Trompetçi Ahmet Muvaffak “Maffy” Falay hakkında müzik odaklı olması beklenirken bir yaşamın outro’sunu merkezine alan belgesel Maffy’s Jazz.
Türk caz tarihinden bahisle adının geçmeme ihtimali bulunmayan önemli müzisyenlerden, müzik tarihinde bilinen ismiyle trompetçi Maffy Falay.
Yönetmeni Deniz Yüksel Abalıoğlu, bu önemli müzik adamı hakkında belgesel çekmeyi kafasına koyduğunda bilmiyorum böyle mi planladı ama Maffy’s Jazz, beklenildiği gibi müzisyenin gençliğine, kariyerinin en parlak yıllarına odaklanıp bolca bu dönemlere ait performanslarla dopdolu olup, 5 dakikaya yaşamının son zamanlarını sığdırmıyor. Aksine yönetmenin, İsveç’teki evinde konuk olduğu Falay’ın yaşamının son dönemine odaklanıyor. Evet, yine bolca müzik var ama izlediğimiz, ömrünün sonbaharını da ardında bırakmak üzere olan birinin yaşamı.
Bazı filmleri izlerken şöyle düşünürken bulurum kendimi; bu konu bu kadar uzun süreceğine daha kısa bir filmde anlatılamaz mıydı? Maffy’s Jazz‘ı da izlerken bir an böyle düşündüm. Ama bazı durumları aktarabilmek için durumları zamana yaymak gerekiyor. Karşımızdaki de sıkıştırılmış bir paket program değil, yaşlılığın getirdiği yalnızlığı içimize işleten bir anlatım.
Miles Davis kadar iyi
ABD’nin kültür emperyalizmi programı kapsamında 1956 yılında Türkiye’ye gelip konser veren Dizzy Gillespie tarafından bu ziyaretinde Miles Davis ile karşılaştırılan Maffy Falay, çok beklemeden istikametini Avrupa’ya çevirmiş. Bir süre Almanya’da ama hemen hemen yaşamının sonuna kadar İsveç’te yaşayan Falay, iyi bir icracı olarak kendisiyle aynı enstrümanı çalan, bizzat idollerinden biri Dizzy Gillespie’nin yanı sıra döneminin birçok cazcısına sahnede eşlik etmiş.
Bir dönem Okay Temiz ile kurduğu Sevda adlı grupla Türk müziğini cazla buluşturmada çok başarılı örneklere imza atan Falay, az albüm çıkarmış. Bence yorumcu olarak yeteneğiyle ön plana çıksa da beste anlamında üretken olmadığı için günümüzde bilenin bildiği bir isim olarak kalmış. Böyle desem de bu durumun Maffy Falay’ın pek umurunda olacağını sanmam. Belgeselden anladığım kadarıyla Amerikan cazına meftun, son olduğunu bilmeden çıktığı bir restorandaki konserde bile icrasında titiz, hayatı bu müzikle anlamlandıran biri; bir çoğumuzdan daha mutlu ve tatminkar yaşam geçirdiği yüksek ihtimal. Tam anlayışına uymadığı için Türk müziği ile caz denemelerine, kariyerinde kısa süre yer ayırmış. Eğilse hem kendisi çok daha popüler olurdu hem de biz dinleyiciler çok sağlam yorumlarla kulaklarımızı şenlendirirdik.
Stockholm’ün banliyölerindeki bir apartman dairesinde yaşayan Falay’ın günlük rutini, insani ihtiyaçlar dışında televizyon izleme, müzik dinleme, piyano ve trompet ile icra etme şeklinde. Zaman ilerledikçe çevresindekiler birer birer azalmış, azaldıkça da Falay kozasına kapanmış. Belgeselde, konser için gittiği kent merkezine yıllardan bu yana uğramadığını anlıyoruz.
Yönetmenin yaklaşık iki yıl aradan sonra tekrar yanına gittiğinde ise Falay, artık trompet çalamıyor. Evindeki hemen her şey, aynı yerde. Evindeki Kalan Müzik’in kataloğundan CD’ler bile hemen aynı şekilde duruyor. Türk cazının başka önemli ismi, uzun zaman birlikte sahne aldıkları tromboncu Elvan Aracı‘dan bahsediyor. Aracı, evinde hayatını kaybettikten uzun süre sonra bulunmuş. Bu, Falay’a çok dokunmuş. Ve kısa süre sonra Türkiye’ye geliyor, bir huzurevine yerleşiyor, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirip doğduğu topraklara, Kuşadası’na defnediliyor.
Bitişindeki “Yuvasını asla tam olarak bulamadı” sözüne hemen hiç katılmadığım Maffy’s Jazz, esaslı bir outro niteliğinde. Maffy Falay’ın, introsuyla outroya kadarki şarkılarıyla tam teşekküllü bir albüm niteliği taşıyacak belgesele kavuşması, sadece caz değil, hemen tüm müzik tarzlarıyla müzisyenlerle ilgili bolca nitelikli belgeseller çekilmesi dileğiyle.
Filmi, bu aralar MUBİ‘den izleyebilirsiniz. İzlemek için tıklayınız efen’im.