir kutu röportaj koymuştum. Aydan dansöz olarak başlamış, sonra Yeşilçam’da pek çok önemli filmde baş roller oynamış, sonra tekrar dansözlük yapmış, sonra tekrar aktörlüğe dönmüştü. Ve Aydan dansöz ve aktör olduğu dönemleri birbirine karıştırmamış, sahnelerde dans ettiği dönenler film çevirmemiş, filmlerde aktörlük yaptığı dönemlerde de sahnelerde dans etmemişti.

Noktada yazdığım “Perdede Göbek Suretleri” yazısında ismi geçen perdede de mesleğini icra etmiş dansözlerin biri de Babuş‘tu. Babuş’un ismini yazının malzemesini araştırmadan önce, hangi vesileyle hatırlamıyorum ama daha çocukken duymuş ve isim duyduğumda bana çok komik geldiği için hiç unutmamıştım. Seneler sonra Babuş’un ismini “Hülya Babuş” olarak Türk-İran ortak prodüksiyonu İki Esir (1971) filminin jeneriğinde görünce, ilk kez seyredeyim diye dikkat etmiştim. Demek ki film çevirirken ön isim olarak “Hülya”yı kullanıyor, “Babuş”u da soy isim olarak kullanıyor diye düşünmüştüm. Babuş filmde göbek attıktan sonra, bir de Filiz Akın’la sırt sırta zindanda, Türk esirleri kurtarmak için kılıç sallamıştı. Biraz iri yarı esmer bir kadındı, “50’lerin ünlü dansözü olduğuna göre bu filmde en azından 40’larında olmalı, vücudu yaşına göre çok genç görünüyor” diye düşünmüştüm. Sakın “40 yaş fazla değil” demeyin, o dönemler vücutları sürekli shapede tutan bugünün egzersiz programları, diyetler, vücut estetik operasyonları yoktu.

Alttaki kupür’de göreceğiniz ilanı görmeden önce, “Perdede Göbek Suretleri” yazısında iki ayrı insan olan Babuş ve Hülya Babuş’u, “Babuş” isminde bir araya getirip tek bir insanmış gibi yazmıştım. Bu kupürdeki ilanda Babuş ve Hülya Babuş aynı pavyonun ilanında iki “star” olarak yan yana. Babuş daha kıdemli olduğu için ismi Hülya Babuş’tan önce yazılmış. Her ikisi de filmlerde göbek atmış ’50lerin ünlü dansözü Babuş ve dört kuşak dansöz ve cambaz bir aileden gelen ve 60’ların ikinci yarısı ünlenen Hülya Babuş, ilanda sarih biçimde görüldüğü gibi iki ayrı insanmış.

Babuş

Belge eksikliği daha hangi yazılarda, hangi hataları yaptırdı acaba?

Mehmet Atak’ın 03 Eylül 2021 tarihli iletisinden

Yayına hazırlayan : Sabahattin Bilgiç – Aralık 2021

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir