Cihat Tamer ile Tiyatro, Sinema ve Fenerbahçe

Cihat Tamer : Fenerbahçe, Sinema ve Atatürk, Ayrılmaz Bütündür!

Fenerbahçe Dergisi 2014 Yılı Eylül Sayısı için Ersin Demirel'in yapmış olduğu Cihat Tamer röportajı Sinematik Yeşilçam'da

Merhabalar, Fenerbahçe Dergisi 2014 Yılı Eylül Sayısı için yapmış olduğum röportajı siz Sevgili Sinematik Yeşilçam okuyucuları için paylaşıyorum bu yazımda.

Cihat Ağabey (Kendisine olan yoğun sevgim ve yıllardır süren samimiyetimiz sebebiyle Ağabey sıfatını uygun görüyorum) çok kıymetli bir isim benim için. Samimiyeti, dobralığı, lafını esirgememesi ve çok yönlü sanatçılığı ile tiyatro, sinema ve televizyonlarımızda büyük iz bıraktı. Kendisiyle Sinematik Yeşilçam sosyal medya sayfaları için de söyleşi yapmıştık. Söz uçar yazı kalır misali, söyleşimizi yazı halinde sizlere sunuyorum. Keyifli okumalar dilerim.

Yıllarca Devekuşu Kabare’de rol aldı, Perihan Abla, Bizimkiler, Mahallenin Muhtarları gibi TV izleyicisinin gönlünde taht kuran dizilerle, ailemizden biri oldu. Gönlünü sarı – lacivert renklerle boyayan Cihat Tamer ile keyifli bir söyleşi yaptık.

Tiyatro izleyicisi onu TV’de görmeden evvel de tanıyordu. Türk Tiyatrosunda kilometre taşlarından biri olan Devekuşu Kabare ile pek çok oyunda yer almış, tiyatro izleyicisinin özel isimlerinden biri olmuştu Cihat Tamer.

Cihat Tamer, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi mezunu. Tiyatroya başlama tarihi 1959 ama profesyonelliğe geçişi 1962 yılına rastlar. 1962’den itibaren Münir Özkul, Bulvar, Üç Maymun Kabare, Devekuşu Kabare, Üsküdar Oyuncuları, Dostlar Tiyatrosu ve Cihat Tamer – Ercan Yazgan tiyatrolarında sahneye çıkar yıllar boyunca. Ayrıca ÇASOD (Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği) üyesi ve BASAD (Bakırköylü Sanatçılar Derneği) başkanıdır Cihat Tamer.

Kendisini en son Yalan Dünya dizisinde izledik. Fakat onu asıl üne kavuşturan, hiç kuşku yok ki, 1980’li yılların ortasında ekrana gelmeye başlayan Perihan Abla dizi oldu. Şakir’in sert patronu rolü, onun üzerine öyle bir yapıştı ki gerek sinema, gerekse TV dizilerinde genelde o rollerde izledik kendisini. Mahallenin Muhtarları dizisinde ise, mülayim, güler yüzlü, sevgi dolu karakteriyle bambaşka bir Cihat Tamer izledik. Sonrasında; Şenlik Var, Eşref Saati, Paydos, Zor Adam, Şans Kapıyı Kırınca, Aşk Her Yaşta, Zoraki Koca, Tövbeler Tövbesi gibi pek çok dizi ve sinema filminde izledik kendisini. Şimdi, Mahsun Kırmızıgül’ün yönetmenliğini yapacağı bir film için kamera karşısına geçmeye hazırlanan Cihat Tamer’le söyleşimize başlıyoruz.

Öncelikle teşekkür ederiz ayırdığınız zaman için. Neler yapıyorsunuz son süreçte?

Ben çok teşekkür ederim, beni konuk ettiğiniz için. Gönlümü verdiğim Fenerbahçe’nin dergisine röportaj verebilmek, benim için büyük şereftir. Şimdilik tatil modundayım. Tatil öncesinde Yalan Dünya dizisinde keyifli bir süreç geçirdik. Tatil sonrasında, eylül gibi, Tatvan’da Mahsun Kırmızıgül’ün yönetmenliğini üstleneceği bir filmde yer alacağım. Şimdilik durum bu şekilde…

Fenerbahçe Dergisi 2014 Yılı Eylül Sayısı için Ersin Demirel'in yapmış olduğu Cihat Tamer röportajı Sinematik Yeşilçam'da

Uzun yıllara dayanan sanat yaşamınızı nasıl özetlersiniz?

Sanat yaşamımda elli yılı geride bıraktım. Acısıyla, derdiyle, mutluluğuyla, zevkiyle, kederiyle, dolu dolu bir elli yıl geride bıraktım. Biz bu işe gönlümüzü verdik, gerçekten severek bu işe başladık. Para hiçbir zaman ön planda olmadı. Bu yüzden, sağ olsun tiyatro ve TV izleyicisi yıllardır bizleri farklı bir köşeye koydu. Şimdiki genç kuşakta ise öncelik para ve şöhret olduğu için, bolca hızlı yükselişlere ve yok oluşlara tanık oluyoruz. Elli yıllık kariyeri oluşturabilmek için, önce sanatın hakkını vermek gerekiyordu ve ben de verdiğimi düşünüyorum.

E, tabii zaman zaman kazıklar da yedik, para da kazanamadık bir türlü, bunları da göz ardı edemem. Tiyatronun en şaşaalı dönemini de yaşadım, en gözde tiyatrolarda da oynadım. Tiyatroda maalesef para olmadığı için – günümüzde de hâlâ yok, hatta daha vahim bir durum söz konusu- biz de TV ve sinemaya yöneldik. Çok trajikomik bir şey eklemem lazım tam bu noktada. 1960’larda İstanbul’da yüz elli bin tiyatro izleyicisi vardı, bugünse iki yüz bin tiyatro izleyicisi var. Neredeyse elli yıl geçmiş ve elli bin civarında artış söz konusu. Artış kelimesi tabiiki mutluluk verebilir ama aynanın diğer tarafında şunu görüyoruz: 1960’larda İstanbul’un nüfusu 2 milyondu, bugün ise 15 milyon… Yorumu size bırakıyorum.

Aslında az evvel satır arasında cevabını verdiniz ama yine de sormak istiyorum. Sanat yaşamınızda özlemle andığınız belli bir dönem var mı?

1960 ve 1970’li yıllar. Çünkü tiyatro kültürünün daha güzel olduğu yıllardı.

Oyuncu olmakla ilgili pişmanlık yaşadınız mı hiç?

İnsanız… Zaman zaman kararsızlıklar ve pişmanlıklar yaşamışızdır. Geriye dönüp baktığımda, kariyerimle ilgili çok büyük bir pişmanlık yaşamadığımı görüyorum.

Sanat dünyasına pek çok isim kazandıran Bakırköy’ün sembol isimlerinden birisiniz. Nedir Bakırköy’ün sırrı?

Bakırköy çok özel bir yer… Özellikle eski zamanlarda Müslüman – Gayrimüslim sentezinin en güzel yoğrulduğu yerlerden birisidir Bakırköy. Havasıyla, suyuyla, kültürüyle insanları etkilemiştir hep. Türkiye’nin en çok sanatçı yetiştiren beldesidir Bakırköy. Belki de dünyanın… Münir Özkul, Altan Erbulak, Kenan Pars, Belgin Doruk, Göksel Aksoy, Neriman Köksal, Ayşen Gruda, Üstün Asutay, Tarık Akan gibi pek çok isim Bakırköylü sanatçılardandır. Yalnız şimdi şunu da söylemek zorundayım ki tiyatroyla, oyunculukla uğraşan insanların kafalarında bir tahtaları da eksiktir. Hele ki maalesef günümüz koşullarında tahta eksik olmaması zaten mümkün değil. Bu yüzden Bakırköy’de bir de tımarhanemiz vardır dünyaca meşhur. (Gülüşmeler)

Tiyatro izleyicisinin azlığıyla ilgili en büyük sıkıntı nedir sizce?

Devletin sanatı teşvik etmesi lazım, destek olması lazım… Gençleri yüreklendirmesi lazım. Sanattan kimseye zarar gelmez. Günümüz koşullarıyla ilgili konuşursak, söyleyecek çok şey var ama şimdi o işlere bir dalarsak bunun sonu gelmez. Ama mesajım anlaşılmıştır diye umuyorum.

Siz, Perihan Abla, Mahallenin Muhtarları gibi fenomen dizilerle kendinizi sevdirdiniz ve bugün hâlâ ekranlardasınız. Geçmişin dizi sektörüyle bugünkünü kıyaslayabilir misiniz kısaca?

Günümüzde dizi koşulları gerçekten çok zor. Bir haftada, bir sinema filmi çekiliyor neredeyse. Artı olarak çok tüketim söz konusu ve inanılmaz bir rekabet var. Bu kadar yoğun bir ortamda, kaliteli iş sayısı da çok az. Eskiden ise yarım saat veya kırk dakikalık olurdu diziler ve setler daha enerjik olurdu. Günümüzde her şey elektronik, dijital ve bilgisayar odaklı ama enerji eksikliği çok fazla diye düşünüyorum.

Eski film ve dizilerinizi izlerken neler hissediyorsunuz?

Zaman zaman kaybettiğimiz dostlarımızı, arkadaşlarımızı görmek hüzünlendiriyor tabiiki. Ben burada şunu söylemek istiyorum. Eski film ve dizilerimiz sürekli olarak kanallarda tekrarlanıp duruyor ve biz sanatçıların maalesef bu olayla ilgili maddi kazancımız yok. Telif haklarıyla alakalı çok ama çok ciddi sıkıntılarımız var. Kanallar, bunlarla ilgili gelir elde ederken oyuncuların değeri verilmiyor. Bu ülkede gerçek sanatçıların kıymeti yok. Tabii her devrin adamı olan sanatçı görünümlüler hariç…

Gelelim Fenerbahçe sorularına. Nasıl Fenerbahçeli oldunuz?

Babadan Fenerbahçeliyim. Çocukken, tabii radyodan dinlerdik maçları. Gol yediğimizde ağlardım ve babam “Ağlama yavrum, hemen atarız, hiç merak etme.” derdi ve atardık. Adımı da Fenerbahçe’nin efsane kalecisi Cihat Arman’dan almışım. Böylesine saf bir duyguyla Fenerbahçeli oldum. Lefter’i, Can Bartu’yu, Mikro Mustafa’yı, Mehmetçik Basri’yi, Kaptan Naci’yi izleme şansı bulmuş bir Fenerbahçeliyim. Tabii ezeli rakibimizin büyük ismi Metin Oktay’ı ve İsfendiyar’ı da çok sever, hayranlıkla izlerdim.

Geçmiş dönemlerin futbol izleyicisi nasıldı? Özlem duyuyor musunuz o dönemlere?

Bu çok güzel bir soru bence. Çünkü geçmişin güzelliklerini anmak ve gençlere hatırlatmak için bir fırsat yaratıyorsunuz. Bunun için teşekkür ederim. Bizim dönemimizde, Galatasaraylı dostlarımızla birlikte, aynı tribünde izlerdik maçları. Kim kime gol atarsa onu kızdırır, maçtan sonra da biraz şakalar, takılmalar yapılırdı ama iş orada biterdi. Bugünkü gibi, vur, kır, öldür dönemi değildi. Hangi takımlı olursa olsun nefret ediyorum bu saçmalıkta. Öyle ya da böyle, bu bir oyun. Her şeyi sindirmek gerekiyor.

Ben, Fenerbahçe kötü oynamış ve yenilmişse, yenen takımı tebrik eder, takımımı da gerekirse eleştiririm. Ama işte, bugün özellikle TV’lerdeki o her konuda ahkâm kesen usta(!) isimler, genç taraftarları maalesef çok etkiliyorlar. Tabii, takım yöneticilerini de unutmamak lazım. Halbuki bakın, stadımızda ne kadar güzel bir profil var. Kadınlı erkekli, toplum sorunlarına duyarlı, harika bir camiamız var. Biz, bu güzelliklerle anılmalıyız. Kavgayla, şiddetle değil…

Fenerbahçe’ye dair ilk hatıralarınız nelerdir?

Radyo başında Fenerbahçe’mizin galip gelmesi için dua etmek… Babamın beni üzülmemem için motive etmesi… Gözümün önüne ilk gelenler bunlar.

Unutamadığınız futbolcularımız?

En başta Lefter, onu izleyebilmek ayrı bir keyifti… Ama çok kıymetli futbolcularımız var, her birisi bu kutsal formaya hizmet etmiştir. Can Bartu’nun ayağına top mıknatıs gibi yapışırdı ve çok süratliydi. Mehmetçik Basri ve Yılmaz Şen de benim için unutulmaz isimlerdendir.

Unutamadığınız maçlar?

6-0’lık meşhur maç tabiiki unutulmaz. Sonra da 4-3’lük iki maç hafızalarımda ayrı bir yer tutar. 4-3’lük Galatasaray maçı sırasında Bizimkiler dizisine yeni başlamıştık. Setteki Galatasaraylı arkadaşlar tabiiki ilk yarıdaki her golde havalarda uçuyorlar. Haliyle de bizimle dalga geçiyorlar ama “Daha durun, bu maç bitmedi.” demiştim. Çünkü o sezon takımımız geriye düştüğü her maçı kazanmıştı. Tabii üç farktan dönmek çok zordu ama Fenerbahçe o zorluğu başarmış, bizlere inanılmaz bir sevinç yaşatmıştı.

Bir oyuncu olarak yorumunuzu merak ediyorum. Türk sinemasında futbol unsuru varsa, neden Fenerbahçe ön olandadır?

Bunu ben de düşündüm açıkçası ama basit gibi görünse de sosyolojik ve psikolojik olarak değerlendirilmesi gereken bir soru bu. Basit olarak cevaplarsak eğer, Fenerbahçe’nin taraftar sayısıyla ilişkilendirebiliriz. Yapımcılar farklı takımlı olsalar da Fenerbahçe’ye temas etmişlerdir çoğunlukla. Daha da derine inersek eğer, Fenerbahçe tarihiyle de bağdaştırabiliriz. Çünkü Kurtuluş Savaşı’na direkt etki eden bir camiadır Fenerbahçe… Her zaman Atatürk’üne bağlı kalmış, ilkelerini yaşatmış bir camia… Dolayısıyla da sinemada futbol unsuru varsa Fenerbahçe’nin ağırlıklı olarak yer alması gayet normaldir. Galatasaray’ın daha aristokratik, liseden gelen farklı bir havası var, halktan uzak kalmıştır.

Fenerbahçe taraftarıyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?

Taraftarımız çok büyük… Türkiye’nin hiçbir kulübünde olmayan bir duyarlılığa ve bağlılığa sahip bir taraftardır Fenerbahçe taraftarı. Sadece takımıyla ilgili değil, ülkesiyle ilgili sesini yükseltmesi gereken durumlarda, sesini en çok yükselten taraftardır. Vatan ve Atatürk sevgisini bu kadar yoğun yaşamaları, tüylerimi diken diken ediyor her zaman. Anıtkabir’deki bu sene yapılan o müthiş organizasyon eminim taraflı tarafsız herkesi hem şaşırtmış hem de mutlu etmiştir. Bu taraftarın bir parçası olmak da benim için ayrı bir mutluluktur.

Bu keyifli söyleşi için çok teşekkürler. Son olarak taraftarlarımıza mesajınızı alalım.

Ben çok teşekkür ederim. Benim için harika bir gündü. Fenerbahçe taraftarı her zaman büyüktü ama 3 Temmuz sürecinden beri daha daha büyüktür benim için. Onların vatan ve Atatürk sevdaları hep sürsün. Çünkü gerçekten Fenerbahçe ve Atatürk kavramları birbirine çok yakışıyor. Bir de şunu eklemek istiyorum; o da lütfen müsabakalarda sabırlı olsunlar. Yenmek ve yenilmek, bu işin ruhunun parçaları. Sabır ve her koşulda destek, bizi daha başarılı kılacaktır.

Sayın Cihat Tamer’e bu keyifli söyleşi için tekrar teşekkürler.

Ersin Demirel’in Cihat Tamer ile 2 Temmuz 2020’de gerçekleştirdiği instagram sohbeti:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir