Türk Sinemasında Almancılık

İkinci dünya savaşının bitimine kadar Alman filmleri Türkiyeyi Almanya yanında bir siyasete çekebilmek amacıyla etkili bir propaganda amacı olarak kullanılmaktaydı. Savaşın nihayete ermesi ve ardından yarattığı yeni dünya düzeni tüm dünyada Sovyet etkisi haricinde kalmış ülkelerde Amerikan siyasetinin pazar ve lider ülkelerini yaratmaya başlamıştı.

Amerikan gözetimi altında lider ülkeler sınıfına geçecek olan Almanya, savaş sonrası sanayisini tekrar eski seviyesine getirebilmek ve dünya ekonomisinde yeniden pay sahibi olabilmek amacıyla savaşın yarattığı yıkımın kalıntılarını temizleyebilmek için yaklaşık 20 yıl sürecek bir döneme adım atmıştı.

1960’lı yılların başlangıcına kadar altyapı ve teknoloji için gerekli istihdam açığını savaş sonrasında Sovyet kontrolü altına geçen Doğu Almanya’dan sağlayan Batı Almanya (Federal Almanya) soğuk savaşın iyice yoğunlaşmasının bir sonucu olarak 1961 yılında inşa edilen Berlin Duvarıyla iş gücü ihtiyacını artık ülkesinin diğer yarısından sağlamayamayacığının farkına vardı. Tüm dünyaya yapılan işçi alımı çağrısıyla yakın Türkiye tarihi içinde önemli bir dönem başlamış oldu.

1950’li yılların sonlarında kişisel başvurular ve daha çok bir macera havasında başlayan yurtdışındaki iş arayışı, Almanyanın resmi çağrısıyla ülkelerinde ekonomik atılımı sağlayamayan kitleler için bir umut kapısı haline geldi.30 Ekim 1961 tarihinde, Almanya’nın Bonn kentinde Türkiye ile Almanya arasında “İşgücü Alımı Anlaşması” dahilinde 2500 Türk vatandaşının göçtügü Almanyada günümüzde 3 milyondan fazla Türk yaşamaktadır.

Gast (Konuk) ve Arbeiter (İşçi) kelımelerinin birleşiminden oluşan Konuk İşçi tabiri göç eden bu insanların gittikleri ülkede kalıcı olmayacağı ve o ülkelerdeki hayatın birer parçası haline gelmeyeceği ön görülerek 60’lı yıllara damgasını vurmuştur. Yeşilçam içinde bu dönem Turist Ömerin Almanya’daki maceraları (Turist Ömer Almanyada)veya Almanyadan Türkiye’ye gelin olarak gelmiş bir yabancının (Eva Bender – Aslında İsveçlidir) romantik hikayesinin işlendiği Bir Türke Gönül Verdim gibi filmlerin kalıbında ilerlemektedir.

Türk Sinemasında Almancılık

1970’li yıllar tüm dünya için ekonomik daralma, Soğuk Savaşın terörizm ve silahlı eylem stratejisi içerisinde sağ – sol eylem ve aşırı uçlarda toplumsal bölünmelerin yıllarıdır. Eğitim, sosyal statü ve kültürel bakış açısı konularında birbirlerinden oldukça uzak Alman ve Türk toplumunun arasında yaşanan uyum ve anlayış problemleride bu yıllardan itibaren ortaya çıkmaya başlar. Bununla beraber 70’li yıllarda petrol ambargosuyla başlayan ekonomik daralma Almanyadaki neo nazi akımını filizlendirmeye başlar çünkü konuk olarak tabir edilmş insanların artık kalıcı olmaya başladığının farkına varılmış ve yerli yabancı arası ekonomik pay alma kavgası sertleşmeye başlamıştır.

70’li yıllar Yeşilçam’da Almanya, gurbet veya yurtdışının bir şekilde filmlerin senaryolarına ağırlıkla dahil edilmeye başladığı yıllardır. Avantürden komediye, romantizmden sosyal içerikli filmlere Almanyada yaşamak, Almanyaya göç etmek veya Almanyadan Türkiyeye dönmek sıklıkla ele alınan temalar haline gelir.

Almanya’da yaşamak açısından en önemli çalışma 1979 tarihli Almanya Acı Vatandır. Almanya’ya göç etmek konusu komedi filmlerinde sahtekarlık temasının işlenişinin bir örneği olarak 1980 tarihli Banker Bilo ve Almanya’dan Türkiye’ye dönmek konusu ise 1975 tarihli Baldız filminde türünün en önemli örnekleri olarak ele alınır.

70’li yıllar boyunca naif biçimde ele alınan gurbetçilik teması 80’li yıllarla birlikte Amerikanın Neo Liberal ekonomik modelini kapitalist pazar olarak gördüğü tüm ülkelere dayatmasıyla daha farklı bir şekilde işlenir. Özellikle Kemal Sunal’ın Postacı , Gurbetçi Şaban ve Polizei filmleri 80’li yılların toplumsal dönüşümünün ve değer değişimlerinin gurbet teması üzerine yansımasıdır. Bu filmler 70’li yıllarda olduğu gibi iç pazar hedef alınarak mevcut siyasi iklimin toplumda yarattığı algıların tercümanı gibidir. Yurtdışında uyum problemi sağlayan bir önceki kuşak artık köşe dönücülüğün pozitif alternatif haline geldiği 80’li yıllarla işini bilen fırsatçı insan modellerinin sinemasal yansımaları halini almıştır.

Mevcut toplumsal yaşamın yansıması popüler sinema kalıplarının beraberinde 80’li yıllar yurtdışında yaşam ve sosyolojik farklılıkların daha sanatsal açıdan işlenerek ödüllendirildiği filmlerinde ilk ürünlerini vermeye başladığı yıllardır. 1987 yapımı 40 Metre Kare Almanya 80’li yıllarda yurtdışına göç ve orada yaşamak konusunun işlendiği en önemli yapımdır.

Yeşilçamın iç piyasaya yönelik olarak çektiği filmler Türk izleyicisinin gözünde anlaşılması en basit haliyle hazırlanmış çalışmalardır. Yeşilçam kalıplarının dışında çalışan ve günümüzde Bağımsız Sinemacılık anlayışına eş düşen bir üçlemeyle yurt dışı konusunu Türk Sinemasında en ilginç şekliyle işleyen yönetmen ise Tunç Okan’dır.

Üçlemenin ilk filmi Otobüs (1974) ile yurtdışına gidenler, ikinci filmi Cumartesi Cumartesi (1984) ile yurtdışında kalanlar ve son film Fikrimin İnce Gülü veya yaygın ismiyle Sarı Mercedes (1987) dönenlerin hikayesini olayın yalınlığı ve hayatın kendi içinde yarattığı kara mizahla işler.

1960’lı yıllarda göç eden kuşağın çocuklarının Almanyada doğup büyüyerek dahil oldukları toplumsal grupların yaşantılarını ikilemlerini yaşadıkları ülkede sinematik anlamda paylaşmaları 90’lı yılların başlangıcına denk gelir. Gelişim sürecini takiben 2003 yılında Duvara Karşı filmiyle ödüllere boğulan Fatih Akın bu kuşağın en önemli temsilcisidir.

2018 senesi itibariyle Almanya’ya göç, gerisinde 57 yıl , 4 büyük kuşağı bırakmış bir süreçtir.

Yazan: Gökay GELGEÇ – Yojimbooo

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir